Türkiye için bir “siyaset beyannâmesi”
Bütün vazifesi ve dâvası Türkiye’nin ilim, medeniyet ve tefekkür sahasında yol açıcılık olan “Terkip ve İnşa”, “Karargâh Anadolu”, “Fikir Kadro Hareket” adlı dergilerin sahibi ve yayın müdürü Haki Demir’in öncülük ettiği, telif heyetinde Veysel Aslantaş, İsmail Göktürk, Şevki Karabekiroğlu’nun da bulunduğu “Siyaset Beyannâmesi-Millete hitabe-”, siyaset ve medeniyet meselelerinden mes’ul olan devlet erkânına, siyaset ehline, âlim ve münevveran zümresine tebliğ edilmek üzere hazırlandı.
Türkiye’nin iki asırlık meselelerine ciddi teklif ve çözümler getiren elli dört sayfalık “Siyaset Beyannâmesi” “Takdim” bölümü hâriç “Siyaset, Hukuk, Cemiyet, Ahlâk, Medeniyet, Medeniyet Şurası” başlığıyla yedi bölümden oluşmaktadır.
Çaplı, orijinal ve tutarlı teklifler sunan beyannamenin mahiyetini, uzun olması sebebiyle hülâsa ederek anlatmak icap ediyor.
Umumi mânada; devlet-millet-vatan, siyaset-hukuk-ahlak meselelerini ve bu meselelerin ilmi ve fikri ana havzası ve nihai maksadı olan medeniyet-medeniyet şurası-medeniyet hamlesi bahislerindeki mevziini ihtiva eder. Bu mevzulardaki temel fikriyatı ve temel teklifleri, umumi hatlarıyla izah eder. Hem hedefleri gösterir, hem de hedeflere ulaşmak için ihtiyaç duyduğumuz istikameti ve güzergâh haritasını ortaya koyar.
Mesela “Nasıl bir devlet istiyoruz?” sorusunun cevabı, günümüzde tekrarlanan ezberlerle değil, bir devlet tasavvuru olarak ortaya konulmalıdır. Bu manada devletin tadil, tamir ve tashihi için hacimli bir devlet tasavvuruna ihtiyacımız var. Sadece devlet bahsinde değil; şahsiyet, cemiyet, devlet ve medeniyet silsilesini takip edecek bir fikriyat gerekiyor. Siyaset Beyannâmesi bu meselelere devlet-millet merkezinden bakan bir çerçeve oluşturuyor. Her meseleye devlet merkezinden bakmak, devleti gereğinden fazla kutsamak olur. Bunun için bu siyaset beyannamesinden önce yazılan Ahlak Beyannamesi ve Medeniyet Beyannamesini icrası önemlidir.
Anadolu’nun ayakta kalabilmesinin öncelikle iki şartı var; kendini inşa ve fikir ihracı… Sıhhatli ve muhkem bir bünye inşa etmeli, bünyeyi inşa ederken kullanacağı fikir ihraç edilebilir mahiyet taşımalıdır. Bu şekilde hem kendi bünyesini inşa edebilir hem de ihraç edilecek fikri telif edebilir. Başka bir ifadeyle ikisini bir arada yürütme imkânına kavuşur.
Bugün itibariyle dünyaya dönük tesir ve hâkimiyet hamlesi için kâfi miktar maddi kuvvet yığınağımız yok, yakın gelecekte de olacak gibi görünmüyor. Öyleyse insanlığa ve İslâm âlemine hitap edecek, onları ayağa kaldıracak, İslâm âleminde “medeniyet hareketini”, dünyada “insanlık hareketini” başlatacak fikri hamle… Anadolu’nun hem dehşetengiz kuşatmadan kurtulmasının hem de dünyanın karargâhı haline gelmesinin yolu budur.
Siyaset beyannamesi, bir taraftan bünyeyi inşa etmeye dönük temel fikriyat diğer taraftan dünyaya dair büyük iddiaların müesses altyapısını kurmanın teşebbüsüdür. Büyük iddialar, küçük adamları tasfiye etmenin tek çaresidir. Bu sebeple büyük iddialar, küçük adamlar tarafından ütopya diyerek itibarsızlaştırılır. Anadolu, küçük adamların ve küçük iddiaların vatanı değildir, büyük iddialara dudak bükenler, sorgusuz sualsiz tasfiye edilmeli ve yol açılmalıdır.
