Yaygaracılar
* Bir okul müdürü, erkek ve kız öğrenciler aynı sıralarda oturmayacak, ayrı ayrı oturacak dediği için kızılca kıyamet koptu. Birileri feryat ettiler, yaygara koparttılar, bu ne rezalettir ki, büluğ çağındaki kızlar ve oğlanlar ayrı oturtulmak isteniyor. Olacak şey midir bu, Atatürk’ün kemikleri sızlıyor… Maarif müdürü de, yaygaracıları teskin etmek için müdürün aleyhinde konuştu, tahkikat yapılacaktır dedi. Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr!..
* O adam hiç enâyi, salak, beyinsiz, akılsız, robot, zombi, zurnanın son deliği olur mu.. Tam aksine o süper zekadır, dâhidir, cin fikirlidir… O kafasını çalıştırır, günde yekûn olarak üç saat telefonla konuşur… Üç saat de zevzeklik gevezelik gıybet dedikodu yapar. Tv’lerdeki dizileri seyr eder. Hele evlenme, evlendirme dizilerine hayrandır. Onun edebiyat tarafı da vardır, günde sağa sola en az on ateşli, hararetli, hakaretli, küfürlü mailler gönderir. Onun en akıllı ve sabırlı tarafı, evden işe, işten eve her gün üç dört saat çileli bir yolculuk yapmasıdır. Buna sabır taşı olsa çatlar ama o ses çıkartmaz, protesto etmez. O, doğrusu bu halleriyle zeki değil üst zekidir, yaman bir homo salacus’tur.
* Bu fakirin hiçbir suçu olmadığı halde karakuşî kararlarla tutuklandığım, zindana atıldığım, ellerim ayaklarım zincirli olduğu halde cezaevinden cezaevine sevk edildiğim vakit, bu yaygaracılar, fikir hürriyeti diye haykırmamıştı.
* Din sömürücüsü alçak, namussuz, reziller aleyhinde bir haftadan beri yazmıyordum. Bu konuya ara vermek doğru olmaz. Huzurunuzda onları yeniden tahkir, tel’in, takbih, terzil ediyorum. Allah belalarını versin! Domuzlar…
.
* Hatırlatıyorum: Müslüman bir toplum, elinde hürriyet imkân fırsat olduğu halde emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsa üzerine azap iner.
* Bugün cart curt, zart zurt edenlere: Bundan iki üç sene önce, bugün yerin dibine batırdıklarınızı göklere çıkartıp uçuruyordunuz.
* Bir ülke sadece siyasetle ayakta durmaz. Ülkeyi, halkı, devleti ayakta tutan ilimdir, irfandır, ahlaktır, fazilettir, bilgeliktir, ehliyet ve liyakattir, adalettir, hukuk önünde eşitliktir...
* Bir gökdelenin otuz beşinci en üst katında bendenize bir daire hediye etseler ne yaparım: Kesinlikle orada oturmam… Helalinden ve iyi niyetle verilmişse, satar, parasını (kendime bir lira bile ayırmaksızın) hediye eden ve fakir lehine tasadduk ederim. Haramsa, kötü niyetle verilmişse, elimin ucuyla iterim.
* Küçük silik muhafazakâr ve mütevâzı ilçenin nüfusu üç bini geçmemeli. Sanayii olmamalı. Mevki bakımından kıyıda köşede olmalı. Benim orada oturacağım küçük ev bahçeli mütevâzı bir Müslüman evi olmalı. Alt kattaki taşlıktan üst kata çıkan merdivenin yedinci basamağı hazin bir şekilde inler ağlar gibi gıcırdamalı. Bahçesinde dut, ayva, erik, nar ağacı olmalı. Bir kuyusu bulunmalı. Misafir odasında “Geçme namert köprüsünden ko apartsın su seni / Müstaqim ol Hazret-i Allah utandırmaz seni” levhası bulunmalı. Evde radyo, televizyon bulunmamalı. Kütüphanemde birkaç yüz dinî, tasavvufî, edebî., tarihî, hikemî kitap olmalı. Bazen Fuzulî Divanı okumalıyım. Acı kahvem mangaldaki kıvılcımlı külde on dakikada kabartılıp hazırlanmalı. Bazı akşamlar, bayat ekmeklerin üzerine, içinde kavrulmuş sovan, kıyma, biber bulunan et suyu dökülerek hazırlanan tirit (papara) yemeliyim. Günde iki kez iyi çay… Sedirdeki minderin üzerinde uyuyan iyi kalpli sevimli kedim. Bu evde kapımı sıkıca kapatınca başka bir zamanda yaşamalıyım. Mutlu, sâkin, âdil, güvenli, fitne ve fesadı çok az, insanların mütevekkil olduğu bir zamanda… Hiçliğe, ölmeden ölmeye yakın bir zaman. 02.11.2016