Olaylara bir de “Kürt gözüyle” bakalım
Hani, “maymunun gözü açıldı” diye bir söz vardır ya... “17 şehit” verdiğimiz “Aktütün saldırısı”ndan sonra, halkımızın gözü de açılmış olmalı... Malûm, halkımız, eskiden “asker”e toz kondurmaz, askerin her yaptığını onaylar, askerin bir “hata” veya “ihmal” yapacağını kesinlikle aklına getirmez ve “musalla taşı üzerindeki tabutlar”a bakar, için için ağlar ama yine de “vatan sağolsun” der, geçerdi... Önce Dağlıca baskını, hemen ardından Aktütün baskını yaşanınca, hemen herkes, bu olayların içinde “bit yeniği” aramaya, “hata veya ihmal”leri sorgulamaya başladı... Ekranlara çıkan “sözde uzman”lar ne ki; hemen herkes uzman olup, “olayları yorumlamaya” ve dahası; “pardon, keleğe mi geldik?” diye sormaya başladı...
Doğrudur, şu anda “tepkilerin odağı”ndaki isim, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu’dur... Askerlerimiz Aktütün’de “vatan için” can verirken, Org. Babaoğlu’nun Antalya Belek’te “golf” oynamaya devam etmesi ve üstelik “şehit ve gazi”lerle alay edercesine; “Ne yani, Aktütün'e ben mi gitseydim” şeklinde sorumsuzca bir lâf etmesi, “asker üzerindeki perde”nin kalkmasına vesile oldu...
SORULAR PEŞ PEŞE GELDİ
Sadece Org. Babaoğlu değil elbet... PKK’nın bu saldırısını, “Aktütün, zaten stratejik bir yerde değildi” demeye getirip, o karakolun “saldırıya açık” olduğundan hareketle; “Aktütün'ü zaten taşıyacaktık... Ama ödenek verilmediği için taşıyamadık” deyip, kendi sorumluluklarını Hükümet’in üzerine yıkmak isteyen Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız da, “eleştiri okları”na maruz kaldı...
Star’dan Hadi Özışık gibi, millet de sormaya başladı:
“Para yok ha... Sahi Paşalar, ordu evlerinde açık büfe sabah kahvaltısı kaç para?.. Akşam yemeği için cepten çıkan paranın miktarı nedir?.. Fenerbahçe Orduevi'nde bir gece sabahlamanın karşılığı kaç liradır?..
Müthiş bir kahvaltının fiyatı sadece 2.5 lira olursa elbette karakol yapılmaz!
Bu kahvaltılar yedi düvel akraba ile yapılırsa elbette karakol yapılamaz!
Hangi Paşa şu anda ağzını açsa, bölgede karakol yapılması için yer yerinden oynar... Bir sene önce Melih Meriç ve arkadaşları Mehmetçik Vakfı'na dünyanın parasını topladı... O para nereye harcandı? Bir karakol parası yok muydu o kadar paranın içinde?”
ÖDENEK SIKINTISI YOK İSE!
Bunun gibi daha nice “soru”lar soruldu ve “eleştiri”ler yapıldı ki; Genelkurmay, bunlara cevap verirken “çelişki”lere düştü...
Öyle “çelişki”ler ki;
Org. Hasan Iğsız “Ödenek yok” derken, iki gün sonra “gazeteler”in karşısına geçen Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, aksini söylüyor ve “Ödenek sıkıntımız yok” açıklaması yapmak zorunda kalıyordu...
Bu, ne biçim işti ki;
Org. Hasan Iğsız’ın sözleri, Tuğgeneral Metin Gürak’a tekzip ettiriliyordu?..
Hem sonra, madem “ödenek sıkıntısı yok” ise, o karakol daha önce niye taşınmadı da, “85 askerin şehit olması” beklendi?!?..
F-16'LAR NE ZAMAN KALKTI?
