İstanbul Tek Başına Bir Âlemdir
İSTANBUL’U İstanbul yapan özellikler nelerdir?
Birincisi güzide mimarlık eserleri ve anıtlar binalardır. İstanbul denilince selatin camilerin siluetleri gelir önce hatıra. Onlar olmasa şehir bir beton yığınından ibaret kalır, ne tadı olur ne tuzu.
İyi ki, eskiden Padişahlar, büyük devlet adamları gözlerimize bayram yaptıran bu güzel camileri inşa ettirmişler.
Mimarlıktan sonra seçkin, kibar, vasıflı İstanbul halkı gelir. Onların sayısı azalınca şehrin kıymeti de azalır. Onlar biterse şehir de biter.
İstanbulda otuza yakın sahabe kabri ve makamı bulunmaktadır. Bunlar şehre şeref ve itibar kazandırıyor.
İstanbul toprağında nice evliya yakmaktadır.
İstanbul’u İstanbul yapan, İstanbul beyefendileri ve hanımefendileridir.
İstanbul’un gençliği de çok önemlidir. Küçük İstanbul beyefendileri, küçük İstanbul hanımefendileri…
İstanbul esnafı da önemlidir. Fütüvvet ahlakı ile ticaret yapan esnaf. Kendisi sabahleyin siftah yapınca ikinci müşteriyi henüz siftah yapmamış karşı komşusuna gönderen Müslüman bakkal…
Türkçe her yerde Türkçedir ama İstanbul’da bir başka Türkçe vardır. Gramer olarak Türkçede harf-i tarif (article) yoktur, lakin İstanbul Türkçesindeki efendim sanki bir harf-i tarif gibidir. Evet efendim, hayır efendim, baş üstüne efendim, saat kaç efendim, saat beş efendim. Arz-ı hürmet ederim
efendim…
Her İslam şehrinde ezan okunur ama İstanbul ezanları bir başkadır. Saba makamında, hicaz makamında, rast veya dilkeşhâveran makamında okunan ezanlar…
Hoparlörlerle 100 küsur desibel şiddetinde avaz avaz bangır bangır okunan ezanlar İstanbul ezanı değildir.
İstanbul kelimesi telaffuz edilince hatıra hemen İstanbul suları gelir… Tomruk suyu, Çırçır suyu, Karakulak suyu, Çubuklu suyu… Her birinin ayrı bir lezzeti ve letafeti vardı.
İstanbul bir kitap, kalem, yazı, sanat, tefekkür şehridir. Onlar olmazsa İstanbul İstanbul olmaktan çıkar.
İstanbul lezzetler diyarıdır… Meşru olmak şartıyla nice zevk ve sefanın meşheridir.
İstanbul mücâmele ve mürüvvet diyarıdır.
İstanbul Dersaadet’tir… İstanbul Belde-i Tayyibe’dir… İstanbul Darü’l-Hilâfedir… İstanbul âsitâne’dir…
Halifesiz İstanbul pek öksüzdür, pek garip ve mahzundur.
İstanbul, Ehl-i Zimmet Yahudi ve Hıristiyanların kimliklerini, kültürlerini, dinlerini, canlarını mallarını ırzlarını muhafaza ederek yaşadıkları bir dârü’l-eman ve huzurdur.
İstanbul Muhteşem Süleyman’ın payitahtıdır.
İstanbul cuma selamlıkları şehridir.
İstanbul tek başına bir âlemdir.
Şair onun hakkında “Bu şehr-i Stanbul ki, bimisl ü behadır / Her sengineyekpâre Acem mülkü fedadır” derken boşuna konuşmamıştır.
***
U Y A R I
Göklerde, zeminde, denizlerde bize yazılmış mektuplar vardır. Onları görelim ve okuyalım.
Onlar bizim lisanımızla değildir, göklerde gök dili, yerde yer dilleri, denizde deniz dili…
Mektuplar bize uyanmamızı, derlenip toparlanmamızı ihtar ediyor.
Hızlı hızlı akan giden bulutlar bize yolculuk var yolculuk var diyor.
Yerden biten her yeşillik, “Birdir O, eşi ortağı yoktur” der.
Denizdeki balıkların üzerinde balık yazısı ile aynı cümle yazılıdır.
Kuşlar kuşça, kelebekler kelebekçe, çiçekler çiçekçe…
Gözlerini aç, kulaklarındaki tıkaçları sök at ve Kâinatın sana söylediklerini duy.
Her yerde âyetler, ibretler, tecelliler…
Âhir zamanda yaşıyoruz… Nice alametler zuhur etmiş…
Gör ve işit… Düşün ve idrak et…
Yakın gelecek büyük hadiselere gebedir.
Tedbir al, azık topla, gafleti bırak, uyan artık.