Biraz ‘dromokrasi’ çalıştım
Geçen akşam babamla beraberiz. Televizyonun kumandası babamın elinde. Kanaldan kanala geçiyor.
TRT Diyanet. Aaa! Ekranda Yusuf Kaplan var. Bir de Yusuf Armağan. Bu programa ilk defa rastlıyorum.
Programın adı ‘Why?’
Öteki adı, ‘Neden?’
Bir adı da ‘Limaza?’
Seyretme ihtiyacı hissettim.
Yusuf Kaplan’la uzun zamandır görüşmedim. Buradan göreyim.
Yusuf Armağan’ı da çok oldu görmeyeli.
Yusuf, merhum Nihat Armağan’ın oğlu. Nihat Abi, büyük Marmaratör’lerden… Sezai Karakoç’un masasının müdavimi olduğunu Rasim Abi’den (Özdenören) işitmiştim.
Nihat Abi, bizden büyük olmasına rağmen bizimle arkadaşlık ederdi. Mehmet Varış’ın dükkanında (Kitabevi) Nihat Armağan’ın teknik direktörlüğünde hazırlanmış çiğköfteleri hiçbirimiz unutamayız.
Yine nerelere gittim! Nihat Abi’ye rahmete vesile olsun.
Uzun zaman seyrettim. Tabii daha çok Yusuf Kaplan konuşuyor.
İyi de yapıyor. Yusuf Kaplan’ın
üzerinde çok durduğu ‘Medeniyet Tasavvuru’ çok önemli.
Konuyu tartışırken medeniyet perspektifini derli toplu ortaya koyan ilk düşünür olarak Sezai Karakoç’a gönderme yapması da hoşuma gitti. Bu bir kadirşinaslık…
İki Yusuf, kah doğuya gidiyorlar kah batıya.
Bir New York’talar, bir Şam’da, bir İstanbul’da.
Bir Descartes’ta, bir Gazali’de.
Harika. Özlemişim Yusuf Kaplan’ı
dinlemeyi.
Derken, bir yere takıldım.
Bugün demokrasi olmadığını, şimdiki hakim düzenin ‘dromokrasi’ olduğunu söyledi Yusuf Kaplan.
Allah Allah! Ben bunu bilmiyorum.
(‘Bilmiyorum’ demenin köşe yazarlığı kavramına uygun düşmediğinin farkındayım. Halbuki bilmediğini bilmenin güzel olduğu söylenir.)
Yusuf Kaplan, programda somut bir açıklama getirmedi. Konuşurken ara sıra geri dönüp ‘dromokrasi’ demesine bakılırsa önemli.
Sadece önemli değil, aynı zamanda kötü bir şey. Çünkü menfi bir bağlam içinde geçiyor kelime.
Araştırma ihtiyacı hissettim.
Baktım, ‘hız’la ilgili.
Bir ‘ideoloji’ veya demokrasinin karşısına konulacak bir idare biçimi sayılmaz.
Yusuf Kaplan’ın yazılarına baktım.
Yusuf Kaplan, ‘hız’ın yanına ‘haz’zı koymuş ve ikisinden bir tür ideoloji çıkarmış. Şu cümle Kaplan’ın:
“Haklar rejimi demokrasi çoktan tarihe karıştı; hız ve hazlar rejimi dromokrasi, bütün dünyanın tek rejimi katına ulaştı.”
Birkaç İngilizce metin de karıştırdım.
Dromokrasi’yi, Fransız düşünür Paul Vrilio icat etmiş. Tarihi, siyaseti ve toplumu ‘hız’ bağlamında yorumlamış.
Bir yazısında, ‘hız’ın iktidarı belirlediğini savunuyor, eski Roma ve Yunan toplumlarının ‘dromokratik’ olduğunu söylüyor. Bir de ‘dromomanyak’ tanımı getirmiş. Hız’ın, ilerlemenin tek ajanı ve ölçüsü olduğunu söylemiş. “Endüstri devrimi yoktur, sadece dromokrasi devrimi vardır, demokrasi yoktur, sadece dromokrasi vardır, strateji yoktur, sadece dromoloji vardır” demiş.
Mucidi ‘demokrasi’yle ‘dromokrasi’yi eşleştirdiğine göre, ‘dromokrasi’yi ‘hız’ın yüceltilmesi, hızın tahakkümü anlamına, bir ‘rejim’e benzetmek caiz. Yani Yusuf Kaplan haklı.
Hızlı olan kazanıyor.
Hızlı giden, hızlı karar veren, hızlı hareket eden, hızlı müdahale eden, hızlı üreten, hızlı taşıyan…
Vrilio’nun yaklaşımından 15 Temmuz’la ilgili bir çıkarsama yapabiliriz.
FETÖ’cüler, kafaları doğrudan çalışmadığı için, düşünme mekanizmaları birkaç santrale uğramak zorunda olduğu için, ana düğmeleri Pensilvanya’da –veya Amerika’nın bir başka yerinde- olduğu için kaybettiler.
Millet, hızlı hareket ettiği için… Darbeyi fark eder etmez hızla sokağa çıkıp direndiği için…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aracısız-tefecisiz düşünüp karar verebildiği için…
Darbeyi FETÖ’cülerin başına yıktı.
Yusuf Kaplan’ın sayesinde, şu anda ‘dromokrasi’ konusunda fikir sahibiyim. Biraz daha çalışmayı düşünüyorum.
Kaplan, bir değişiklik yapmış, ‘hız’ın
yanına ‘haz’zı ilave ederek ‘dromokrasi’yi genişletmiş. Olsun.
Ben kendi hesabıma teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.