Sanayicilerin çok mutlu olduğu ülke
Galiba uzakta, bir köy var uzakta... Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür.
Galiba uzakta, epey uzakta bir sanayi sitesi var....Gitmesek de, görmesek de o sanayi sitesi bizim tesisimizdir.
1998 yılında 271 milyar dolarlık ekonomik büyüklüğümüz vardı. O yıl dış ticaret açığımız ise 19 milyar dolar ile GSYH’nın yüzde 7,0’sine denk geliyordu.
1999 yılında ise 248 milyar dolarlık ekonomik büyüklüğümüze karşılık 14 milyar dolar dış ticaret açığımız oluştu. Yani GSYH’mızın yüzde 5,6’sı kadar açık vermiştik.
2000 yılı ise ülkemizin rekor dış açık verdiği ve krize neden olduğu yıldı. 265 milyar dolar GSYH ve 27 milyar dolar dış açık verdik. Yani, 2000 yılında GSYH’mızın yüzde 10,2’si oranında dış açığımız vardı.
2010-2015 arası son 6 yılda ise:
Ortalama yıllık GSYH’mız 772 milyar dolar
Ortalama yıllık dış ticaret açığımız 85 milyar dolar
Ortalama yıllık dış açığın GSYH’ya oranı ise yüzde 11,0
Veya bir başka açıdan yeniden ele alalım mı konuyu: 1998-2003 arası son 5 yılımız:
Ortalama yıllık GSYH’mız 242 milyar dolar
Ortalama yıllık dış ticaret açığımız 17 milyar dolar
Ortalama yıllık dış açığın GSYH’ya oranı yüzde 7,0
Dış ticarette eskiye orantılı açık vermiş olsaydık, yıllık ortalama dış ticaret açığımız 85 milyar dolar değil, 54 milyar dolar olmalıydı. Her yıl fazladan 30 milyar dolardan çok açık veriyoruz. Veya bir başka ifade ile, ekonomimiz çok daha dışa bağımlı bir hale gelmiş durumdadır.
***
John Perkins’in “Bir ekonomik tetikçinin itirafları” kitabında yazdıklarına göre çark şu şekilde işliyordu: Büyük emperyalist devletler mal satacakları küçük ülkelere çok ucuz kredi veriyor. Bu krediler sayesinde, küçük ülkeler ucuz kredi tuzağına düşerek büyük ülkelerin mallarını bir güzel ithal ederek tüketiyor. Sanal olarak artan GSYH’ya rağmen aslında küçük ülkelerin bireysel zenginliği artmıyor, tersine sürekli borcu artıyor.
Türkiye’nin 2002 sonunda 129,6 milyar dolar dış borcu vardı. Aradan yıllar geçiyor ve dış borçlarda özellikle özel sektör ağırlıklı artış yaşanıyor. 2015 sonu geldiğinde dış borçlarımız 397,7 milyar dolara yükseliyor. Son olarak ise Eylül 2016 itibari ile dış borçlarımız 416,7 milyar dolara çıkmış durumdadır.
2002 yılında GSYH’nın yüzde 56’sına ulaşmış olan dış borçlarımız, 2008 yılında GSYH’nın yüzde 37,9’una geriliyor. Ama sonrasında büyümenin yavaşlaması ve ithalatın artması ile zincir kopuyor. 2015 yılı itibarı ile dış borçlarımız GSYH’nın yeniden yüzde 55,2’sine ulaşıyor. Anlayacağınız aradan yıllar geçiyor ve dış borçlanmada yeniden 2002 seviyesine geliyoruz....(Eski seri GSYH kullanılmıştır)
***
Aslında yeniden 2002 yılına geldiğimiz-döndüğümüz o kadar çok veri var ki? Mesela Liranın reel değeri de yeniden 2002 seviyesine geriledi.Veya işsizlik oranında da yeniden 2002 seviyesine geri döndük. Hatta Türkiye’nin en önemli siyasi ve hukuki altyapı dengelerinin de yeniden 2002 seviyesine döndüğünü görebiliyoruz.
Dün, TÜİK “ekonomi güven endeksini” açıkladı. Buna göre ekonomiye güven son 8 yılın en olumsuz düzeyine geriledi. Ekonomi güven endeksi 2007 yılından itibaren yayınlanmış oluyor. Dolayısı ile 2002 seviyesini göremiyoruz ama açıklanmış olsaydı da muhtemelen 2002 seviyesinde olacaktı.
Kısaca ülkemizde ekonomik verilerde bir geriye gidiş söz konusu. Ve de bu geri dönüşe hemen, çok acilen önlem alınması gerekiyor.
***
Şimdi size eski bir konudan yeniden bahsedeceğim. Daha Moody’s bile not kırmadan önce KARAR Gazetesi ve ben köşemde ekonomide acil önlemler alınması gerektiğini defalarca ele almıştık. Bu önlemlerin en başında ise sanayinin canlandırılması gerekiyordu. Çünkü Türkiye, dolar ihtiyacını daha çok mal satarak karşılayabilirdi.
Doğalgaz fiyatlarının çok büyük oranda düştüğü ve enerji fiyatlarının sudan ucuz hale geldiği halde enerji politikamızı bir türlü sanayicinin ve ülkemizin hizmetine sunamadık. 11,8 dolardan 4,0 dolara gerileyen fiyatlara rağmen bir adım atamadık. Ve bütün yükü Merkez Bankasının üstüne bıraktık.
Bugün, bütün gözler eğer Merkez Bankasında ise bunun en önemli sebebi Hükümetin zamanında uygulayamadığı önlemlerden gelmektedir.
***
Bakınız son olarak Fitch kredi notunu düşürdü. Ve gördük ki; bize yatırım yapılabilir notu veren büyük reytingci kalmadı. Artık daha maliyetli bir dış finansman ile karşı karşıyayız. Zaten içerde de Merkez Bankası haklı olarak, ama “örtülü şekilde” TL finansman maliyetini artırdı. Fitch kakarını siyasi yorumluyoruz... Ama unutmayalım ki 15 Temmuz sonrası Fitch bekleyeceğini açıklamıştı. Değerlendirme tarihlerini açıkladığında da henüz referandum yoktu.
Bizler, bu kısır döngüden kurtulmak için ekonomiye bakışımızı yeniden ele almalıyız. Dış açık ve yabancı sermayeye muhtaç bir ekonomik model uyguluyoruz. Büyük sorunların çözümü için konuşmamız gerekiyor. Çıkış yolunu hep beraber aramamız gerekiyor.
Unutmayalım ki 14 yıldır bizi ayakta tutan ana güç, 600 milyar dolar getiren yabancılardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.