Yazı ve Lisanda Kopukluk
Türkiye’yi çökertmek için edebî zengin kültür Türkçesini çökerttiler… Önce bin yıllık millî alfabeyi değiştirdiler, sonra lisanı, sadeleştirme bahanesiyle kuşa çevirdiler.
Bir fert=birey lisanını yitirince insanlıktan çıkar. Toplumlar da öyledir. Lisanını ve millî kültürünü yitiren toplum, millî kimliğini ve gücünü de yitirir.
Alfabelerini ve edebî lisanlarını yitiren fertler ve toplumlar yabancılaşır, dejenere olur.
Alfabe ve lisanda devamlılık güçtür, kopukluk ise zaaftır.
Lisanlar elbette tekamül eder, değişir; lakin bu değişim rejim terörü ve resmî ideoloji zoruyla, süngü ve dipçikle olmamalıdır.
Latin alfabesinin Türkçeye Kur’an alfabesinden daha uygun olduğu, okumayı yazmayı kolaylaştırıp yaygın hale getirdiği iddiası ciddî ve ilmî değildir, mesnetsiz konvansiyonel bir yalandır.
Bir toplum şapka giymekle, şarap içmekle, seks konusunda serbestlikle, kadınları açmakla medenileşemeyeceği gibi, Latin yazısını almakla da medenileşemez.
Çok zor ve çetrefil bir yazıya sahip Japonlar ve Çinliler; ilimlerde, sanatlarda, kültürde, teknikte, eğitimde, sanayide bizden çok ileridir.
Latinci Kemalistlere soruyorum: Yahudiler, İsrail, Siyonistler niçin kendi millî İbranî yazısını atıp da Latinceyi benimsemiyor?
Yakın tarihimizde millî yazımız hakkında en doğru sözü, namuslu ve haysiyetli bir Yahudi vatandaşımız olan Profesör Abraham Galante söylemiştir. Bu zat 1926’da, harf devriminden iki sene önce yayınlanan “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir” adını taşıyan kitabında (Bedir yayınevi tarafından hem Osmanlıca, hem de Latin yazısıyla ikinci defa bastırılmıştır), millî alfabemizi ilmin ve kültürün ışığında savunmuştur.
1928’de alfabe devrimi yapıldığı zaman, Osmanlıcayı bilen nesiller sağdı.
Dilde sadeleştirme ve Türkçeyi zayıf hale getirme devrimi 1960’lara kadar fazla yıkım yapamadı.
Eski nesiller vefat edince dilimiz ve edebiyatımızda büyük çöküntüler oldu. Onunla birlikte kendi medeniyetimiz, kendi kültürümüz, kendi millî kimliğimiz de çöktü.
Bugün dehşet verici bir lisan krizi ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Türkiyeliler bir asır önce yazılmış romanları, hikayeleri, tarih ve hatıra kitaplarını anlayamayacak derecede cahilleştirilmiştir.
Yeni Müslümanlar, 1928’den önce ölmüş atalarının Türkçe mezar taşlarını okuyamıyor.
Günümüzün büyük medyası birkaç yüz kelimeden ibaret sokak, çarşı pazar, günlük iletişim Türkçesiyle yığınları robotlaştırıyor, zombileştiriyor, fikir ve kültür kölesi haline getiriyor.
Her yerde okul binaları var, bir milyon 200 bir öğretmen var ama güçlü bir eğitim yok. Güçlü zengin lisan olmadan, güçlü eğitim olmaz ki…
Yakın tarihte Türkiyede devlette kopukluk oldu, lisan ve yazıda kopukluk oldu, hukukta kopukluk oldu, siyasette kopukluk oldu. Bunca kopuklukla bu ülke elbette bin türlü krizle boğuşmaya mahkumdur.
Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar, kültür seviyelerinin yetersizliği yüzünden, bugünkü geniş hürriyete rağmen alfabe ve lisan konusunda, yapmaları gereken zarurî hizmetleri yapamıyor.
Türkiye’nin yücelmesi için şu iki şey şarttır:
1. Millî yazıya dönülecek.
2. 1920’lerin zengin edebî Türkçesine dönülecek.
Latin yazısı bir realite olduğuna göre, o da elbette muhafaza edilecek, resmî yazışmalar ve eğitim bir müddet onunla yapılmaya devam edilecektir ama Kur’an yazısına ve Osmanlıcaya dönüş için bütün gayretler ve himmetler sarf edilecektir.
Türkiye Müslümanları bunu yapamazlarsa yabancılaşmaktan, derin güçlerin oyuncağı olmaktan, düşüncesiz ve kültürsüz kalmaktan, egemen azınlıkların ve vesayet sisteminin kölesi olmaktan kurtulamazlar.
Bu maksatla:
1. İslamî cemaatler, tarikatlar, hizip ve gruplar ortak bir yazı ve lisan plan ve programı yapmalı.
2. Genç yaşlı, kadın erkek bütün Müslümanlar, Millî Eğitim Bakanlığının açtığı Osmanlıca kurslarına giderek millî yazımızı ve lisanımızı mükemmelen öğrenmeli.
3. Ortak bir Osmanlıca günlük gazete yayınlanmalı.
4. Ortak bir Osmanlıca dergi yayınlanmalı. (Bu dergi, dünyanın en güzel dergisi olmalıdır.)
5. Osmanlıca yayın yapan ortak bir yayınevi kurulmalı, birkaç yıl içinde binlerce eski eserin fotoofset baskıları yapılmalı ve yeniden binlerce Osmanlıca kitap ve risale hazırlanıp yayınlanmalıdır.
6. Hem Osmanlı Türkçesiyle, hem de (mecburen) Latin yazısıyla eğitim veren, İngiltere’deki Eton kolejinden üstün bir lise açılmalıdır. Bu İslam mektebinin üstünlüğünü, İslam karşıtları ve düşmanlar bile kabul etmelidir.
***
Son sözüm: Ben hem Latinci olurum, hem de iyi Müslüman olurum kuruntusunu bırakalım; her konuda İslam'a Kur’ana Sünnete Şeriat'a dönük olalım.