Meselâ, Genelkurmay dedi ki;
“4 Ekim Cuma günü saat 13.00’te gerçekleşen PKK saldırısından, Hava Kuvvetleri Komutanı'nın haberi olmamıştır!.. Org. Babaoğlu'nun bu saldırıdan haberi, ancak 5 Ekim Cumartesi günü akşam saatlerinde olmuştur!”
Oysa, Org. Babaoğlu diyordu ki;
“Saldırıdan ilk gün değil, daha sonra haberim oldu ama, saldırıyı öğrendiğim anda, sevk ve idareyi Ankara ile birlikte organize ettik!”
İşte bu “2 farklı açıklama”dan sonra, kafalar hepten karıştı ve halkımız, “Kim doğru söylüyor?” diye sormaya başladı!..
Evet, “doğru”yu söyleyen kimdi?..
Genelkurmay mı, Babaoğlu mu?..
Derken, “bir çelişki daha” çıktı ortaya...
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, Milliyet gazetesinden Fikret Bila’ya diyor ki;
“...Cumartesi günü akşam saatlerine doğru saldırı haberini alır almaz Türk Hava Kuvvetleri'nden talep edilen desteği anında sağladık.”
Org. İlker Başbuğ böyle diyor ama, “Genelkurmay'ın resmi açıklaması”nda bambaşka ifadeler var!..
Meselâ deniliyor ki;
“F-16'lar anında kaldırıldı!”
Söyleyin, hangisi doğru?.. Millet bu açıklamalardan “hangisine” itibar etsin?..
“Genelkurmay”a mı,
“Genelkurmay Başkanı”na mı?..
Uçaklar ne zaman kalktı?..
Cuma günü mü, Cumartesi günü mü?..
“Genelkurmay doğru söylüyor” ise, yani “anında” müdahale edildi ise, “F-16'ların uçuşu”ndan sorumlu olması gereken Org. Aydoğan Babaoğlu’nun bu “uçuş”tan niye haberi olmadı?..
Bir Hava Kuvvetleri Komutanı, nasıl olur da kendine bağlı jetler, sınır ötesine de geçerek PKK’lılara bomba yağdırırken bundan haberdar olmaz?..
Haberdar olmuyor ve “golf oynamaya devam” ediyorsa, Genelkurmay, bunun “gereğini” niye yapmıyor?..
Yoksa, bu işlerin içinde “bizim bilmediğimiz başka işler” mi var?..
Yani, “bildiğimiz gibi değil” mi?..
İtiraf edeyim:
Biraz önce sıraladığım “çelişkili açıklama”lardan sonra, Vakit Yayın Kurulu’na; “Genelkurmay kaç başlı?” şeklinde bir başlık kullanmayı teklif ettim... “Çok sert” bulunup kabul edilmedi ama ben, hâlâ soruyorum:
“Genelkurmay kaç başlıdır ki; her kafadan bir ses çıkıyor ve her ses, diğerini yalanlıyor?!?”
PKK, KÜRTLERE HİZMET ETMİYOR!
Bunlar, bizim sorularımız, bizim yorumlarımız... Peki, bu konuda “Kürtler” ne diyor, onlar kime yükleniyor?..
Öyle “tesbit ve teşhis”ler var ki; “fotoğrafın eksik parçası”nı tamamlıyor gibi!..
Mesela; Irak’ın kuzeyinde bulunan Erbil kentinde yayın yapan Hewlerpost Gazetesi, PKK’nın son saldırıları ve sonrasına ilişkin gelişmeleri değerlendirerek, terör örgütü PKK'nın kime hizmet ettiğini sormuş...
Gazete, özellikle PKK’nın, Irak topraklarını, Türkiye’ye yönelik saldırılarında bir üs olarak kullanmaya, Kürtlerin kaderiyle oynamaya “asla ve asla hakkı olmadığını” yazmış...
Hewlerpost Gazetesi Editörü Rebvar Kerim Veli tarafından yazılan makalede özetle şöyle denilmiş:
“PKK'nın geçen Cuma günü gerçekleştirdiği eylem, geçen yıl düzenlediği ve tezkerenin kabul edilmesinin yolunu açan eylemlerle aynı!..
