Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ödenek yokluğu ve “uzman” yalanları!

Ödenek yokluğu ve “uzman” yalanları!

Benim bildiğim; asker "plân"ıyla konuşur, "program"ıyla konuşur, "strateji"siyle konuşur... Daha da olmadı "silah"ıyla konuşur, "mermi"siyle konuşur, "topu, tankı, bombası"yla konuşur... Her ne şeklide ve nasıl konuşursa konuşsun; askerin konuşmasında "bilgi" olması, "kültür" olması gerekir... Ama asıl önemlisi, konuşmanın "doğru" olması gerekir... Çünkü askerin "yalan-yanlış" ve hele de "maksatlı" ve "muhalefet edercesine" konuşma yapma lüksü yoktur.
Sözü, son günlerin aktüel konusu "ödenek" mevzuuna ve "ekran uzmanları"na getirmek istiyorum..
Öncelikle "ödenek" mevzuuna girelim...
Olayı biliyorsunuz;
Aralarında "vatanseverliklerinden şüphe edilen" ve "lânetlenen" gazetecilerin de bulunduğu "akredite" medya mensuplarına 5 Ekim günü bir "brifing" verilmişti...
"PKK baskını"na uğrayıp, "17 şehit, 20 yaralı" verdiğimiz Aktütün Jandarma Bölüğü hakkında gazetecilere açıklamalarda bulunan Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız; sözkonusu "facia"nın sebebini "para"ya dayandırıyor ve şunları söylüyordu:
"Karakolların taşınması 1 yıl öncesinden kararlaştırıldı, mali yetersizliklerden ve hava koşullarından dolayı bu karar uygulamaya geçirilemedi."

11 YIL ÖNCE DE AYNI BAHANE!
Biliyorsunuz... Org. Hasan Iğsız'ın bu sözleri çok tartışıldı... Bazı gazeteler, Hasan Iğsız'ın sözlerini "9 sütuna manşet" yapıp, "kahredici açıklama" başlığını kullanırken, bazıları da, Iğsız'ın "Aktütün karakolunun taşınacağı" şeklindeki sözlerini; "Askerden, 25 yıl sonra ilk özeleştiri" başlığı ile vermişti...
Doğruydu... "Askerden ilk özeleştiri"ydi bu...
Çünkü, asker geçmiş dönemlerde "özeleştiri" yapmıyor, sürekli "Hükümetleri eleştiriyor"du...
Meselâ, Milliyet gazetesi, 7 Haziran 1997 tarihli manşetinde, yine böyle bir olaya, yani "ödenek" konusuna değiniyor ve şu ifadeyi kullanıyordu:
"Ödenek faciası!"
Haber, özetle şuydu:
"Genelkurmay, 13 askerin şehit olduğu iki helikopteri PKK'nın düşürdüğünü açıkladı. Tümg. Özkasnak, ödenek verilmediği için hükümetten yakındı...
Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, Kuzey Irak'taki "Çekiç" operasyonunda düşen Süper Cobra ve Cougar tipi helikopterlerin Rus yapısı SA-7B füzesiyle vurulduğunu belirtti. TSK tarihinde ilk kez meydana gelen olay, Pentagon tipi bir basın toplantısıyla açıklandı.
Özkasnak, bir soru üzerine Genelkurmay'ın, sınır ötesi operasyonu normal bütçesinde yer alan bazı yatırımlara ayrılan paralarla gerçekleştirdiğini belirterek, hükümetin, defalarca yapılan ödenek talebine yanıt vermediğini söyledi. Özkasnak, "Eğer ödenek verilmezse, planlanan birçok proje aksayacak" dedi."
Ne var ki; Erol Özkasnak'ın bu iddialarına sinirlenen dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Genelkurmay ve Maliye Bakanlığı yetkililerini olağanüstü toplantıya çağırarak, "Sözkonusu açıklamayı askerlere soracağım" demişti.
Erbakan 7 Haziran 1997 tarihli il başkanları toplantısında "ödenek" kriziyle ilgili açıklamanın gerçekleri yansıtmadığını belirtmiş ve 1997 bütçesinde ordunun bütün muhtemel harekatlarının gözönünde bulundurularak Milli Savunma Bakanlığı bütçesine 450 trilyonu cari gider olmak üzere 647 trilyonluk bir ödenek tahsis edildiğini ifade etmişti.
Erbakan, Özkasnak'ın açıklamasının gerekçesinin sorulması üzerine de; "Onu lütfen kendilerine sorun. O soruyu ben de kendilerine soracağım" demişti.
Erbakan'ın, Özkasnak'ın brifinginden sonra acilen topladığı RP Başkanlık Divanı'nda "Başarısızlıklarına kılıf arıyorlar" dediği öğrenilmişti...
Aradan 11 yıl geçti...
Yine ödenek ve yine bir general!..

