Halep’in çocukları yandıkça hiçbirimiz masum değiliz
Bir kaç haftadır pazar günleri siyasi yazılar yazmamaya özen gösteriyorum. Daha çok sanat edebiyat bağlamında okuduğum kitaplar, şiirler, dinlediğim müziklerle ilgili yazılar yazarak birazcık olsun nefes almaya çalışıyorum. Ancak öylesine zalim bir dünyada yaşıyoruz ki, bir insan olarak yaşamanın bile manası kalmamış durumda. İki gündür Halep’ten gelen bir video görüntüsünü izliyorum. Her gün Rus mezaliminin bombalarla yerle bir ettiği Halep’te enkazın arasından yaralı olarak çıkarılan babasına sarılarak ağlayan on yaşlarında bir çocuğun feryadı dayanılır gibi değil.
***
Her izlediğimde gözyaşlarına boğuluyorum, “Allah yardımcın olsun... Baba beni bırakma, baba beni bırakma” diye feryat eden o çocuğun hıçkırıkları içimde derin yaralar açıyor, insanlığımdan utanıyorum. Günlerdir Halep’te bir insanlık faciası yaşanıyor, biz de bütün dünya ile birlikte sadece seyrediyoruz. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov utanmadan, sıkılmadan gözlerimizin içine baka baka “Biz Halep’i bombalamaya devam edeceğiz” diyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bu nasıl bir cürettir ki Rus bakan açıkça, evleri, okulları, hastaneleri, çocukları, kadınları, babaları, anneleri öldürmeye devam edeceğiz diyebiliyor...
Artık şunu biliyorum ve iman ediyorum ki, dünyadaki tek tek bütün insanlar ve de özellikle Müslümanlar olarak gözlerimizin önünde bir milleti toptan yok eden katliamların vebalinden asla kurtulamayız.
Şunu bilelim ki Halepli çocukların gözyaşları akmaya devam ettikçe hiçbirimiz masum değiliz...
O çok övündüğümüz demokratik ve insani değerlere ne oldu?
Çocukları, sivilleri katleden zalimleri durduramayacaksak kurduğumuz sistemler, düzenler ne işe yarayacak ki...
***
Müslümanlar olarak masumları koruyamıyorsak, Halepli çocukların gözyaşlarını dindiremiyorsak inançlarımızdan şüphe mi etmeliyiz acaba?
BM diye bütün dünya ülkelerinin bir şemsiye örgütü var güya... Ama sadece zalimlere şemsiye olmaktan başka bir işe yaramadı bugüne kadar.
Başta BM, AB olmak üzere Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve bütün dünya ülkeleri masumların katledilmesine böylesine seyirci kaldıkça, unutmayalım ki her köşeden bir terör örgütünün fışkırması mukadder olacaktır. Çünkü insanlık adına böylesine utanç verici bir tabloya ne Allah, ne de kullar razı gelir...
Halepli çocuğun çığlığını ilk duyduğumda, adeta isyan edercesine “Allah’ım yok mudur bu karanlık gecenin bir sabahı” diye feryat etmiştim. Ve oturup Mehmet Akif’in o meşhur “Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok mu Sabahı?” okuyarak teselli bulmaya çalıştım.
“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım?”
(A’râf Suresi 155. Ayetin bir kısmı)
***
/Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn’i,
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn’i!...
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz’ın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken melekûta?
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş’al-i vahdet,
Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,
Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-ı Hakim’in?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.