PKK, geçen yıl da önce Beytülşebab'ta, daha sonra da Çukurca'da Türk ordusuna saldırmış, birçok asker öldürmüş ve bazı askerleri de esir almıştı.
Bu eylemler Kürt bölgesi için büyük sorunlara neden oldu. Söz konusu eylemler sadece PKK'yi ilgilendirse hiçbir sorun yok. Ama PKK'nin geçen yıl gerçekleştirdiği saldırılar Kürt bölgesinde yaşayan halka zorluklar ve sorunlar yaratmaktan öte bir işe yaramadı.
Aralarında elektrik üretimi de bulunan birçok önemli proje, PKK'nin eylemleri nedeniyle 6 ay durdu. Kürtlerin kaderini yakından ilgilendiren Kerkük referandumu büyük bir yara aldı. PKK bölge gündemini işgal etti. Türkiye ve Maliki hükümeti, PKK nedeniyle Kürt bölgesi hükümeti üzerinde baskı oluşturdular. Söz konusu baskıların, Kürdistan Bölgesi üzerinde olumsuz etkileri oldu.
PKK Amerika'dan, uygunsuz bir talepte bulunarak Kürtler ile Türkiye arasında bir seçim yapmasını istedi… Ve bahsedilmeyecek daha nice olumsuz şeyler...”
Rebvar Kerim Veli, PKK'nin son eyleminin ikinci tezkerenin onaylanmasını kolaylaştırdığını dile getirdiği yazısında, geçen yıl oynanan senaryonun tekrarlanmasına dikkat çekerek, “Özellikle bu yıl, siyaseten Kürt bölgesinin geleceği açısından Kerkük sorunu kadar önemli olan petrol yasası sorunuyla karşı karşıyayız. Kürt bölgesine baskı yapmak amacıyla, bölgesel bir komplo hazırlandığını düşünüyorum” demiş!..
OHAL, SADECE PKK'YA YARAR!
Rebvar Kerim Veli, bunları yazıp; “PKK'nın, birilerinin maşası” olduğunu söylemeye çalışırken, bir başka “Kürt” olan Katılımcı Demokrasi Partisi Genel Başkanı Şerafettin Elçi de; “Yap-Boz'un parçalarını yerli yerine oturtuyor” gibi açıklamalar yapıyor...
Şerafettin Elçi’nin, “PKK niye saldırdı ve bu saldırı kimin işine yaradı?” sorusuna verdiği cevap, son derece ilginç...
Şerafettin Elçi, teröristler tarafından Aktütün Karakolu’na düzenlenen saldırının ardından bazı kesimlerce gündeme getirilen OHAL talebinin PKK'yı sevindirdiğini söylüyor... Geçmişteki yanlış uygulamalar sebebiyle PKK’ya uzak duran bazı Kürtlerin, bu söylentiler yüzünden örgütten medet umar hale geldiğini hatırlatan Elçi; “PKK en çok OHAL dönemindeki antidemokratik uygulamaları gerekçe göstererek kitlesel taban buldu. Artık PKK'nın tüm tahriklerine inat, daha çok demokrasi ve özgürlük ortamı sağlanmalı. Bu PKK'nın hayat damarlarını kurutur” diyor!..
Kürt siyasetçi; son karakol saldırısının Türkiye’deki bazı güçlerin yanı sıra PKK’nın gelecekteki hedefleri açısından da bazı mesajlar taşıdığı görüşünde...
Saldırı sonrası gündeme gelen açıklama ve taleplere bakıldığında bunun ipuçlarını görmenin mümkün olduğunu belirten Elçi diyor ki; “Buna göre, asıl bu iş koordineli olur veya olmaz. Hem PKK, hem de devletin içinde belli bazı güçler mutlaka Türkiye'nin Kuzey Irak Kürt yönetimine bir saldırıyı öngörmüş olabilir. Çünkü oradaki oluşumdan rahatsız olan bazı kesimlerce yapılacak bir müdahale için gerekçe hazırlanmış olabilir. Bu çok ciddi bir konu. Bu aynı zamanda PKK'nın da işine gelebilir. Çünkü o zaman artık sadece PKK'ya karşı değil, doğrudan Kürtlere karşı yürütülen bir harekata dönüşür. Cephe genişler. Genişleyen cephe içinde de PKK rahatlar. Bu durum, Türkiye'nin içine düşebileceği en büyük felakettir ve ülkenin altından kalkamayacağı bir macera olur. Türkiye'deki Kürtlerin de tepkisini çekecek olan bu tezgaha karşı devleti yönetenlerin, özellikle de siyasilerin bu konuda çok hassas olmaları lazım.”