ÖNCE HÜKÜMET, SONRA ASKER YALANLADI
Ve, yine yalanlama...
Biliyorsunuz, 7 Ekim günü; önce Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, daha sonra da Başbakan Tayyip Erdoğan, Org. Hasan Iğsız'ın yaptığı "Ödenek yok" açıklamasını yalanlamışlardı...
Cemil Çiçek'in sözleri şöyleydi:
"Önce Başbakan'ı dinleyin, sonra sorun... Ama ödenek verilmediği ile ilgili sözler hiç doğru değil!.."
Başbakan Tayyip Erdoğan ise; partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, güvenlik güçlerine her zaman, "Bizden isteğiniz nedir? Ne varsa söyleyin, biz gereğini yaparız" dediklerini ifade ederek, "Bugüne kadar da ne istedilerse bunu yerine getirdik ve bundan sonra da yerine getiririz" diyordu...
Bazı gazeteler; "en yetkili ağızlar"dan yapılan bu açıklamalara rağmen; "kimin faydasına" olduğunu anlayamadığım bir tarzda, "Hükümet-Asker gerginliği"ni tırmandırmak için, bu defa da "Ödeneği Maliye Bakanı'nın engellediği" gibi palavra bir iddia attı ortaya!..
"Gerilimden beslenen gazeteler"in "tahrik stratejisi" devam ediyordu ki; dün Genelkurmay'dan yapılan açıklama, "gerilim" peşindeki "kartel medyası"nın hevesini kursaklarında bırakmış olsa gerek!..
Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız'ın, "hükümeti hedef alan açıklamaları"na karşılık, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı'ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında, Aktütün Karakolu baskını sonrası başlayan "mali kaynak sıkıntısı" tartışmalarına son noktayı koydu:
"Bayrak Tepe'ye, yapılması düşünülen bir inşaat yoktur. Gerek de bulunmamaktadır. Bir plan dahilinde, Türkiye, Irak ve İran sınırında bulunan öncelikli karakollar yeniden inşa edilmektedir. Bu yıl ise aralarında Aktütün Karakolu da olmak üzere 13 karakolun inşası devam etmekte olup, mali kaynak sorunu yoktur.
Diğer 162 adet öncelikli karakolun inşasına ise Maliye Bakanlığı'nın koordinatörlüğünde 2009 yılında başlanacaktır. Öncelikli karakolların inşaları tamamlanmış olacaktır. Önemli güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasında hiçbir zaman mali kaynak sorunu olmamıştır."
Açık ve net söyleyeyim:
"Askerden beklenen" budur!..
Zira, tam da bugünlerde "Hükümet" ile "Genelkurmay" arasında bir "gerginlik" olduğu izlenimi vermek, her şeyden önce "PKK'nın ekmeğine yağ sürer!"
Beklerdim ki, Genelkurmay, aynı tavrı "Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu konusunda" da göstersin!..
Meselâ, deselerdi ki;
"Şemdinli'deki Aktütün bölüğüne yönelik PKK saldırısı esnasında, askerlerimiz son nefeslerine kadar çarpışırlarken, Org. Aydoğan Babaoğlu'nun golf oynamayı sürdürmesi ve Ankara'ya dönmek için Golf Turnuvası'nın bitmesini beklemesi, hiç de şık olmamıştır...
Genelkurmay karargâhı olarak, Org. Babaoğlu adına Türk milletinden özür diliyor, komutanımızın tavrını da kınıyoruz!"
Böyle bir açıklama yapılmış olsaydı, inanın ki, asker üst yönetimi milletin gözünde çok büyürdü!..
Ancak, "ödenek" konusunda yapılan dünkü son açıklama, yine de takdire şayandır!..
Dilerim, bundan böyle; her önüne gelen, keyfine göre konuşmaz!..
Tamam, "dilin kemiği yok" ama, "boğaz" da, "dokuz boğum" birader!..

