Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Washington’dan Ankara’ya yol gider!

Washington’dan Ankara’ya yol gider!

Şunda bir anlaşalım.. Ergenekon operasyonunun arkasında Amerika ve NATO var.. Ankara bu işi hep öteledi, bulaşmak istemedi, ama sonunda mecbur kaldı..
ABD ve NATO kontrol dışına çıkan, işi biten, hatta zararlı olmaya başlayan örgütsel yapıları ve kadroları tasfiye etmek istiyor.. Bu yapıyı kuran kendileri olduğu için tasfiye etmekte de kendilerinde hak görüyorlar.. Nasıl Ankara, 80’de, Komkar ve Rızgari’yi tasfiye için PKK’ya yol verdi, daha sonra PKK ve Apo Ankara’nın kontrolünden çıktı ve Ankara PKK’nın peşine düştü ise, Amerika da kontrgerilla denen örgütü kurdu, sonra bu örgüt kontrol dışına çıkınca tasfiye etmeye karar verdi.
Zaten Rusya’nın dağılması, ABD’nin ortaya çıkması ile bu yapıya da gerek kalmamıştı.. Daha önce yazdım. Herkes bu yapının “büyük ölçüde tasfiyesi”nden yana. Hatta Ergenekon da kazansa bu işi, o da bu yapı içinde tasfiyeye gidecek. Ama bir şartla, kendi adamlarını merkeze alıp, koruduktan sonra.
Nasıl herkes bu yapının büyük ölçüde tasfiyesini istiyorsa, yine kimse bu yapıyı tümü ile de tasfiye etmek istemiyor. Çünkü bu önemli ve büyük bir güç.. Bugüne kadar bu güçle burun buruna gelenler, önce bu güçle uzlaşmak ve işbirliğine gitmek yolunda tavır sergilediler.. Yapı zaman içinde her tarafa dal budak sardı..
Yani işin içinde herkes var.. Sermayede varlar, siyasette varlar, bürokraside varlar, mediada varlar, STK’da varlar.. Savaş, “örgütü tasfiye etmek” değil, “liderliği ele geçirmek ve rakip kanadı susturmak” için yapılıyor. Yani biz istediğimiz için bu işler böyle olmuyor.. Derin güçlerin kendi aralarında iç savaşta biz de gördüğümüz kadarı ile birşeyler söylemeye çalışıyoruz. Hepsi o kadar..
Bir de gelinen noktada, Ankara’dakiler, (Laci ve Haki elbiseliler) bu olayın daha da genişlememesini istiyorlar.. Çünkü soruşturma kontrol dışı genişleyecek olursa bu işin içine girmeyen kimse kalmayacak..
Hep diyorum ya, birilerinin öfkeleri akıllarını aşmış diye!. Bu vesile ile birbirleri hakkında söyledikleri ile biz de örgüt hakkında bilgi sahibi oluyoruz.. Evet aşk gibi öfke de aklı zail eder. Bilim adamı kisvesi giymiş olmaları bir şey ifade etmiyor, üniversitelerde yaşananlara baksanıza.. Şu Boğaziçi ve Çankaya ve Muğla üniversitelerinde, İstanbul Üniversitesi’nde yaşananlara bakınca birden aklıma Ergenekon geliyor.. Öğrenci lideri ile öğretim üyesi aynı örgütsel disiplin içinde sanki..
Ergenekon’u çözünce işin büyük ve önemli kısmı hallolmuş olmayacak. Bu küçük tepeye ulaşınca, daha büyükçe bir dağla burun buruna geleceğiz. Sonra onu aşacağız, o zaman daha büyük bir dağ. Derken onu da aşacağız, ABD ve AB’yi içine alan NATO’nun Gladio’su ile burun buruna geleceğiz. Onu da aşınca dünya derin devleti ile karşı karşıya geleceğiz..
Ergenekon dediğiniz, Türk derin devletinin kontrol dışına çıkan bir unsurundan ibaret..
NATO, ABD ve AB içindeki kriz bu hesaplaşmayı kolaylaştırıyor..
Bir de bunlar kıskançlık histerisine kapıldılar.. Kendi içlerinde bölündüler.. Bu kadar büyüyünce kontrol dışına çıkmaları da kolaylaştı.. Bir de figüranlar rollerini sahici bir kimlik sanmaya başladılar.. Sanırım bu unsurlar da bu kadar çok radikal örgüt ve tarikatı bu kadar kolay ellerine geçirip, halkı bu kadar kolay peşlerine takıp sürükleyeceklerini düşünmediler..
