Saadet nihayet...
Türkiye, AK Parti'ye alternatifin (CHP ve MHP değil) yine aynı kulvarda oluşacağını biliyor.
ANAP ve DYP bu zemine oynuyor. Ama henüz oralarda kapsayıcı bir dil ve kuşatıcı bir lider bulunamadı. Refah - Fazilet - Saadet çizgisi, bir süredir rölantide çalışmaktaydı.
Erbakan Hoca, hem siyasi yasağı hem fizik imkansızlığı sebebiyle, artık fiilen biraz kenarda kalmaya mecburdu. Recai Kutan emaneti zoraki taşımaktaydı.
Ve o çizgi, yeni bayrak taşıyıcısını beklemekteydi. Aslında o vardı ve Recai Kutan'ın zoraki emanetçiliği gibi o da zoraki yedek kulübesinde tutulmaktaydı. O şimdi oyuna giriyor. Saadet Partisi Başkanlık Divanı oturmuş ve kararını vermiş. 26 Ekim'deki 3. Büyük Kongre'de tek aday olarak onun ismi sunulacak. O Numan Kurtulmuş. O bir iktisat profesörü. Gençliğinden beri de politikanın içinde. Ve baba ocağından başlayarak sosyal hizmetlere aşina birisi...
Onu tanıyorum. Analizci bir zihni yapıya sahip. Türkiye'yi biliyor, dünyayı biliyor. Ben onu daha çok Ahmet Davutoğlu ile benzeştiririm. Değerler dünyası, Türkiye ve İslam dünyası öncelikli. Tayyip Erdoğan'lara da yakın olabilirdi, ama belli ki, bazı rezervlerle o ekipten ayrılıyor. Erbakan Hoca'lardan aldığı çok şey olabilir, ama, kendi neslinin ve yeni okumaların sonucu olarak farklı bir dil geliştireceği de kesin.
Abdullah Gül'ün başkan adayı olduğu Fazilet Partisi Kongresi'nde o da bir konuşma yapmıştı ve ne yalan söyleyeyim, ben onun konuşmasını sayın Gül'ün konuşmasından daha doyurucu bulmuştum. Ama o kongrede, Sayın Kurtulmuş aday değildi. 26 Ekim'deki kongrede bir sürpriz olmazsa, bayrağı o devralmış ve Saadet camiasına o sözcülük, zamanla etkinliği arttıkça da o liderlik yapacak.
Ben, hep, TBMM'de Saadet'in bir sesinin bulunmasını önemsedim. Saadet, Türkiye için her bakımdan farklı bir perspektifti. Dünya olaylarına bakarken de, Türkiye'nin sorunlarını tahlil edip çözümler önerirken de...
Halkın çıkarlarını savunmakta "soldan daha etkin olmak" yorumu, ilk önce Refah - Saadet çizgisi için söylenmiştir. Batı ile (ABD ve AB olarak) ilişkilerde millici - İslamcı rezervler, bu ekip tarafından seslendirilmiş, zaman zaman "uçuk" diye nitelense bile, o ses, Türkiye için önemli bir savunma seddi oluşturmuştur. "Refah'ın güçlü itirazı" her zaman dikkate alınmaması mümkün olmayan bir supap niteliği taşımıştır. Ve Refah'ın ekonomiye, halktan yana ve güç odaklarını rahatsız eden çözüm arayışları, olmazsa olmaz bir çizgi niteliğini kazanmıştır. 28 Şubat'tan beri Refah, Fazilet, Saadet Meclis'te yoktur.
O zeminde doğan AK Parti, Refah çizgisinin en çok dış ilişkiler alanını revize ederek yürümüştür. Bu arada, politik anlamda İslamcı damar, devre dışı kalmıştır. Öyle ki AK Parti kadroları, söylem planında dillendirmemeyi tercih ettikleri halde, hayat boyutunda da derin bir kuşatma altında tutulmuşlardır. AK Parti'ye muhalefet sadece CHP, MHP ve DTP ölçeğinde gerçekleşmiştir. Bir demokratik yapıda muhalefet de iktidar kadar önemlidir. Ben sık sık kendi kendime "bu politikalar karşısında keşke Saadet'in de itirazı ve önerisi seslendirilebilseydi" demişimdir.
Numan Kurtulmuş, genç ve aşınmamış simasıyla kamu oyu önüne çıkacak ve Saadet'in yeni politikalarını ortaya koyacaktır. Türkiye'nin geleceğinde politika yapabilecek potansiyeller değerlendirildiğinde, "Milli Görüş" zemininin önemli bir imkana sahip olduğunu ifade etmişimdir. AK Parti'nin bu anlamda bir kadro yetiştirdiğini söylemek mümkün değil. AKP, yetişmiş bir kadroyu istihdam ediyor. Ama Saadet zemininde kadro eğitimi sürüyor. Bana göre gelecekte politikayı düşünürlerse, bunu yapabilecek başka potansiyeller de var. 49 yaşındaki Numan Kurtulmuş'la Saadet, Erbakan - Kutan'dan sonra, belki en genç kadroyu siyaset alanına sürmüş olacak.
Erdoğan - Gül - Arınç - Şener ekibinin de aynı zeminde geliştiği dikkate alındığında "Milli Görüş" zemininin nasıl bereketli bir siyaset okulu oluşturduğunu görmemek mümkün değil. Numan Kurtulmuş yola çıkarken... Dilerim, gün görmüş ekip onlara yeterli inisiyatifi verir...
Dilerim, onlar, Türkiye siyasetinin kendilerine olan ihtiyacını en sağlıklı biçimde görüp değerlendirmeyi başarırlar....
O çizginin kadim dilini, 2000'ler Türkiyesi'ne ve dünyasına tercüme etmek gibi zorlu bir iş duruyor önlerinde... Bu, yoğun bir beyin tüketimini ve mutfak çalışmasını zaruri kılıyor. Kim ne derse desin Erbakan Hoca başarılı bir devlet adamı ve liderdir..
Çünkü liderlik ve devlet adamlığının bir kıstası da, ocağınızda yetişen insanların kalitesi ile ilgilidir. Erbakan ocağında yetişenlerden bir grubu şu an Türkiye'yi yönetiyor, bir grubu da yönetme talebiyle yola çıkıyor. Bu az şey mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.