KİM BU ERDAL SARIZEYBEK?
"Ödenek" konusunu bu şekilde izah ettikten sonra, gelelim şu "uzman"lar meselesine...
Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekiyor olmalıdır... Böyle durumlarda, televizyon ekranlarına hemen "uzman"(!)lar çıkarılır... Ekranlar, öylesine "uzman tarlası"na döner ki; hani "elini sallasan, bir uzmana çarpacak" kadar!..
Son günlerin "en gözde uzman"larından biri, emekli Albay Erdal Sarızeybek...
Ne yalan söyleyeyim;
Kendisini son derece "agresif" bulduğum için uzun süre dinlemeye tahammül edemiyorum... Sadece "agresif" değil, aynı zamanda “muhalefet sözcüsü” gibi!..
Ama, daha çok;
“Kaseti yeni çıkmış şarkıcılar” gibi!..
Adını hiç duymadığım bir kitap yazmış, sürekli “kitabına gönderme” yapıyor... Hani, “yeni kaset” çıkarmış şarkıcı/türkücüler öyle yapar ya, “Bu şarkımı son kasetimden dinleyin” derler ya, emekli Albay Erdal Sarızeybek de öyle!..
Konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor, en sonunda da; “Ben, bunları kitabımda yazdım” diyor!..
“Uzmanlık” için mi ekrana çıkmış, yoksa “kitabının reklamı” için mi, belli değil!..

O ZAMAN NİYE EMEKLİ OLDUN?
Dikkatimi çekti;
Sürekli kendisini övüyor...
Nerede görev yaptığını, nasıl tedbirler aldığını, nasıl raporlar hazırladığını, nasıl bilgili, kültürlü ve becerikli olduğunu anlatıyor da anlatıyor!..
Dinlerken sıkıldım, isyan ettim;
“Be adam, madem bu kadar bilgili ve kültürlüsün!.. Madem bu kadar kabiliyetli ve beceriklisin!.. Madem asker gibi askersin!.. İyi hoş da; bu TSK senin kıymetini anlayamadı mı?.. Seni böylesine yetiştirmiş komutanlar senden niye faydalanmadı da, daha albay iken emekli olmana göz yumdular?
Veya sen, bu kabiliyetlerin, becerilerin, bilgi ve kültürün ile niye TSK bünyesinde kalmadın?..
Ya da şöyle sorayım:
Daha önce komutanların aleyhinde konuşurken, bugün niye hükümet aleyhinde atıp tutuyorsun?.. Atıp tuttuğun konuların çoğunun işkembeden sallama olduğunu millet anlamıyor mu zannediyorsun?”

2 YILDA 68 ŞEHİT VERMİŞ!
Bunlar, Erdal Sarızeybek’i dinlemeye tahammül edebildiğim süreçte düşündüklerim ve kendisi hakkındaki kanaatlerim!..
Sonra; “Haksızlık etmeyeyim... Kanaat sahibi olmadan önce, Erdal Sarızeybek hakkında bilgi sahibi olayım” diye düşünüp, başladım onunla ilgili “bilgi”leri toplamaya...
Buyurun, size bir Erdal Sarızeybek portresi:
Tam 10 yıl boyunca Doğu ve Güneydoğu’da sınırlarda bölük, tabur ve alay komutanı olarak görev yapmış... 2004 yılında kendi isteği ile emekli olmuş... Ayrıca Fransız Jandarma Subay Okulu mezunu... Paris’te askeri ataşemiliter olarak görev yapmış... Türkiye’de adli kolluk üzerine master’ı varmış...
Şu bilgiler çok daha ilginç:
Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Temmuz 1992-Ağustos 1994 tarihleri arasında Hakkari ve Şemdinli ilçesindeki sınır taburunun komutanıydı.
Komutası altındaki Alan ve Aktütün Karakolları’na yapılan kanlı PKK baskınlarını kitabında tüm detaylarıyla anlattı.
Albay, kitabında; baskınlar hakkında nasıl istihbarat yaptıklarını, olay yerindeki fazla savunma imkanına sahip olmayan karakollara nasıl yerleştiklerini ve 1992’nin 30 Ağustos’unda Alan’da 17, 12 Eylül’de Aktütün’de 23 ve 29 Eylül’de Derecik’te 28 şehit verdikleriyle ilgili çaresiz durumları ortaya koyuyor.
Sonra baskını yapan PKK’lılar, ellerini kollarını sallayarak geldikleri yere, yani sınır ötesine dönüyorlar. Albay Sarızeybek ise, onları sadece seyrediyor!..
Bunu öğrendiğim anda;
"Senin bütün becerin bu muydu?.. Senin komutan altındaki karakollara 3-4 baskın yapılmış ve toplam 68 şehit verilmiş, hâlâ neyi ve niye konuşuyorsun?!?" demekten kendimi alamıyor ve emekli Albay Erdal Sarızeybek'le ilgili bilgi toplamaya devam ediyorum...

