Bir adım ötemizde
Hz. Peygamber komşuluk ilişkilerine önem vermiş ve bu konuda Müslümanlara tavsiyelerde bulunmuştur. İslam’ın komşuya verdiği değer, Müslümanların yaşamlarını hak ve adalet üzerine bina ettiklerinin de bir göstergesidir. İslam, toplumun tüm fertlerini kardeşlik ve komşuluk ilişkileri üzerinden birbirlerine kenetler ve bir dayanışma ağı oluşturur. Komşunun haklarını gözeten fertler, diğer insanları koruyup gözetleme noktasında da duyarlılık kazanırlar. Fakat ne acıdır ki, bugün iki adım ötemizdeki Halepli kardeşlerimiz yurtlarından sürülüyor, baskı ve dayatmalara barız kalıyor, katlediyor fakat bizler ölüm ve şiddet görüntülerine bakıp sadece buğz etmekle yetiniyoruz.
Allah adaleti ayakta tutma görevini, İslam toplumlarına ve bu toplumların içinde de öncü, idealist, proaktif ve ilim ehli bir kitleye vermiştir. İslam toplumu yüzyıllar içinde böyle bir kitleyi daima içinde barındırmış ve fertlerin sorunlarına adalet ve dayanışma çerçevesinde çözüm üretmiştir. Fakat ne acıdır ki, bugün Müslümanlar adaleti tesis edecek bu öncü nesli yetiştirmekten uzak kalmışlardır.
Günümüzde küresel odakların birey ve toplumları tek bir yapıya dönüştürme ve ayrıştırma hevesi içinde olduklarını görmekteyiz. Ne yazık ki, insani ilişkilerini İslam kardeşliği üzerine bina eden Müslümanlar küresel kültürün etkisi altında duyarsızlaşmış ve ben odaklı bir yaşam algısı ile hareket eder hale gelmişlerdir. Bugün ortak aklı ve ortak vicdanı yitirmiş olan İslam toplumları bırakın insanlığa öncülük etmeyi kendi iç problemlerini dahi çözemez hale gelmiş, Batı’nın kendilerini çizmiş olduğu roller çerçevesinde hareket edip, bir birlerin gücünü zayıflatmaya başlamışlardır. Afganistan, Irak, Suriye, Mısır, Sudan, Cezayir, Fas, Tunus, Yemen, Nijerya ve Myanmar gerçekleşen türlü işgal ve katliamlar bunun en bariz örneğidir. Kendi aralarında bir dayanışma ağı bir sinerji oluşturamayan Müslümanlar çareyi dışarıda aramaya başlamış, Stockholm sendromuna tutulmuşçasına düşmanından medet umar hale gelmişlerdir.
Dört bin yıllık bir medeniyeti sahip olan Halep bugün Müslümanların kendi aralarında yaşadıkları kanlı çatışmalarına sahne olmakta ve bölgede kardeş kardeşi katletmektedir. Müslümanlar problemin temel kaynağının işgalci, saldırgan, Siyonist zihniyetin merkez üstleri olduğunu bildikleri halde bu güruhların eteğine yapışıp çare üretmelerini beklemektedirler. Bizler İslam diyoruz, ümmet diyoruz Kitap ve Sünnet diyoruz peygamber diyoruz ama sorunlarımızın çözümünde hep Batıyı referans alıyor onlardan medet umuyoruz. Ne garip!
Bugün Halep’te işgal ve katliamlar yaşanırken stratejik olarak kritik bir noktada bulunan Türkiye mezhepsel ve etnik bütün itilafları bir kenara bırakıp İslam toplumlarını vahdet ve barışa çağırmalı, kardeş toplumlarla ekonomik, dayanışma ve ittifakı ivedilikle arttırmalıdır. Eğer güçlü bir ittifak gerçekleştirilemez, siyasi anlamda bir üst bir birliktelik tesis edilemezse başımızdan aşağı yağan bu asit yağmurlarının bütün İslam coğrafyasını kasıp kavurması kaçınılmaz olacaktır. O nedenle tez elden önlem almak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.