Batının metinlerini ithal ve tekrar eden bilim adamları, kaldırım yapmaktan başka bir şey bilmeyen belediye başkanları, koltuğunu korumaktan başka derdi ve ufku olmayan idarecileri, kendi kifayetsiz kadrosunu kurmaktan başka kaygısı olmayan siyasetçileri tasfiye etmek şart… Haritaya baktığında Anadolu’yu sadece “Karargâh” olarak, tüm dünyayı da o karargâhın muhtelif kısımları olarak gören büyük ufuk, derin idrak ve kuvvetli şahsiyet sahiplerini kadrolaştırmaktan başka yol yok.
Siyaset beyannamesi, kadroların temel fikri çerçevesidir, bir çeşit fikri anayasadır. Kendimizi nasıl tarif ettiğimizi, dünyaya nasıl baktığımızı, temel mesuliyetlerimizin neler olduğunu gösteren bir fikri çerçeve… Bir manada; şahsiyet, cemiyet, devlet, medeniyet mefhum ve mevzularının özet fikriyatıdır. Bu zaviyeden bakıldığında Siyaset Beyannamesi; ülke, millet ve devlet olarak kendi kendimizi tarif çabamızdır.
Kendimizi tarif ve izah etmeden dünyaya ne söyleyebiliriz ki… Kendimizi tarif etmeden itibar ve itimat sahibi olmamız imkânsızdır. “Ne” olduğunu ortaya koymamış bir şahsa ve ülkeye kim ve neden itimat eder?
Beyannâmenin “Siyaset” bölümünde göre vatanın önemli olduğu Kur’anî dille belirlenir. VATANIN TÂRİFİ Millet için yerleşik olarak yaşamayı mümkün kılan coğrafya parçasıdır; devlet için milletin hayat alanının muhafaza edilmesini mümkün kılan mücavir sahayı (coğrafyayı) da kapsar. Medeniyet için vatan; “Yeryüzünün mescit kılınması” ölçüsü esas alınarak tüm dünyadır, sadece bugün için hâkimiyet ve tasarruf altına alınamayan bölgeler vardır o kadar… Vatanın târifini “Misak-ı Millî” üzerinden yapanlar, kadim ufkumuz dikkate alındığında, bu millete hapishâne kurmaktadır. Vatanın târif ve izahını “dar” yapanlar, mesela Suriye’nin yerle bir edilmesini televizyon ekranından film gibi izler. Keza milletin tarifini “dar” yapanlar, Suriye’de bir milyona yakın insanın ölmesini, film stüdyolarındaki sinema hileleri gibi izler. Hatta insanın tarifini marazi şekilde yapanlar, Suriye’de namusuna tecavüz edilen kadınlarla ilgili haberleri fantezi olarak görür. Daha vahimi, milletin tarifini “ulus” kavramıyla yapanlar, şapka giymediği için insan asabilir, başörtüsü olduğu için okuldan atabilir, ila ahir… Bir toprak parçasının “vatan” hâline gelmesi için üzerinde üç çeşit mülkiyet kurulması gerekir; medeniyet mülkiyeti, siyasi mülkiyet, hususi mülkiyet… Medeniyet mülkiyeti; asırlarca süren tarihi seyrin neticesinde, ölçüler manzumesinin coğrafya parçasına mührünü vurmasıdır. Mezarlarına kadar sirayet eden, toprakla bütünleşen, taşı şekillendiren mülkiyet çeşididir. Medeniyet mülkiyeti; millet, vatan ve devletin asli hâkimiyet ve meşruiyet kaynağıdır. Medeniyet mülkiyetinin olmadığı bir coğrafya parçası, gücü eline geçiren herkesin üzerinde mülkiyet kurmak isteyeceği boş arazi gibidir. Türkiye’deki siyasi azınlıkların gönlünü yapmak için mesela Türk ve İslam dünyasını vatan ve millet tarifi içine almamak, hem onlara karşı mesuliyet hissetmemektir hem de onların bize karşı mesuliyet hissetmesine mani olmaktır. Bu manada “büyük mutabakat”, küçük mutabakata (ülke içindeki mutabakata) kurban edilmemelidir. Siyasi ve ideolojik farklılıkların; vatan, millet, devlet, medeniyet temel bahislerinde ayrışmaya gidecek kadar derinleşmesi, bu milletin kadim tarif ve izahlarından uzaklaşmak ve yabancılaşmaktır. Kadim tarif ve izahlarımızın dışına çıkanlar başka bir vatanın ve başka bir milletin mensubudur. MİLLET ANLAYIŞI: ASLİ TÂRİFİ, MUHİT TÂRİFİ Beyannâmenin önemli