Kudüs, siyonist esaretinden kurtulmadıkça, dünya barış yüzü göremeyecek…
Kudüs esaret altında...
Kudüs’ün esaretten kurtulmasının ilk şartı, gözü dönmüş siyonistlerin fiîlî zulmünden kurtulması.
Ama bu, geçici bir özgürlük olabilir sadece.
Kudüs, yalnızca gözü dönmüş siyonist esaretinden kurtulmakla özgürlüğüne kavuşmuş olmayacak. Asıl özgürlüğüne Yahûdîlerin tarihî / akîdevî, dolayısıyla siyasî esaretinden kurtulduğu zaman kavuşacak.
Hâlihazırda aciliyet kesbeden mesele, tabiî ki, Kudüs’te Müslümanların uğradığı zulmü durdurmak.
Mescid-i Aksa’nın, göğüslerini siper ederek ilk mabedimizin kapatılmasına direnen yürek ülkesinin çocukları Filistinlilerin, özellikle de kadınların ve çocukların uğradığı acımasız zulme, dolayısıyla, bu zulme yol açan ve cinayet şebekesine dönüşen İsrail devletinin Mescid-i Aksa’yı kapatmaya varacak kadar tehlikeli adımlar atma şımarıklığına, fütursuzluğuna son verebilmek.
KUDÜS: UMUT, UFUK VE YURT
Kudüs nedir, ne değildir; dünden bugüne ve yarına ne’yi temsil eder ve bugün neden acı çeker, hakkıyla bildiğimiz söylenemez pek.
Kudüs hem umut hem ufuk hem de yurt demektir: Mekke’nin umudu, Medine’nin ufku, Kudüs’te medeniyetin yurdu oldu.
Kudüs’ü Kudüs yapan, peygamberleridir…
Kudüs, peygamberler şehridir.
Kudüs, hakikatin hayat olduğu, hayat bulduğu, hayat sunduğu kurucu bir şehirdir: Kurucu ve koruyucu, umut ve ufuk sunucu yurdu ezelî hakikatin, peygamberlerin getirdiği ebedî hakikat fikrinin.
MÜSLÜMANLARIN KUDÜS’Ü KUCAKLAYICIDIR VE BARIŞ YURDUDUR
Kudüs, Filistinlilerin meselesi değildir. Kudüs, Arapların meselesi değildir. Yalnızca Müslümanların meselesi de değildir Kudüs: İnsanlığın meselesidir: İnsanın hakikatle buluştuğu, hakikatin hayat sunduğu, insanın insanlığını bulduğu buluşma noktası.
Kudüs, üç din için de kutsaldır.
Kudüs, Yahudilik demektir: Yahûdîliğin bütün peygamberleri Kudüs’le özdeştir.
Kudüs, Hıristiyanlık demektir: Hz. İsa, Kudüs’ün çocuğudur… Kudüs’ün ruhudur.
Kudüs, İslâm demektir: Ezelden ebede kadar her bakımdan, her düzlemde İslâm.
Kudüs’ün İslâm açısından önemi, sadece İslâm’ın ilk mabed yeri olmasından ibaret değildir.
Çok daha ötesidir: Kudüs, yalnızca İslâm’ın insanlığı hakikatle buluşturduğu, hakikatle buluşturduğu için de adaleti ve hakkaniyeti, sulhü ve selâmeti cihanşümûl ölçekte tesis ettiği, sözün özü, bütün insanlığı hakikatte, adalette ve sulhte birleştirdiği müstesnâ bir yerdir; ama bunu sadece İslâm’ın gerçekleştirmeyi başarabildiği bizim için de, insanlık için de çok özel bir yerdir Kudüs.
YAHÛDÎLERİN VE HIRİSTİYANLARIN KUDÜS’Ü DIŞLAYICIDIR VE KÂBÛS DOLUDUR
Yahûdîler, Kudüs’ün yalnızca kendilerine ait olduğunu iddia ederler.
Hıristiyanlar da, Yahûdîler kadar olmasa da, Kudüs’ü, Hıristiyan ütopyasının gerçekleşebileceği muhayyel ve müstakbel yurtları olarak kabul ederler.
Yalnızca Müslümanlar, Kudüs’ü hem hakikatin hem de insanlığın birleştirildiği, insanlığın hakikatle buluşturulduğu nihâî imkân ve mekân olarak görürler.
