Bir adamın hikayesi
Kadın kocasını uyandırıyor ve “lütfen namazını kıl da çık” diyor. Adam eşine öfke ile bakıyor sonra giyinip koşar adımlarla evinden çıkıyor. On dakika sonra adam durağa geliyor ve orada bekleyen insanlarla birlikte araca biniyor. Adam dişlerini öfke ile sıkıyor. Eşinin hemen her sabah kendisine dönüp “lütfen namazını kıl” diye uyarıda bulunması kör gururuna dokunuyor. Bu ifadeleri duymamak için çoğu zaman eşinden habersiz çıkıyor. Adam kendini kurulmuş bir saate benzetiyor ve bütün yaşamı işle ev arasında geçiyor.
Adam iki yıl önce emekli oldu fakat kazandığı para hayalindeki aracı alabilmek için yeterli gelmiyordu. O yüzden yeni bir işe başladı. Adam kararlıydı, kar kış demeden çalışacak ve hayalindeki araca sahip olacaktı. Sabahın erken saatinde yola çıkıyor ne eşinin telkinlerini ne de kulaklarını okşayan müezzinin sesini duyabiliyordu. . Atmış yıllık ömrünü işle ev arasında tüketen adam hayalinde öyle bir dünya kurmuştu ki, burada hayat hiç son bulmuyor, eşyalar eskimiyor, insanlar ölümle tanışmıyordu. Ona göre yaşam bir şeylere sahip olabilmek için tüketilen süreçten ibaretti. Adam epey zamandır bir ev bir araç alabilmek için çalışıyordu. Hayallerine ulaşabilmek için emekliliğinden sonra da aynı yolları aşındırmaya devam etmişti. Fakat ne hayalindeki eve ne de rüyalarında bindiği o araca sahip olabilmişti. Akşam yorgun vaziyette evine geldiğinde eşinin yüzüne bakıyor ve “kırk yıl hayal kurdum kırk yıl daha aynı hayalleri kurabilirim” diyor ve kendisine teselli veriyordu. Fakat dünya ile aidiyet kuramayan ve kendisine her fırsatta ölümü hatırlatan ruhunu bir türlü ikna edemiyordu. Adam emanet bir mekânda emanet bir eşyaya sahip olabilmek için tam kırk yıl çalışmıştı. Ama ebedi hayatta kendisini saadete ulaştıracak imkânlar için elini dahi kıpırdatmamış bu konudaki uyarılara kulak asmamıştı. Adam kalıcı olana değil geçici olana meylediyordu.
Ey insan!
Görmüyor musun?
Her dakika uğurluyoruz bir yolcuyu
Görmüyor musun?
Yerkürenin her zerresinde onlarca mesaj saklı
Fakat heyhat ki, çoraklaşmış ruhun, ufuklara değil bir adım öteye bakıyor
Hiçbir zaman senin olamayacak olan eşyaların peşinde koşuyorsun.
Ezanı duymuyorsun!
Kur’an’ın mesajına kulak vermiyorsun!
Tabiatın dilini okumaktan acizsin!
Toprağın suyun yeşilin sırrına vakıf olamıyorsun! Ve hiçbir zaman senin olmayacak araçların peşinde koşturuyorsun!
Tamam, çocuklarımızın maişeti için seher vakti yola çıkıp rızık arayalım bu zaten asli sorumluluklarımız arasında yer alıyor. Fakat şartlar ne olursa olsun, namaz gibi asli bir görevi ihmal edemeyiz, böyle bir hakkımız yok. Allaha karşı vazifelerimizi yerine getirmeli ve bu konudaki
hassasiyetimizi kaybetmemeliyiz.
EY İNSANLAR ALLAH’TAN UTANMIYOR MUSUNUZ?
Resulullah ümmetinin dünyevileşmesinden endişe edip şöyle buyurmuştur:
Ey insanlar Allah’tan utanmıyor musunuz?
Sahabe sordu:
Ey Allah’ın Resulü niçin utanalım?
Yemeyeceğinizi derliyor, yetişmeyeceğinizi umuyorsunuz, içinde oturmayacağınız binalar inşa ediyorsunuz…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.