bir teklifi de “Millet anlayışı” dır. Milletin târifi, merkez ve muhit olmak üzere iki şekilde yapılır. Merkezi tarif aynı zamanda asli tariftir, muhit tarif ise tali tarif olup tüm halkı ihata etmiştir. Millet tarifleri din merkezlidir, çünkü insanları içtimai bünye halinde terkip edebilecek kıymet olan iman, dinlerde mevcuttur. Ateistte bile bir inanç olduğu doğrudur; insanın zihni evrenindeki bilgi haritasının dikey boyutu olan bilgi piramidinin zirvesindeki esaslar, inançtır, bunlar tabii ve zaruri olarak inanç esasları haline gelir. Fakat bu türden inançlar, ferdi özelliklere sıkışmıştır, içtimai hususiyet kazanamazlar, bu sebepledir ki insan kalabalığını içtimai bünye haline getiremez ve terkip edemezler. Muhteva tarifi imanı, iman da dini esas alır. İsimlendirme de tarife uygun olmak gerekir ki şudur; İslam Milleti… Muhteva tarifi, coğrafi ve siyasi sınır tanımaz, dünyanın her noktasındaki Müslümanlar, İslam Milletine mensuptur. Kuvveti ve tesiri de bundandır. Türk Milleti ifadesi, galat-ı meşhurdur, galat-ı meşhur hâline gelen bir ifadenin kullanılması mümkündür. Bu ihtimalde Türk Milleti tabiri; İslam Milletinin bir parçasını ifade eder. Muhit tarif, ülkeyi esas alan tarif; belli bir siyasi coğrafyada birlikte yaşamak durumunda olan insanları ihata eden tariftir. Asli tarifin dışında kalanları da ihtiva eden, aynı siyasi coğrafyada birlikte yaşama mecburiyetine atıf yapan, bu çerçevede karşılıklı hak ve mükellefiyetleri tanzim eden bir tariftir. Bu sebepledir ki, siyasi tarif mahiyeti de taşır. Bu çerçevede millet; tamamı birbirinden mesul olan, tamamı birbiriyle farklı yoğunluklarda olsa da irtibat kuran insan topluluğudur. Mesuliyet kaynaklarını farklı ideolojik veya siyasi görüşlerle izah etmeleri başka bir şeydir, insanların birbirine karşı mesuliyet duyması başka bir şey… Fikir farklılığını ve çeşitliliğini ortadan kaldırmak imkânsızdır, kaldı ki mümkün olsa bile gereksizdir. Aynı ülke sınırları içinde ve aynı devlet himayesi altında yaşadığı halde birbirine karşı mesuliyet hissetmeyen ve bu mesuliyetin gereğini yapmayan, o milletten ayrılmış demektir. Bu ülkede yaşayan halkın tarihi müktesebatı, İslam’ın tezahürlerinden ibarettir. Bu sebeple İslam Milletini yok sayan her tarif, bu topraklarda tarih tarafından reddedilir. ASAYİŞ VE İAŞE DEVLETİNDEN MEDENİYET DEVLETİNE Beyannâmenin bir önemli yanı da doksan yıldır kafa karışıklığına sebep olan devlet anlayışını ve muhtevasını sarahata kavuşturmasıdır. Buna göre devlet, değerlerini ve mânasını “medeniyet ölçüleri” nden alan, her santimetre karesiyle tüm vatanda hâkimiyet kuran milletin teşkilâtlanmış hâlidir. Bu çerçevede devlet; muayyen bir coğrafya parçasını vatan hâline getiren milletin, mensup olduğu medeniyet muhtevasına nispetle kurduğu büyük teşkilattır. Tüm millete şamil, tüm medeniyet muhtevasına talip teşkilatlar teşkilatı… Böylece devletin, muhtevayı esas alan ismi ortaya çıkar: Medeniyet devleti… “Medeniyet Devleti”, İslam’ın muhtevasının en hacimli anlaşılması ve tatbik edilmesi maksadını nihai menzil kabul eden teşkilatlanmadır. Medeniyet Devletinden bahsetmediğimiz her ihtimalde devlet; ya emperyalist olur ya da müstemleke, üçünü hal muhaldir. KUVVETLER AYRILIĞIYLA KIYMETLER BİRLİĞİ TERKİP OLMALI Beyannâmenin, siyaset müessesine millet yapımıza uygun iki teklif var ki çok nemlidir. “Kuvvetler ayrılığı”, “Kıymetler Birliği.” “Kuvvetler Ayrılığı” şiarı, ayrışmanın muharrik kuvvetidir. “Kıymetler Birliği” şiarı ise birleştirmenin muharrik