Saldırının, terör örgütünün tabanına 'ben hâlâ dimdik ayaktayım' mesajını vermenin yanı sıra 22 Temmuz seçimlerinde kendilerine hezimet yaşatan hükümetin bölge halkı nezdindeki itibarını zayıflatmak amacı da taşıdığını ifade eden Elçi, şöyle devam ediyor: “Çünkü yerel seçimler PKK ve DTP için son derece önemli ve en büyük güç dayanaklarıdır. Diyarbakır'ı AKP'ye kaptırmamak için her türlü yola başvurulur. Yine yapacağı bazı provokatif eylemlerin ardından askerin yetkileri artırılarak ismi konsun veya konmayan bir OHAL gelirse iktidar büyük bir itibar kaybeder ve PKK ve onun yandaşlarının eli güçlenir. Bugüne kadar PKK'ya karşı duran Kürtlerin büyük bir çoğunluğu devletin bu sert ve haşin politikası karşısında o tarafa destek verebilir.”
PKK VE ERGENEKON HÂLÂ EL ELE Mİ?
Herhalde hatırlıyor olmalısınız... Bu tesbitlerde bulunan Şerafettin Elçi, Ergenekon Terör Örgütü için de “toplumun her yanını saran bir ahtapot” benzetmesi yapmış ve “Ergenekon ile PKK'nın ortak çalıştığını” iddia edip eklemişti:
“Ergenekon'un plânlarına bakılırsa; Kürt halkının ne büyük bir tehlike ve ne büyük bir komplo ile karşı karşıya olduğu görülür!”
İşte bu açıklamalardan sonradır ki, içime bir kurt düştü... Birileri “sivil çözüm” isterken, dahası “asker” bile “tampon bölge”ye karşı çıkarken, başka birileri niye “illâ da askerî çözüm”de ısrar ediyor?..
Hani, merak etmiyor değilim;
PKK saldırısına cevap vermedeki “başarısızlık”ta ve saldırı sonrası yapılan “çelişkili açıklamalar”da, kimin parmağı var acaba?..
Yoksa, mutfakta Ergenekoncular mı var?!?..
Dün halkçı, bugün devletçi!
Bilirsiniz; “Her nehir, sonunda kendi yatağını bulur” diye bir söz vardır... Galiba öyle oluyor... Sonunda, “herkes lâyığını buluyor!”
Meselâ, CHP... Malûm, bu parti, aslında bir “devlet partisi” olarak kuruldu ama, kendisini “halk partisi” olarak yutturmaya kalktı... Sonunda ne oldu; CHP'nin, bir “devlet partisi” olduğu, gizlenemez bir gerçek haline geldi...
Meselâ, Uğur Dündar... Malûm, bu zat da yıllar yılı “halkın avukatı” gibi haberler yaptı... “Pazar”ları, “market”leri ve “fabrika”ları basıp, halka “bozuk gıda” yedirenlerin ensesinde boza pişirdi...
Ne olduysa oldu, sonunda o da, tıpkı CHP gibi “halktan koptu” ve “devletin limanı”na sığındı... Son zamanlarda “devlet gazetecisi” olma yönünde hızla ilerliyor!.. Belki, bir “devlet madalyası” verirler kendisine!..
Dedik ya; herkes, sonunda lâyığını buluyor... Ama ben; “halkın sırtı”na basarak yükselip de “devletlû” olanlardan hep gıcık kapmışımdır... Uğur Dündar'a gıcıklığım da bu yüzden!..