ABD Ergenekon’un ipini, Ilımlı İslâm ve Büyük Ortadoğu Projesi ile çekti.. İlk adım Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş döneminde Özel Harp Dairesi’nin yeniden örgütlemesi ile atıldı ve adı Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirildi.
Eşref Bitlis ve Gazi olayları, Cem Ersever’in ölümü, PKK’nın dışlanması da bu döneme denk geliyor.. APO’nun ABD tarafından servis edilmesi de.. Son nokta ise, çok daha sonra başa çuval geçirme olayı ile kondu!. ABD ile işbirliğine karşı çıkan, hava, kara kriptolarının devreye sokulma girişimi ile, ABD ile derin bir hesaplaşma başladı.. Eylül 1996’da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani’nin, Genelkurmay’ın yönlendirmesiyle Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıtması ile Bitlis’e karşı operasyon için düğmeye basılmış olmalı idi. Aydınlık çevreleri, bu konu ile ilgili olarak daha sonra, Eşref Bitlis’in uçağını ABD’ye bağlı “Çiller Özel Örgütü”ndeki Gladyo görevlilerinin düşürdüğünü” açıkladı.
Bilinen gerçek şu: “NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve SüperNATO) örgütleri, İtalyan savcının tespit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak’taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD’den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi’nin Özel Kuvvetler Komutanlığı’na dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak’tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu. Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz” denemesine girişti ve Türkiye’deki operasyon merkezini bir ölçüde polisin içine kaydırdı. Zaten Özal döneminde, Emniyet içinde ciddi bir istihbarat yapılanmasına gidilmişti.. Askeri İstihbarat, MİT ve Emniyet arasında da bazı sorunlar vardı, ki daha sonra bu konu siyasi tartışmalara ve yargıya intikal edecektir.. İslâmi kesimin içinde Ilımlı İslâm politikasına paralel her tip ve seviyede yapılar oluşturuldu.. Evren’in kızı ve damadının başında olduğu bir istihbarat yapılanması biliniyordu. Evren gidince bu yapı ortada kaldı.. Özal döneminde ise Emniyet, karşı kanattaki boşluktan yararlanarak mevzi kazandı.. Zaman içinde çok farklı yapılar ortaya çıktı. Buna korucu sistemi eklendi.. Jandarma içinde özel birimler, çalışma grupları oluşturuldu.. Sanırım kontrgerilla yapılanması bu aşamada parçalandı ve işler bu noktaya geldi.. 28 Şubat, karşı kanadın, Ilımlı İslâm politikasına karşı açıkça meydan okuması idi.. Zaten “Refahyol, Çatlı ve Bucak’ın desteği ile kurulmamış mı” idi?..
1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı, ABD ve NATO uzantısı olan kontrgerillayı Genelkurmay Karargahı’ndan çıkardı. ABD’nin buna tepkisi sert oldu. MILLENIUM CHALLENGE 2002 adı verilen askeri bir tatbikatta, 24 Temmuz 2002’de Nevada Çölü’nde, Türkiye’yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi. Sultanahmet Camii’nin vurulmasına kadar planda birsürü saçmalık vardı..
Bu Ergenekon hesaplaşması o zaman başladı. Şimdi ABD’nin tasfiyesini istediği yapı bu. Ama ABD’nin istediği bu kapsamda kalacak bir tasfiye. Buna dikkat etmek gerek.. Hedef kontrol dışı unsurları tasfiye ettikten sonra yeni bir yapı oluşturmak! Hani demem o ki, eğer siz işin takipçisi olmazsanız, Ergenekon işinde sona ulaşılsa bile beklenen sonuç elde edilmeyecek.. Malum Kemalist ulusalcı çete tasfiye ediliyor, yerine Ilımlı İslâmcılar geliyor diye sevinmeyin. Çete çetedir ve ne zaman ne yapacağı belli olmaz. “Babanızın çetesi” de olsa bu hukuk dışı yapılanmaya karşı çıkmalıyız! İpin ucu ötekilerin elinde olduktan sonra gün gelir, bu gün Ergenekon’a yöneltilen silahlar, gün gelir size doğrultulur.
Apo öyle olmadı mı, Ergenekon öyle olmadı mı? Washington ve Ankara dün kendi oluşturduğu örgütlerle hesaplaşmıyor mu? Yarın aynı şey size/bize karşı niçin olmasın?..
Ey akıl sahipleri, iyi düşünün.. Oyun içinde oyun var.. Bu kanlı oyun son bulana kadar direnelim.. Önümüzde uzun ve zorlu bir yolculuk var.
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi