Savruluyorsak, çarpacağız demektir
Derinden yaşanan bir savrulma hissediyorum. Acaba ben mi abartıyorum diye sık sık sorguluyorum kendimi. Uykularımı kaçıracak kadar endişelere sevk eden bu duygunun, gerçeği yansıtıp yansıtmadığını anlamak için çabalıyorum. Okuyorum, düşünüyorum, soruyorum, tartışıyorum.
Bir kişi bile hayır yanılıyorsun demedi bana. Savruluyoruz. Açıkça savruluyoruz. Eğer savruluyorsak ve bunu durduramıyorsak bir yere çarpacağız demektir.
İNSANİ BAĞLAR KOPUYOR
Bir yaprağın rüzgarda savrulmasını engelleyen şey, onun bir dala, o dalın bir ağaç gövdesine, o gövdenin de bir köke bağlı olmasıdır.
Yaprak, bu bağları sayesinde rüzgara karşı koyar ve savrulmaz.
İnsan bir yaprağa benzer. İnsanlığın da savrulmasına engel olan bağları vardır.
Bizi merhamet ve inanç bir dala bağlar. O dalı adalet, hakkaniyet, sevgi bir gövdeye bağlar. O gövdeyi vicdan ve ahlak bir köke bağlar. İnsanlık böyle bir ağaçtır işte.
Bizi köklerimize tutunduran tüm bağlar tek tek kopuyor. Şöyle bir bakın etrafınıza.
Herkesin gözleri önünde Akdeniz’de çocukların boğulduğu, kimyasal silahlarla öldürüldüğü bir dünyada, nasıl bir insanlık olduğunu düşünebiliriz? Bu çocukların ölümü değil de, kimin öldürdüğünü tartışanlar, ilk savrulanlardır.
ETRAFINIZA BAKIN SAVRULMAYI GÖRÜN
Myanmar’da sel sularının ortasında sürüklenen hayatlara bakın. Bu insanların mazlumluğunu değil de, inançlarını, kimliklerini sorgulayanlar, ilk savrulanlardır.
Afrika’ya bakın. Açlıktan ölüm, insanlığın en büyük ayıbıyken, o ülkeleri sömürme yarışına girip, çocukları açlığa mahkum edenler, ilk savrulanlardır.
Yaşadığımız coğrafyaya bakın. On binlerce kilometre öteden gelmişler, topraklarımızı işgal etmişler, savaşı körüklemişler, şimdi bölüp parçalamak, yutmak için binlerce insanın ölümüne neden oluyorlar. Petrol için, silah için, zenginlik için her gün ama her gün insan kurban edenler, insanlığın çok uzağına, çoktan savrulanlardır.
Dünyanın nimetlerini adaletsizce paylaşanları, yığdıkça yığanları, çaldıkça çalanları, sömürdükçe sömürenleri görün. Aç bir kurt bile böyle insafsız olamaz. İnsanlıktan kopup, savrulananlar, işte bunlardır.
Makam içim, şöhret için, mal mülk için, güç için en yakın dostuna, yol arkadaşına, dava arkadaşına, milletine, ülkesine, devletine ihanet edenler, en başta savrulanlardır.
Bir insanın en kutsal değerleri, ahlaki kuralları, idealleri, fikirleri yavaş yavaş eriyip gidiyorken, tüm bunları normalleştiren ve umursamayanlar, ilk savrulanlardır.
SAVRULUYORSAK BİR YERE ÇARPACAĞIZ
Tüm bunlar, yıllardan beri olan ve bizi insanlığımızdan utandıran bu savrulmalar, daha da artmadı mı? Evet, tarihin en hızlı çağında, her şeyin ışık hızıyla değersizleştiği bir dönemde, bu savrulma daha da arttı.
Kıymetli olan her şeyin erozyona uğradığını siz de görüyorsunuz değil mi? Tüm insani özelliklerimiz değersizleşiyor. Yağmurun karşısında eriyen, sel sularına kapılan ağaçsız, çorak toprağa dönüyoruz her geçen gün. O yüzden her selin karşısında savruluyoruz.
Sonunda bir yere çarpacak insanlık. Bu savrulma böyle duracak.
Tutunmalıyız. Çarpmanın etkisini azaltmak için bir yerlere tutunmalıyız.
Tutunacağımız şey, bizi insanlık ağacına bağlayan değerlerdir yine. Merhamet, inanç, adalet, hakkaniyet, sevgi, vicdan, ahlak… Bizi insanlığın köklerine bağlayan şeyler bunlardır. Savrulmamızı engelleyen bunlar olduğu gibi, çarpma anında bizi büyük zararlardan kurtaracak şeyler de bunlardır.
TUTUNUP DİRENMELİYİZ
Direnmeliyiz. Rüzgara karşı direnmek zorundayız. Yağmura, sele karşı direnmek zorundayız. Sıkıca kenetlenmeliyiz. İnsani yanlarımızı hatırlamalı ve sarılmalıyız birbirimize. Bu savrulmadan başka türlü kurtulamayız.
Sesimizi yükseltmeliyiz. Bizi uçuruma sürükleyenlere karşı, bizi insani bağlarımızdan koparanlara karşı, bizi savuran bu dünya düzenine, bu ahlaksız düzene karşı sesimizi yükseltmeliyiz.
Yarın çok geç olmadan, çarpışma olmadan, iyilerin de sesini duymalı herkes. Bunu çocuklarımız için yapmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.