kuvvetidir. Kuvvetler Ayrılığı şiarı doğrudur ve buna milletin ve devletin ihtiyacı vardır fakat ondan daha fazla “Kıymetler Birliği” şiarına ihtiyaç var. “Kıymetler Birliği” şiarı ile Kuvvetler Ayrılığı şiarının telif ve terkip edilmesidir. Aksi her ihtimal, diktatörlük ile dağılma (çözülme) kutuplarından birine savrulmak kaçınılmaz olur. Kuvvetler Ayrılığı şiarı yalnız başına tatbik edildiğinde, her kuvvete düşman ülkelerin sirayet etmesi daha kolaydır. Fetö’nün devlete ve devlet kuruluşlarına sirayet edebilmesi, Kuvvetler Ayrılığı şiarının yalnız başına tatbik edilmesinden kaynaklanmaktadır. İktidarın tasarruf ve müdahalesi dışında tutulan iki saha; yargı ve ordu, Fetö’nün en fazla sirayet ettiği, hatta teslim aldığı kuruluşlar olmuştur. İktidar ise vatanı, milleti ve devleti bu melun terör örgütünden kurtarmak için müdahale etmek zorunda kalmıştır. Siyaset müessesesi, “Kuvvetler Ayrılığı” şiarını muhafaza edebilmek için, muhakkak surette “Kıymetler Birliği” şiarıyla birlikte tatbik edebilmenin sistemini kurmak zorundadır. YENİ VE TEMEL BİR MÜESSSESE: MEDENİYET ŞURASI Bunun için Medeniyet Şurası oluşturulmalı. Temel mevzular ve temel kıymet ölçüleri üzerinde çalışacak ve eser telif edecek kadrodur. Böyle bir müessese olmadığı için, onlarca sayıda eser vermiş ilim ve tefekkür kadroları fark edilmemekte ve faydalanılmamaktadır. Medeniyet Şurası, öncelikle “Kıymetler Birliği” esasının müellifi ve muhafızıdır. Bu maksada matuf olarak; ilim ve tefekkür marifetiyle temel meselelerin ve temel mefhumların izahını yapmakla mükelleftir. Medeniyet Şurasının devlet cihazı içinde olması şart değildir ama muhakkak kurulmalıdır. Medeniyet Şurası, ülkedeki büyük çaplı ihtilaflarda “hakem” vazifesini yürütebilir. Hakemlik yapması istenmez, böyle bir vazife ve salahiyet ile teçhiz edilmezse bile temel mevzuların ve mefhumların izahını yapar. Tüm milletin kabul edeceği izahlar yapmak, millet olmanın ve ihtilafları da o referanslarla halletmenin yolunu açar. Sıhhatli iktidar anlayışı, “Kıymetler Birliğini” muhafaza ve buna matuf olmak üzere “Kuvvetler Ayrılığını” tatbik ve bu yolla vatanın ve milletin ihtiyaçlarını tedarik etmeye matuftur. Muhalefet ise aynı hedefe bağlı ve aynı vazifeye talip alternatif siyasi kadrodur. Aralarındaki fark, nihai maksatla ilgili değildir, nihai maksadın (hedefin) nasıl gerçekleştirileceği sorusuna verilen cevaplardadır. MEDENİYET ANLAYIŞI ANAYASADA ZİKREDİLMELİ Şimdi sıkı durun, beyannamenin, ağır yaramız olan medeniyet bahsine teklifi son derece hayatidir. Tanzimat’tan bugüne devlet ve millet ayrılığının tek sebebi medeniyet târifi ve uygulama merkezinin belirlenmeyişidir. Siyaset beyannâmesi, anayasada zikredilmeyen medeniyet ve medeniyet müesseselerinin hayatiyet kazanması mümkün olmadığını ispata ederek ortaya koyuyor. Medeniyet ufku olmadığında ise devlet, kaçınılmaz olarak çıplak güç hâline geliyor. Bugün olduğu gibi mesele Anayasa mahkemesiyle (ferdi başvuru yolunda olduğu gibi) halledilmeye çalışılıyor. Onbeş-yirmi kişilik bir bürokratik kadro (anayasa mahkemesi üyeleri) meseleyi taşıyamaz, taşıması düşünülemez. Bir ülkenin seviyesinin zirvesini; ilim, irfan, hikmet, sanat ve tefekkür adamları temsil eder. Anayasa mahkemesi üyelerinin kitaplarını okuyup faydalandığı, onlarca eser sahibi bir fikir veya ilim adamının ülkeye dair hiçbir söz hakkı yok ama bir şekilde anayasa mahkemesi üyesi olan az sayıdaki kişinin yetkisi var. Bu marazi bir yapıdır ve bu sebeple de sürekli tartışma alanı haline gelmektedir.
Bir ülkenin ve milletin medeniyet güzergâhında ilerlemesi, o ülkenin seviyesinin zirvesini temsil eden müelliflerin itibar, kıymet ve salahiyet sahibi kılınmasıyla mümkündür. Müelliflerin itibar ve salahiyet sahibi olması ise sadece eserleriyle gerçekleşmelidir. Ancak bu şekilde tefekkürün yolu açılır, ancak bu şekilde medeniyet ufkuna yürünür.
Müellifleri; itibar ve salahiyet sahibi olmak için bürokrasiye ve siyasete girmek zorunda bırakmak, tefekkürü katletmektir. Tefekkürün kıymet ve itibar sahibi olmadığı bir ülkede ise hiçbir inkişaf olmaz.
Velhâsıl, hukuk anlayışı ve sisteminden iktidar ve muhalefet anlayışının nasıl olması gerektiğine kadar temel meselelerimizi tecdit etmenin çârelerini arayan devlet erkânı, ümera, kalemiye ve hattâ askeriye sınıfı bir yerden başlamak istiyorsa hiç olmazsa adı geçen “Siyaset Beyannâmesi” ni okuyarak yola çıkmalıdırlar.
-----------------------------------
TERKİP VE İNŞA DERGİSİ’NDEN “MİLLETE HİTABE-SİYASET BEYANNÂMESİ”
Sahipliğini Haki Demir’in yaptığı “Aylık ilim irfan hikmet dergisi TERKİP ve İNŞA’nın Eylül 2017/ 30. sayısı okuyucu huzuruna çıktı. Türkiye’nin devlet ve siyaset geleneğinin ârızalarla dolu sürecinde kimin neyi tartıştığı, ne teklif ettiğinin anlaşılmadığı, daha doğrusu teklif ve görüşlerin “İnşa” fikrinden mahrum, sathi ve maslahat özellikleri taşıyan hükümet programlarının eklektik yapılanmasının yaşandığı şu sıralarda tam da ihtiyaç duyulan “MİLLETE HİTABE- SİYASET BEYANNÂMESİ” dosyasıyla elzem bir hizmeti yerine getiriyor. Dergi, [email protected] adresinden ücretsiz olarak talep edilebilir.
Bu sayının mündericatı şöyle:
Siyaset Beyannâmesi / Heyet
Türkiye için bir “Siyaset Beyannamesi” / Ahmet Doğan İlbey
Medeniyet Şurası inşa süreci / Haki Demir
Türkiye’nin inşası için Siyaset Beyannamesi / Prof. Dr. Veysel Aslantaş
Anlamsız bir çaba içinde miyiz? / İbrahim Sancak
Millet ruhu ve siyaset /A. Bülent Civan
Siyaset Beyannamesi ve “Medeniyet Devleti Anayasası” / Ünal Yılmaz
---------------------------------
KARARGÂH ANADOLU DERGİSİ EYLÜL-EKİM 2017 SAYISI
Sahipliğini yine Haki Demir’in yaptığı Karargâh Anadolu dergisi Eylül-Ekim 2017/ 6. Sayısı “Karargâhın Coğrafî Haritası” dosyasıyla çıktı. Mündericatı şöyle:
Coğrafi haritanın kıymeti / Haki DEMİR
Karargâhın coğrafi haritaları / Prof. Dr. Veysel ASLANTAŞ
Coğrafya stratejilerinin mihveri / Ebubekir Sıddık KARATAŞ
Türkiye coğrafyası / Ömer Faruk SANCAKTAR
Türkiye’nin coğrafi komşuları / Mehmet Emin KONYALI
İran, stratejik hedef / Nurettin SARAYLI
Türk dünyası coğrafyası / Hasan Hüseyin TUNÇ
Türk dünyasının muhtelif coğrafi haritaları / Celalettin TÜRKİSTAN
İslam dünyası coğrafyası / Yavuz Selim SİLAHTAR
Batı dünyası coğrafyası / Cahit KARADEMİR
Nüfus ve kültür coğrafyaları / Ayhan KARATAY
Karargâh Anadolu’nun manevi nöbeti / A. Bülent CİVAN
Coğrafi haritaların faydası nedir? / Mustafa KARAŞAHİN
Türkiye ve Medeniyet haritası / Ünal YILMAZ
Dünyanın stratejik tahlili-1-Giriş / Ekrem AKINCI
Batı çöküyor-1-Giriş / Osman Kürşat BUHARALI
Dünyanın stratejik tahlili / İktibas
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.