ŞİMDİ BİR ERGENEKON SEMPATİZANI
Geçmişte farklı, bugün farklı konuşan Sarızeybek'teki bu "tavır değişikliği"nin sebebi acep ne ola?..
Derken, şu "bilgi"lere ulaşıyorum:
* "Geçmişteki söylemlerinden farklı olarak Ergenekon terör örgütü soruşturmasına karşı eleştirel bir tavır alan emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek'in Cumhuriyet gazetesinin bir dergisine yazar olduğu ortaya çıktı.
Derginin yayın danışmanı ise, terör örgütü Ergenekon soruşturması kapsamında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Mustafa Balbay... Sarızeybek, daha önce yazdığı "Ya Gazi Paşa Duyarsa" adlı kitapta soruşturma kapsamında tutuklanan Jandarma eski Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur ve aranan Jandarma İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz hakkında ağır suçlamlaar yöneltmişti.
* Her ne hikmetse, aynı Sarızeybek; terör örgütü Ergenekon soruşturması başladıktan sonra, geçmişte suçladığı üstlerini savunmaya ve 6. dalgadaki gözaltılar sırasında Savcı Zekeriya Öz'ü suçlayan bir tavır sergilemeye başladı.
Televizyonlara çıkarak açıklamalarda bulundu. Sarızeybek'teki bu tavır değişikliğinin özellikle Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlamasından sonra başladığı iddia ediliyor.
Sarızeybek, halen Cumhuriyet gazetesinin Strateji ekinde düzenli yazılar kaleme alıyor.
Yazılarında Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in sahibi olduğu TUSAM’da (Ulusal Güvenlik Araştırmaları Stratejik Merkezi) 'İç Güvenlik ve Terör Danışmanı' sıfatını kullanıyor.
TUSAM ise Cumhuriyet Strateji Eki'ne destek çıkıyor.
Strateji ekinin Yayın Danışmanı ise Mustafa Balbay.
Hatırlanacağı gibi; Balbay, terör örgütü Ergenekon soruşturmasının 6. dalgasında gözaltına alınmış ve yurtdışına çıkış yasağı konulmuştu.
Derginin imtiyaz sahibi ise Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı ve terör örgütü Ergenekon davasının tutuksuz sanığı İlhan Selçuk'tan başkası değil!..
Sarızeybek, Hakkari'den sonra Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı görevini yaptı.
2004'te de Manisa İl Jandarma Komutanı görevinde iken, emekli oldu...
Sanıyorum, bu kadar bilgi yeter...
Bu bilgilerden sonra, "fotoğraf" iyice netleşti... Demek oluyor ki; "kartel medyası"nın Sarızeybek'i el üstünde tutması, "uzman"lığından dolayı değil, "Ergenekon sempatizanı" olmasından kaynaklanıyor!..
Ama, görüyorsunuz işte;
"Gerçek"ler uzun süre gizli kalmıyor... Bir gün geliyor, günyüzüne çıkıyor!..
"Ödenek yokluğu"nun ve "uzman(!) yalanları"nın ortaya çıkması gibi!..
Baykal’ın avukatlığı!
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat arasındaki "düello" devam ediyor... Kılıçdaroğlu, dün, "Fırat'ın MENAS'ın ortağı olduğu" yolundaki iddialarını sürdürürken, öyle görünüyor ki, Fırat, hedef büyütmüş!..
Fırat'ın hedefinde artık Kılıçdaroğlu değil, doğrudan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal var... Dün, Malatya'dan Baykal'a şu soruları sormuş Fırat:
"Hangi tarihten hangi tarihe kadar avukatlık yaptınız? Avukatlıktan ne kadar servet elde ettiniz?.. Hangi vergi dairesinde mükelleftiniz? Bu süreç içinde ne kadar gelir beyan ettiniz? Ne kadar vergi ödediniz?
Bunu gizlemenin hiçbir alemi yok. Ben inanıyorum ki vatandaşımız, Sayın Baykal'ın servetinin altında yatan asıl temelin, asıl mayanın helal kazanılmış, vergisi ödenmiş bir gelirden kaynaklandığını gördüğü zaman hepimiz mutlu olacağız. Ama bunu açıklamadığı süreç içinde vergi kaçakçısı olur. Bunu da bir genel başkana yakıştırabilmek mümkün değil."
Ardından da eklemiş: "Bir vekalet vereyim; sen beni Maliye'den araştır!.. Ama, sen de bana bir vekalet ver, ben de seni Maliye'den araştırayım!.."
Ne dersiniz, Baykal bu vekaleti verir mi?.. Yoksa, "Kılıçdaroğlu'nu sahneye sürmeye" devam mı eder?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi