Konvansiyonel Yalanlar
1924’ten bu yana büyük konvansiyonel yalanlarla koyun koyuna yaşıyoruz.
Bu yalanların büyüklerinden biri “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüdür.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olsaydı, 1924’te Hilafet kaldırılabilir, son Halife Abdülmecid Efendi bütün Hanedan-ı Âl-i Osman ile yurt dışına sürülebilir miydi?
Anayasadaki “Devletin dini İslam’dır” maddesi çıkartılabilir miydi?
Büyük Millet Meclis’inde başkanlık kürsüsünün üzerindeki Şûra ayeti levhası yerinden çıkartılıp atılabilir miydi?
Bin yıllık yazımız yasaklanıp yerine Latin yazısı alınabilir miydi?
Ayasofya camilikten çıkartılıp müze yapılabilir miydi?
Ezan-ı Muhammedî yasak edilebilir miydi?
Arapça Ezan okuyanlara bin türlü işkence, eziyet, zulüm yapılabilir miydi?
İslam medreseleri kapatılabilir miydi?
Tasavvuf tekkeleri kapatılabilir miydi?
Bediüzzaman’a ve diğer nice hocaya ve şeyhe ağır baskılar ve zulümler yapılabilir miydi?
Hafta tatili cumadan pazara çevrilebilir miydi?
On bin cami, mescid, taş mektep, medrese, tekke, imaret, vakıf binası yıkılabilir, satılabilir, kiraya verilebilir miydi?
Mecelle kaldırılıp, yerine İsviçre medenî kanunu tercümesi getirilebilir miydi?
Müslümanları baskı altında tutmak için Ceza Kanunu’nun 163’cü maddesinde din hürriyetini boğan değişiklik yapılabilir miydi?
Şapka devrimini tenkit eden Müslümanlar asılabilir miydi?
Ulemadan İskilipli Âtıf Hoca idam edilebilir miydi?
Topkapı sarayında korunan Osmanlı devlet arşivinin bir kısmı, hurda kağıt fiyatına okkası 2,5 kuruştan Bulgaristan’a satılabilir miydi?
Binlerce tarihî İslam kabristanı tahrip edilebilir miydi?
Hacca gitmek yasaklanabilir miydi?
Bütün siyasî partiler yasaklanıp faşist tek parti diktatörlüğü kurulabilir miydi?
“Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” hezeyanları haykırılabilir miydi?
Müslüman çoğunluğun temel hakları ve hürriyetleri ayaklar altına alınabilir miydi?
Olmayan laiklik bahane edilerek Müslüman milletin ensesinde boza pişirilebilir, anası ağlatılabilir miydi?
Daha bunlar gibi yüzlerce soru sorulabilir…
Tekrar ediyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olsaydı, bu saydığım ve saymadığım zulümler, haksızlıklar yapılabilir miydi?..
1930’lu yıllarda Müslümanın biri Bursa’da Ulucamiin minaresine çıkar ve Arapça Ezan-ı Muhammedî okur. Leş kargası İslam düşmanı bazı gazeteler ortalığı velveleye verir, zavallı vatandaşın canına okunur… Bu mudur, egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur?
Erzurum’da Şalcı Bacı denilen zavallı bir bohçacı kadın, şapka devrimi zulmü başlayınca böyle şey mi olurmuş, millete zorla şapka giydirilir mi dediği için İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilmiştir. Bu mudur, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir?
Türkiye’miz, konvansiyonel yalanların karanlığından, pençesinden kurtulmadıkça düzelemez.
Şu mâlum resmî ideoloji bir yalanlar kumkumasıdır.
Tarihini doğru olarak bilmeyen toplumların hali berbat, geleceği fecaattir.
Hiçbir Müslümanın, yalanları doğru kabul etmeye hakkı yoktur.
Yalanlar sorgulanmalıdır.
Yanlışlarını kabul etmeyen fertlerin ve toplumların ıslahı mümkün olamaz.
Tek parti zalim faşist rejimini beğenen, alkışlayan, Altın Devir olarak gösteren Marksistler, Laikler, çağdaşlar ne kadar kınansa yeridir.
Ya şu bir kısım İslamcılar, ah ya şu İslamcılar!.. Boyadan boyaya giren, dışı yeşil içi kızıl bukalemunlar… Hiçbir şeye yanmam, onların da egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur mavallarını avaz avaz terennüm etmelerine yanarım.
Müslüman yalan söylemez.
Müslüman aldatmaz.
Müslüman yalanlarla savaşır.
Müslüman eğriye doğru, doğruya eğri demez.