Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Aynaya bakınca ne görüyoruz?

Aynaya bakınca ne görüyoruz?

Aynaya baktığımızda ne görüyoruz? Nefsin hatlarından tecessüm etmiş kemik ve etten yüzümüzü mü, yâni benliğimizle şişmiş sûretimizi mi? Sadece dış yüzümüzü görüyorsak aynamız kirli. İç yüzümüzü ve gönlümüze mânevî şifa veren dostları görüyorsak aynamız cilalıdır.

Aynamızı iyi seçmeliyiz. Aynalarda saklıdır sırrımız. Bunu için de aynanın sırrını bilmeli ve sırrı olan aynaya bakmalı. Dolunay gibi dost gönüllerin aynasında yüzümüzü görüyorsak bahtiyarız.

Kalbimizi ve gönlümüzü göremiyorsak, içimizi gösterecek dost bir ayna bulmamız gerek. Gönlü pak, kalbi cilalı olan kişi dost aynaya bakmaktan korkmaz. Aynaya baktığında kötülüğünü, sahteliğini gören aynadan korkar.    

Tasavvufta ayna insan-ı kâmilin kalbine, bir başka cihetiyle sevgilinin yüzüne benzetilir ve bu mânada ayna aşkın, güzelliğin sembollerindendir. Yine tasavvufa göre Allah Teâlâ, derecelerine göre velîlerin, resûllerin ve en ulvî mertebede Efendimiz s.a.v.’ın gönül aynasında tecellî eder. (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü)

Tasavvufî olgunluğa erişmeyenler için ayna nefs ve sureti gösteren azdırıcı bir eşyadır. Aynaya çok bakmak, kendini beğenmek dinsizlikle bir görülmüştür. Bu sebeptendir ki aynaya bakışımız kendi sûretine hayran beşerin ayna tutkusuna benzememeli.

Bu güruhun baktığı gibi bakıyorsak aynaya, “Zinhâr eline âyîne vermen o kâfirin / Zira görünce kendini büt-perest olur” diyen Nef’î ile “Neden sık sık bakarsın böyle mir'at-ı mücellâya / Meğer sen dahi kendi hüsnüne heyran mısın kâfir?” diyen Nedim’in hicivlerine maruz kalırız. (Aynanın Tarihçesi, Derin Tarih, Ekim 2012)

AYNADA KİMİ GÖRÜYORUZ?

Kalp ve gönül yüze tutulan aynadır; ne varsa aynaya yansır. Aynaya bakıp kendimizi seyredelim. Hakikatimiz neyse aynada görünür. Aynalar yalan söylemez; kendimizde olanı yansıtır. Aynada görünen, kişinin kendi dünyasıdır. Gönül gözüyle bakıldığında gören de görünen de aynıdır.

Buna birkaç misal: Hz. Mevlânâ, Allah cemâlinin tecellilerini ve kendi oluşunu Şems’in aynasında kendini görür. Şeyhinin aynasında günahtan ve nefisten arınmış yüzünü gören Necip Fâzıl’ın hâli de böyle.

Ulu zatların birbirlerine ayna olması, birbirlerini aynada görmeleri kalplerinin mâna âlemine açık olmasındandır. Yunus Emre Hazretlerinin gönül aynasında kimi gördüğünü kendisinden dinleyelim: “Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görende / Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu.” 

Bir başka zaman gönül aynasında gördüğü, kendisi gibi aynası cilalı olan Hz. Mevlânâ’dır: “Mevlânâ Hüdavendigar bize nazar kılalı / Onun görklü nazan gönlümüz aynasıdır.”

Ulu zatların aynaya bakışı tasavvuftaki olgunlaşma, benliğinden sıyrılma ve her yerde Cenab-ı Allah’ı görür olma mertebesine gelmektir ki bu mesele tevhide ulaşma olarak da anlaşılır. Bu mânada tevhid içte yaşanan bir hâldir ve aynada bir tek yüzü, yâni Hakk’ı görmektir.

Bu hâli yine Yunus Emre Hazretlerinin dilinden anlayabiliriz:  “Eğer âyîne bin olsa bakan bir / Gören bir, görünen bin bin göründü.” (Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı)                               

Aynaya ulu kişiler gibi bakmak ve onların gördüklerini görmek için ne yapmak lâzım? Mübarek zatların tavsiyesine uyup, kendimize mürşid ve ârif makamında bir dost bulmalı, hulûs-i kalb ile onu dinlemeye ve temaşa etmeye başlamalıyız.                                                                              

Derecesi düşük de olsa, fakirin ayna sıkıntısı yok şükür. Ali Hocam ve dostlarımın aynasında kendimi görürüm. “Ayna tuttum yüzüme / Ali göründü gözüme / nazar eyledim özüme / Ali göründü gözüme.”  

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi