Ailenin içine karışanlarla mücadele
Aile içinde işlenen suçlara af gözüyle bakan aileler başarılı olurken, suçun üzerine kan sürerek temizlemeye çalışanlar hem suçun boyutunu uzatırlar hem kanın akışını uzatırlar.
Devlet de aile gibidir.
Yanlışa karşı olumlu, düzeltici, affedici, yaramazlık yapanı engelleyici tepki vermesi görevidir.
Aile reisinin de, devlet başkanının da asıl mücadele etmesi gereken yer, suç işleyeni bu suça iten güçlerdir.
O arabozucu güçlerle müttefiklik devam ettikçe, evimizin en mutena yerinde onu oturttukça suç işleyen aile fertlerinin biri gider öbürü getirilmeye devam eder.
Her canlı kendisini savunur.
Gözümüze doğru gelen bir şeye karşı kirpiklerimiz ani bir refleksle kapanır ve gözümüzü korur. İlim adamları, kirpiklerin bu konuda beyinden emir almadan bu savunmayı yaptığını söylüyorlar.
Eğer beyinden emir alacak olursa vakit geçeceğinden ani olarak hareket ettiğini söylerler. Bu da Rabbimizin bize büyük bir ni’metidir.
Gül bahçesi de kendisini güzel kokularıyla korur. Güzel kokulardan hoşlanmayan sinekler, gül dalının yakınından dahi geçemezler.
Aklı nezle olup da gül yanına yaklaşanlara karşı da gül yanında dikenden bekçileri vardır.
Dünyada insanları adaletle ihsan arasında yaşatmak isteyen İslâm dini ve onun gül yüzlü, bal sözlü Peygamberinin güzel haberleri, Yemen’e, Kudüs’e, Mısır’a kadar varmış, bütün gözler ve gönüller Mekke tarafından gelecek o Peygamber kokulu insanları beklemişler.
İyiyi, güzeli, doğruyu isteyen, her dilden ve her dinden insanlar, bülbüllerin güle koştuğu, kelebeklerin çiçeklere konduğu gibi İslâm’a koşmuşlar.
Rabbimiz: “İyilikle kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en güzel olanla gider. Bir de bakmışsın ki, seninle arasında düşmanlık olan kişi sanki sıcacık bir dost oluvermiş.” buyurur. (Füssilet 34)
“Kötülüğe karşı, kötülük yapmak her kişinin kârı,
Kötülüğe karşı iyilik yapmak er kişinin kârı.” demişler.
Buna rağmen kötülüğe devam edenler olursa Rabbimiz. “Bir kötülüğün karşılığı benzeri bir kötülüktür” (Şûra 40) diyerek suç ile cezadaki denkliğe dikkat çekmiş ama ayetin devamında “Kim affeder ve barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.” diyerek yine de af tarafında olmamızı öğütler.
Akrebin kendisini iğne ve zehrinden başka savunacak bir şeyi olmadığı gibi, kafirler de yakmak, yıkmak, öldürmek, yok etmekten başka bir yol bilmemekteler.
Firavun, o günün ilim adamları topluca iman ettiklerinde “Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip sonra hepinizi asacağım” diyordu. (A’raf 124, Taha 71)
Amerika, medeniyetini yirmi milyon Kızılderili kanıyla boyayarak, kızıla koşan boğa gibi insanlara güzel gösterdi. Ama akrebin kuyruğunda beş boğum varsa dördünü düşmanına beşincisini kendine batırır intihar edermiş.
Rusya son iğneyi kendine batırdı ve göçtü. Sıra diğer zalimlerde.
Bu günlerde sevgili Peygamberimizden öğrendiğimiz “Allahım, Sen çok affedicisin; affı seversin; beni de affet” duasını çok okuyoruz.
Allah’ımızın affetmesini istiyoruz. Affeden Allah’a kul olanlar kendileri de affetmesini bilsinler ki Allah da onları affetsin.
Atalarımız, ayetlerden aldıkları ilhamla “Dindar, kindar olmaz”, “Kanı kanla yıkamazlar, kanı su ile yıkarlar”, “İntikamın en etkilisi affetmektir”, “Taş atana ekmek at” deyivermişler de yedi iklimi cihana adalet dağıtmışlar.