Yahûdîlerin ve Hıristiyanların Kudüs’e bakışları, aslında iki dinin hem temel akîdevî sınırlarını çizer; hem tarihî yolculuklarını özetler; hem de başkalarına ne denli sınırlayıcı ve dışlayıcı bir gözle baktıklarının ipuçlarını gizler.
Yahûdîler ve Hıristiyanlar, Kudüs’ün yalnızca kendilerinin olması mücadelesi verirler. Müslümanlar ise Yahûdîlerin ve Hıristiyanların kendi olmaları mücadelesi.
Bunun nedeni çok açıktır: Yahûdîlik de, Hıristiyanlık da dışlayıcıdır. İslâm ise kucaklayıcıdır.
Tam da bu nedenledir ki, Yahûdîler de, Hıristiyanlar da başkalarıyla sulh içinde nasıl yaşanabileceğinin formülünü geliştiremediler, geliştirmezlerdi de.
Başka dinlerle, kültürlerle, medeniyetlerle sulh ve selamet, hukuk, hakkaniyet ve adalet nizamı içinde nasıl birlikte yaşanabileceğinin en gelişmiş, en kâmil formülünü Müslümanlar geliştirdiler sadece. Ve bunun nihâî örneğini de Kudüs’te hayata geçirdiler.
O yüzden tarihî ve güncel gerçek, şunu ispat eder: Kudüs, Müslümanların elinden çıktığı ândan itibaren birleştirici özelliğini yitirir.
Kaynayan kazana döner…
Kanar…
Kan ağlar…
Tarih de, tam bir asırdır günümüzde Kudüs’te yaşananlar da bunu ispatlar, bu yakıcı gerçeğe çok iyi tanıklık eder.
ZAFERE ODAKLANIRSANIZ HAYATI CEHENNEME ÇEVİRMENİZ KAÇINILMAZDIR
Yahûdîlerin ve Batılıların gücü, gücü kutsanmalarında gizli.
İslâm’ın gücü ise, güce değil hakikate dayanıyor olmasında.
O yüzden, Yahûdîler ve Batılılar için aslolan zaferdir; Müslümanlar içinse sefer…
Zafer’in öncelenmesi, öncelikle hakikatin ikinci plana itilmesiyle ve yitirilmesiyle sonuçlanır. Kaçınılmazdır bu.
Yahûdîler de Batılılar da tarih boyunca büyük ölçüde hep hükümranlık kurma güdüsüyle hareket ettiler; o yüzden zafer peşinde koşturdular ama sonunda gücün güdümüne girdiler, gücün kölesine dönüştüler ve dünyayı köleleştirmekten çekinmediler.
İslâm, bu dünyayı geçici bir yer olarak görür ve Müslümanlardan dünyada hükümranlık peşinde koşturmalarını değil, hakikatin izini sürmelerini, bunun için de her dâim seferde olmalarını talep eder. Zafer, Allah’ın takdiridir.
Zafere odaklandığınız zaman, hakikatle ilişkiniz sakatlanır vezamanla kopar, yok olur.
Sefere odaklandığınız zamansa, her hâl ve şartta hakikatin izini sürmeniz tek vazgeçilemez kuraldır.
Yahûdîler ve Hıristiyanlar, hakikati kaybettiler.
Gücü, güç üreten araçları hakikatin yerine yerleştirdiler.
Güç, hakikati yedi-bitirdi; insanın zihnini, insanî melekelerini körleştirdi; hayatı çölleştirdi; insanı nankörleştirdi ve ruhsuzluğa mahkûm etti…
Bu da insanı hakikatten sürgün etti, gücün acımasız dişlilerinde yok etti, hayatı cehenneme çevirdi…
Oysa Kudüs yalnızca Müslümanların idaresinde günyüzü gördü;farklı dinlerin nasıl sulh ve selamet düzeni içinde birlikte yaşayabileceğini dünya âleme gösterdi. Hıristiyanların idaresi altında da, Yahudîlerin idaresi altında da her zaman zulüm yerine dönüştü.
O yüzden, Kudüs, siyonist esaretinden kurtulmadıkça, dünya barış yüzü göremeyecek… Tarihe baktığımızda da, günümüzde yaşananlara baktığımızda da görünen tek yakıcı gerçek bu.
Vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.