Bir sorun var ki, soru soruluyor!
Hani, Temel, otobanda “ters yol”a girmiş de, trafik polisi “bir aracın ters yolda ilerlediğini” anons ettiğinde, “Hangi birisi?.. Hepsi ters celiy!” demiş ya; şu an ben de o durumdayım... Ben mi “ters yol”a girdim, “olaylar mı ters gelişiy” bir türlü anlayamadım.. Hangi olaya dikkat kesileyim, hangi olayın ters geldiğini anlatayım, bilemiyorum... “Bölücü Ebert Vakfı’na CHP’li avukat” olayına mı değineyim, yoksa “CHP’li RTÜK üyesi”nin odasına aldığı Nataşa’nın parasını devlete ödettirdiğine mi?.. “Denize düşenin yılana sarıldığı” gibi, Deniz Baykal’ın da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, daha önce “çok ağır suçlamalar” yönelttiği Murat Karayalçın’ı aday göstermeye mecbur kaldığını mı?.. Yoksa, yoksa; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “hiddet ve şiddet” dolu basın toplantısına ve aynı günün akşamında verilen “5 şehit”e mi değineyim?.. Ya da, “etliye-sütlüye” karışmadan Amerika’yı ve Avrupa’yı sallayıp, Türkiye’yi de etkisi altına almaya başlayan “global kriz”den mi söz edeyim?..
Evet, “hangisine” değineyim?..
Türkiye, öyle bir “otoban” ki;
“Her şey ters celiy!”
MEHMETÇİK EVLADIMIZDIR AMA!..
Aslına bakarsanız, bugün “terör” konusuna girmek istemiyordum... Çünkü, gerek benim, gerek gazetem Vakit’in “terör ve PKK” konusundaki “görüşü” de belli “duruşu” da belli... Biz, “durduğumuz yer”in kesinlikle “doğru yer” olduğuna inanıyoruz...
Dün de ifade ettiğim gibi;
Bizim yerimiz, “Mehmetçiğin yanı”dır!..
Çünkü Mehmetçik;
Bizim “evlâdımız”dır!..
İnsan, hiç “evlâdı” dururken, kalkıp da “düşman”ın yanında yer alır mı?..
Hiç olur mu öyle şey!..
Ancak, hiç kimse, “evlâdı”nın başını boş bırakmaz... “Evlâdına güvense” bile, onun “ne yaptığı”nı, “ne yiyip, ne içtiğini” ve “nerelerde gezip, kiminle arkadaşlık ettiğini” takip eder!..
Anne-babaya düşen budur!..
Haa, bütün bunları yapmayan bir anne-babanın, evlâdının “kötü yol”a düşmesinden, “alkol veya uyuşturucu bataklığı”na saplamasından şikâyet etmeye hakkı yoktur!..
O zaman, adama sorarlar;
“Daha önceleri nerelerdeydin?.. Niye tedbir almadın?.. Niye göz-kulak olmadın?.. Niye başını boş bıraktın?!?”
“Evlâdımız” deyip bağrımıza bastığımız “Mehmetçik”e bakışımız budur!..
“Düşmanca” değil, “sevgiyle” bakış!..
Onun, “vatanı koruduğuna” nasıl inanıyorsak, biz de onu korumaya çalışıyoruz.
KROKİLERE NİYE KIZMADINIZ?
Ama, şu da bir gerçek:
“Gidişatta şüpheli durumlar var!”
Bütün mesele şu:
Evlâdını seven, onun tırnağına bile zarar gelmesini istemeyen bir anne-baba olarak, bu “şüpheli durum”a göz mü yumacağız, yoksa sorup, sorgulayacak mıyız?..
Yaptığımız budur!..
Soruyoruz, sorguluyoruz:
“8 askerimizin kaçırıldığı, 13 askerimizin şehit olduğu Dağlıca baskını esnasında köydeki bir düğünde olduğu ortaya çıkan Yarbay Onur Dirik niye görevden alınmamıştır da; hem Batı’daki bir şehre tayin edilmiş ve hem de bir başarı plâketiyle ödüllendirilmiştir?..
Cezalandırılması veya en azından yakasına yapışılıp hesap sorulması gereken bir komutanın, tam aksine ödüllendirilmiş olması, Aktütün saldırısına zemin hazırlamış olabilir mi?”
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un fena halde “öfkeli” ve “sinirden titreyen” bir ruh haliyle “hiddet ve şiddet” göstermesi, son derece normal...
“Yüreği yanan bir insan”ın ruh halidir bu!..
Dile kolay; “17 askeri şehit vermiş bir komutan” var karşımızda!..
Öfkelenmesi, hiddetlenmesi gayet normal...
Normal olmayan şu:
“Paşa, niye medyaya kızıyor?”
Medyaya kızacağına, “gizli askerî bilgi ve fotoğrafları sızdıranlar”a kızmalı değil miydi?..
Madem bu bilgiler bu kadar “önemli”dir, bu kadar “gizli”dir, bu kadar “askerî sır”dır, o zaman niye Yarbay Onur Dirik’e kızmadınız da, bugün “medya”ya kızıyorsunuz?..
Malûm, Dağlıca Taburu’nun komutanı Yarbay Onur Dirik, “Ergenekon Terör Örgütü” soruşturması kapsamında tutuklanan ve sonra da “sağlığının bozulduğu” iddiasıyla serbest bırakılan Asuman Özdemir adlı kadına, internetten “Dağlıca’nın krokisi”ni göndermişti!..
“Kroki”ye bakınca görüyorduk ki, “cephanelik” oradadır, “tuvalet” şuradadır, “nöbetçiler” buradadır!..
Sayın Başbuğ, “Gizli fotoğraf yayınladılar” diyerek “medya”ya kızmadan önce, “Dağlıca’nın krokisi”ni Ergenekon Terör Örgütü sanığı bir kadına gösteren Yarbay Onur Dirik’e hesap sormalı ve gereğini yapmalı değil miydi?..
Peki ne oldu Onur Dirik’e?..
Hem “başarı plaketi” ile ödüllendirildi, hem de Afyon’a tayin edildi!..
13 şehit vermenin neresi başarıdır?..
TERÖR, TİCARİ BİR SEKTÖR!
Dedik ya, “durduğumuz yer” bellidir...
“Yerimiz, Mehmetçiğin yanı”dır!..
Biz, “eli kınalı asker”in yanındayız!..
“Eli kanlı teröristler”in safında değil!..
Ancak, bunun böyle olması, “niye ve nasıl”ları sormamıza engel olamaz!..
Mesela, soruyoruz:
“Bu terör niye bitmiyor?”
İşte o anda, “emekli bir asker”e, evet “yaşayan biri” olarak emekli Binbaşı Mustafa Hacımustafaoğulları’na kulak veriyoruz...
Mustafaoğulları diyor ki;
“Terör iyi bir sektör. Türkiye’de terörden geçinen büyük bir kesim var. Kimler nasıl geçiniyorlar?
Örneğin; bugün Türkiye’de 60 bine yakın korucu var. Bunların her biri devletten, bulundukları ortamın ortalamasının çok çok üzerinde kazanç sağlıyorlar, yani devletten aldıkları maaş var.
O bölgede görev yapan askerler ekstra ücret alıyor.
Terörden dolayı devletin 300 milyar dolar para harcadığı biliniyor.
Nereye gitti bu paralar?
Bundan silah sektörü kazanıyor.
O bölgede iş yapan müteahhitler kazanıyor.
Bunların dışında bölgede illegal birtakım olaylar var. İşte silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, beyaz kadın ticareti, organ ticareti. Birtakım çevreler bunlar üzerinden kazanç elde ediyor.
Ortalık karışık olmasa nasıl olacak bu işler?
Birileri göz yummasa, nasıl olacak bu işler? Birileri nemalanmıyorsa, mümkün mü bu? Ayrıca Amerika’nın, İsrail’in bölge üzerindeki planları. Kuzey Irak’taki peşmerge sürüsünün rolü.
Adamlar devlet olma peşinde.”
SEÇİM VE ERGENEKON DURUŞMASI
Sadece bunlar değil elbet... Bir de “mahallî seçim” var... Mahallî seçim; DTP için, dolayısıyla PKK için çok önemli!..
Özellikle de Diyarbakır seçimleri...
PKK, bir yandan “yıkılmadım, ayaktayım” mesajı vermeye çalışırken, bir yandan da “Diyarbakır’ı kaybetmeme” çabasında!..
Çünkü “Diyarbakır kaybedilir” ise; PKK, “Batı ülkelerinin desteğini” almakta hayli zorlanır ve hatta tamamen kaybedebilir!..
İşte bundan dolayıdır ki;
Önümüzdeki birkaç ay daha “PKK saldırıları” sürebilir...
Ben, böyle düşünüyorum...
Ama, Mustafa Hacımustafaoğulları, benden biraz daha farklı düşünüp, diyor ki;
“20 Ekim’de Ergenekon duruşması var. Çok açık söylüyorum, bu işin içinde Ergenekon parmağı var. Ergenekon’un merkezi, ordunun içindedir. Bazı üst düzey komutanlar bu işin içinde.
Böyle olmasa, örgüt üyeliğinden tutuklular ziyaret edilir mi / ettirilir mi? Korkarım ki, Ergenekon duruşması öncesi ortalık iyice karışacak.
Aba altından sopa gösteriliyor gibi!..
Yine bakın çok açık söylüyorum;
PKK, Ergenekon’un bir parçasıdır.
Ergenekon yapılanmasının fikir babaları, ana mensupları bazı ordu mensuplarıdır.
Emeklilerin yanı sıra muvazzaflar var bu işin içinde. İşte Doğu Perinçek içeride. Kim bu adam? Abdullah Öcalan’ın kankası. Abdullah Öcalan devlet memuru mudur, ne olduğu belirsiz biridir. Bunlar aslında çoğu insanın bildiği ama dillendiremediği şeyler.”
KOMUTANA NİYE HABER VERİLMEDİ?
Daha bunun gibi “onlarca kuşku” var ki; sürekli beynimi kemiriyor!..
“Acaba?.. Acaba?.. Acaba?!?”
Bakın, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu’na “Şemdinli’deki çatışma”ya rağmen golf oynamaya devam etmesini sormadık daha!..
Sorumuz; “Niye golf oynuyor” değil, “çatışmaya rağmen niye golf oynuyor?..”
Kendisi niye haberdar edilmedi?..
Niye ve kim haberdar etmedi?..
Ya da kimler?..
“Komutan’dan gıcık kapan” birileri mi var ki, onu zor durumda bıraktılar?..
Bu durumda sormak gerekmez mi; Antalya’da golf oynayan Org. Aydoğan Babaoğlu’na “çatışma”yı haber vermeyip, onun “eleştirilerin hedefi” olmasına yol açanlar, acaba “nerede durmakta”dırlar?..
Durdukları yer, “doğru” yer midir?..
Sayın Başbuğ’un tüm bu “soru ve sorun”lara ve tabiî “sorumluları”na değinmek yerine, “höt”çü bir tavır sergileyip celallenmesi, “tozların yine halının altına süpürülmesi” anlamına gelir ki; belki “süngü ve dipçik korkusu”yla susup sinenler ve “soru sormak”tan çekinenler olabilir...
Ama, bir gün gelir ki;
Bu soruyu “tarih” sorar!..
Uzun lâfın kısası;
Kendilerini “hesap sormaya” yetkili görenler, “hesap vermek” durumunda olduklarını da unutmamalıdırlar!..
Öyle değil midir;
“Yönetim” makamındakiler, “hesap” da verirler!..
Diyeceklerim, şimdilik bu kadar!..
Otelde bir gece!
Hani, "CHP kontenjanı"ndan "RTÜK üyeliği"ne seçilen Mehmet Dadak vardı ya... Hani, "çok dürüst, çok temiz" pozlarında, RTÜK Başkanı Zahid Akman'a yüklenip "istifa etmesi gerektiğini" söylüyordu ya... İşte bu CHP'li Mehmet Dadak'la ilgili "korkunç bir iddia" atıldı ortaya!..
İddialara göre; Mehmet Dadak, Trabzon'daki bir otelde Ukraynalı Ganna Rekstina adlı kadın ile birlikte geçirmiş geceyi ve "masraf"ını da devlete ödetmiş!..
Suçlama bu... "Dadak'ın savunması" ise şu: "Ben o kadınla, bir avukat olarak hususi yardım için görüştüm!"
Doğrudur... Olabilir... Ancak, "otelin lobisi"nde görüşülen bir kadının "pasaport"unun resepsiyonda ne işi var?..
Benim bildiğim; "kimlik" veya "pasaport" ibrazı, ancak ve ancak "otelde geceleyenler" içindir!..
Şimdi soru şu: Ukraynalı kadın nerede, yani kimin yanında geceledi?..
Ya da; Mehmet Dadak, o "Ekstra"yı niye devlete ödetti?!?..