Kayığa binince bayramı idrak ettiler!
Nerde kalmıştık? ‘Yaratılış Bayramı.’
Araplar, ‘Iyd el-Fıtr’ diyorlar. Fıtr kelimesiyle ‘iftar’ kelimesi aynı kökten. ‘Fıtr’ ‘yaratmak’ anlamına geliyor. ‘Kesmek,’ ‘yarmak’ anlamına da geliyor.
Biz, bir şey yiyerek, içerek oruca son veriyoruz. Orucu bitiriyoruz. Orucu kesiyoruz. Veya günü bir yerinden bölüyoruz.
Bu bayrama Fıtr Bayramı denmesi, Ramazan’ın bitiminde verilen sadakaya ‘Sadaka-i Fıtr’ denmesi veya Türkçedeki gibi, ‘fitre’ denmesi muhtemelen kelimenin ‘kesmek’le ilgili.
Buna rağmen, ‘fıtr’ın ‘yaratmak’ anlamı, bayrama bakışımızı derinleştirebilir.
Sadaka-i Fıtır, yani ‘Fitre’ bayram namazından önce dünyaya gelmiş her can için veriliyor. Öyleyse ‘yaratılmak’la alakası var.
Belki de ‘fıtr’ kelimesinin ilk maksadı budur. İftar etmek, yemek, içmek gibi anlamlar bu ilk anlamı takip etmiştir? Kim biliyor?
Bir de Şeker Bayramı var.
Eskiden çok söylenirdi. Şimdi, ‘Ramazan’ ‘Şeker’e galebe çaldı.
Çocukluğumdan beri sığ bulurum ‘Şeker Bayramı’ adlandırmasını. Fakat eskiden bayramın ‘resmi adı’ Şeker Bayramı’ydı.
Gençlik yıllarımızdaki ‘taassup’umuzu, bugün haklı buluyorum. Mamafih biraz fazla buluyorum.
Bizden önceki kuşağın büyüklerinden merhum Celalettin Ökten’in kızı Ayşe Hümeyra Öktem’le yapılmış ve kitap olarak basılmış güzel bir söyleşi var. (Dindar bir doktor hanım, Ayşe Hümeyra Ökten, Timaş.)
Ben, bu aileyi o dönemin ‘şehirli müslümanlar’ı arasında sayarım. Bir gün bu ‘şehirli müslüman’ bahsine genişçe girmek istiyorum.
Baktım Hümeyra Hanım söyleşide beş-on yerde ‘Şeker Bayramı’ diyor.
70 yıl önce söylemiyor bunu, evet o günlerde söylemiş, ama bugün de söylüyor. O söylediğine göre başkaları da söylüyordur.
Yani o kadar büyük bir mesele değil.
Ama, mesele sıkıntısı çekenler büyütebilirler, heyecanlı tartışmalar yapabilirler.
Yapsınlar. O da lazım.
Peki nerede bizim başıbozuk bayramlar?
Bir tanesi bana ait değil. Adnan Bahadır anlatmıştı. Adnan’ı aradan çıkarayım, kendi hikayeme gelirim.
Bir senesi arefeden bir önceki akşam Adnan Şevval Hilali’nin göründüğünü işitmiş. O sırada Of’ta imamlık yapıyor.
Kalkmış, imamlık yaptığı camide bayramdan bir gün evvel Bayram Namazı kıldırmış. Of’ta kıyamet kopmuş. Zamanın Of Müftüsü merhum Numan Kama çok kızmış ama ne yapsın?
‘Başıbozuk bayramlarımız’la ilgili benim bildiğim en ‘devrimci’ tatbikat herhalde Adnan Bahadır’ın bu vakasıdır.
Demetevler’de, Mustafa Yılmaz, Nevzat Ersoy gibi arkadaşlarımın okullarından mezun olduktan sonra terk ettiği evdeyiz.
Evin sakinleri Kayserili genç arkadaşlar. Bir Ramazan, birkaç hafta orada kaldım.
Gültekin Tuğ’un asker arkadaşı Salih var. Salih’in soyadını şu an hatırlamıyorum. Güzel bir uşaktı. Develili. Sıkı Ülkücüydü.
Dengine getirebilirse, evdeki çocuklara “Biz Arapları ganatlarımızın altına aldık, onlar bizi arkadan vurdular” diskuru geçerdi.
Son sahuru yapacağız. Kulağım yine kirişte. Boyuna Arap radyosu dinliyorum. Belki Şevval Hilali görülmüştür.
Niyeyse, İran radyosu dinlemiyoruz, çünkü İran, genellikle Türkiye’den de bir gün sonra bayram ediyor. Hilalin geç görünmesi cazip değil. Biz daha çok erken görünen hilallerle ilgileniyoruz.
Riyad, Mekke, Kahire derken hop!
Kahire radyosu, şehirdeki adil ve faziletli iki müezzinin adlarını söyledi ve bunların Şevval Hilali’ni gördüklerini anlattı. Ardından tebrikler, çalgılar ve saire.
Evdeki arkadaşlara anlattım durumu. Fakat Salih vardiyalı çalışıyor. Eve sahurda geliyor. Geldiği zaman da sofra hazır oluyor.
Geldi.
“Hanı sofra?”
Bir telaşlandı mutfağa koştu, çorba morba ısıttı. Sofra bezini serdi. Tabii gözlerinde izahat talebi var.
Ben istifimi bozmadan arızalı Arapçamla Kahire’de iki müezzinin Hilal’i gördüğünü söyledim.
Mevzuyu anladı Salih. Yüzü güldü. “Ulan” dedi “Bu Araplar böyük adamlar.”
Bayramlaştık. Sonra da Salih’in kurduğu sofradan bir şeyler atıştırdık.
Bir başka Ramazan. Samsun’dayım. Yine Arefe.
Rahat duramadım, gittim Postane’den telefonla Sadreddin Yüksel Hoca’yı aradım. (Allah ğarik-i Rahmet eylesin.)
Hoca Efendi, Mısır’da, Suudi Arabistan’da (birkaç ülke daha saydı) Bayram’ın ilan edildiğini söyledi.
Ben iş sağlam olsun diye ‘Yani tamam mı’ gibi cümlelerle soruyu yineledim. Tamam. Bayram olmuş.
Ertesi gün oruç tutmadım.
Saadet Caddesi’ndeki Akabe Kitabevi’ni gittim.
Orada arkadaşlara durumu anlattım.
Sorun yok.
Sorun yok ama pek oruç bozasıları da yok.
Beraber çıktık. Limana kadar yürüdük. Limanda bir kayık kiraladım.
Biraz açıldık.
Karada iftar etmekte zorlanan arkadaşlarım denize açılınca bayram ettiler.
‘Başıbozuk’ bir bayram.
İşin ilmi tarafıyla ilgilenmeye hocalar devam etsin.
Ben bir gün Crescent’ta etraflıca bir makale okudum. Başlığı şöyleydi:
“Suudi Arabistan her sene doğmamış Şevval Hilalini görüyor.”
İkna oldum.
Yine de ‘Rü’yet-i Hilal’ önemlidir.
Yaşatılması gereken güzel bir gelenektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.