Uygur Türkleri sesini duyuramıyor
Dünya küçük bir köye dönüştü. Kutuplarda vuku bulan bir olay birkaç dakika içinde bütün dünyaya ulaşabiliyor. Fakat ne acıdır ki, iletişim ağlarının bu kadar güçlü olduğu bir çağda hakları gasp edilen Uygurlu kardeşlerimiz seslerini duyurma imkânı bulamıyorlar. Kapitalist güç odaklarının maiyetinde olan medya, adaletin tesisine değil, zorbaların menfi emellerine hizmet ediyor. Kıtalar ötesine kadar ulaşıp, yaralı bir balinanın kurtuluş hikâyesine genişçe yer veren küresel medya, işgalci Çin yönetiminin baskı ve zulümlerine maruz kalan Uygurlu Türklerin dramını göstermelik birkaç cümle ile geçiştiriyor.
Küresel işgal ve sömürünün merkezi olan medya iletişim ağı, bazen rakibi oldukları devletlere sizin yanınızdayız intibaı uyandırarak çıkar hesapları yapmaya devam ederler. Fakat hiçbir zaman o toplumlarının mağduriyetlerinin giderilmesinde etkin rol oynamazlar. Kimi zaman Kürtlerin yanında, kimi zaman Kafkasların yanında kimi zaman Afrikalı yoksul halkların yanındaymış gibi görünür fakat hiç bir zaman mazlumu desteklemez, aksine bu toplumları nasıl sömürebileceklerinin hesabını yaparlar. Dünyada ve ülkemizde siyasi dengeler hızla değişiyor, küresel odaklar çözülmeye doğru gidiyor ve artık yeni stratejiler üzerinde duruluyor. Fakat bulundukları koordinat ne olursa olsun zorbaların sergiledikleri tutum hep aynı oluyor. Zülüm ve işgaller… Sosyal arenada siyasi dengeler üzerine yapılan tartışmalar devam ederken, işgalci Çin yönetiminin kimliksizleştirmeye çalıştığı Uygur Türkleri yalnızlığa terk ediliyor. Çin hükümeti, yerli işbirlikçilerini kullanarak, halkın dini inanç ve değerlerini kısıtlamaya ve onları ait oldukları İslam kimliğinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Bilindiği üzere, fertlerin olduğu gibi toplumların da alt ve üst kimlikleri vardır. İnanç ve değerler toplumun harcıdır, eğer bu değerleri ortadan kaldırırsanız o toplumun yıkılması, tarih sahnesinden silinmesi kaçınılmaz olacaktır. İşgalci Çin yönetimi Uygurlu kardeşlerimizin kutsalları ile aralarına mesafe koyarak kimliksizleştirmeye çalışıyor. Yerli işbirlikçilerini de kullanarak evlere baskınlar düzenleniyor, Kur’an ve dini kitaplar toplanıp suç olarak değerlendiriliyor. Özellikle güney bölgesinde ekonomik olarak standartların çok altında yaşayan Uygurlular zorbaların baskılarına rağmen dirençlerini korumaya çalışıyorlar. Bölgede yer alan cami ve mescitler sıkı denetim altında tutuluyor, halkın ibadet özgürlüğü kısıtlanıyor, insanlar namazlarını ancak polis kontrolünde kılabiliyorlar. Hoparlörlerden ezan okumak yasak olduğundan halk namaz vakitlerinde ezanı kısık sesle okuyabiliyor. İnsanlar dini ibadetlerini yerine getirebilmek için sadece sabah ve yatsı vakitlerinde camiye gidebiliyorlar, diğer vakitlerde ise kapılar kilitleniyor. ÇKP’nin görevlendirdiği imam gelmediği vakitlerde onun yerine bir başkası bu görevi yerine getiremiyor. Eğer bu görevi biri üstlenirse bu suç kabul ediliyor. Evlere yapılan aramalar neticesinde Kur’an ve dini kitaplar toplanıyor ve insanlar 5-8 sene arası değişen hapis cezalarına çarpıtılıyor. Uygurlu kardeşlerimiz inanç ve değerlerinin bir parçası olan dini bayramlarda yakınlarını ziyaret edemiyor, Çin tarafından engelleniyor… Ülkemiz karanlık kaosların içine sürüklenmeye çalışılıyor. 15 Temmuz darbe girişimi, ardı sıra gelen patlamalar, katledilen masum insanlar, içeride ve dışarıda yaşanan kaos ve kargaşalar zihinlerimizi meşgul ediyor. Fakat şartlar ne olursa olsun, Türkiye mağdur ve mazlum halkların maddi manevi her zaman yanında olmuştur. Son zamanlarda küresel odakların bunun bedelini ödetme hevesi içinde olduklarını görmekteyiz. Fakat ülkemiz buna rağmen halkıyla ve devletiyle daima mağdur ve mazlum halkların yanında olacaktır. Buna yürekten inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.