Yolculuğumuz
Her insanın hayatında iniş ve çıkışlar olur, olmalıdır. Hayatın bir yolculuk olduğunu biliyoruz. Gideceğimiz yere ulaşmak için bazen dağlara çıkar, bazen ovaya ineriz. Derin vadilerle karşılaşırız. Zorluk ile kolaylık daima birbirini tamamlar.
Dağcılık yapanlar bilir. Ani rakım yükselmeleri bünyede sorun oluşturur. Vücut bulunduğu ortama hemen alışamaz, zayıflık gösterebilir, hastalık çıkabilir.
Bu bilgiyi günlük hayatımıza, mevcut duruma nasıl uyarlayacağız?
Emeksiz ilerleyen, ilişkilerle yürüyen ve zahmetsiz bir şekilde zirveye ulaşan insanlar görüyoruz. O yüksekliğe yürüyerek değil, araçla çıktılar. Yorulmadan. Bu durumun yan etkilerine neredeyse her gün şahitlik ediyoruz. Başka bir şeye dönüşüyorlar.
Kıymetli ve kalıcı olan, her metrenin hakkını vermektir oysa. Yorulmaktır. Ara sıra mola verip çevreyi seyretmek, bitkileri ve toprağı incelemektir. Evet, tanımak. Böylece bulunduğunuz yerle ilgili bir fikriniz oluşur. Neredeyim, kimlerleyim? Hürmet buradan başlar.
Camiayı tanımayan bir kimsenin en yukardan hüküm cümleleri kurduğunu düşünelim. Tam manasıyla bilmediği, tanımadığı insanlar adına konuşuyor, onları temsil ediyor. Ayrıca bakınız: Yüksek irtifa hastalıkları.
GARİP İTTİFAKLAR ÇAĞI
Kurt ile Kuzgun bazen birlikte hareket eder. Dayanışma sergiler, ekip çalışması yaparlar. İkisi de leş yiyebilir.
Bu ittifakı kabaca biliyordum. Artık eminim. Ece Soydam’ın iki yıldan fazla bir sürede tamamladığı ve büyük emek verdiği Kurt belgeselinden öğrendim. Kurtların dört mevsime yayılan hikâyesi. Ece Hanım, en güzel yerli belgesellerden birine imza atmış. Anlattığım şey orada var. Görebilirsiniz.
Hiç ummadığımız, hatta birbirlerine yakıştıramadığımız insanları ve adresleri ittifak halinde görebiliyoruz. Menfaat söz konusu olunca bütün ayrılıklar sona erebiliyor. Şaşkınlık, yerini başka hiçbir şeye bırakmaz. Öylece kalır.
SADECE KENDİSİ
Şimdi de başka bir yola girelim. Biraz yokuş çıkalım.
Kimi ağaç türlerinin kökleri dikey değil, yatay ilerler. Haliyle, çevresindeki diğer bitkileri yok eder. Başkalarının yaşamasına müsaade etmez. Onları boğar.
Genellikle meyvesi olmayan, kerestesi de makbul sayılmayan ağaçlardır bunlar. İnsana göre söylersek; sadece kendisi için yaşar. Faydası bir ise zararı bindir. “İnsan yetiştirmek lazım” gibi parlak cümleleri en çok böyle kimselerden duyarız.
Buradan söyleyelim: Bazı insanların büyüklüğü hemen bitiyor. Birkaç adım gidiyorsunuz, o kadar. Bitti. Sonuna geldiniz ve gördünüz.
İçerden gördükleriniz ile dışardan anlatılanlar çoğunlukla birbirini tutmaz. Kelimemizi tekrar edelim: Şaşkınlık.
Bir de bu: “En güvendiğimiz insanlar en güvensiz işlerle veya sözlerle karşımıza çıkabiliyorlar.” (Mehmet Dinç, Bırakma Kendini, Aşina Kitap, Haziran 2017, sayfa 9.)
KİTAP VE DEFTER
Kitaba uymayan, deftere de uymaz. Bir yolunu bulanlar, esasında kaybolmuş olanlardır.
İmam-ı Azam Hazretleri, kâğıt Mısır’dan geliyor diye ayaklarını o yöne doğru uzatmazmış. Şimdi tuvalet kâğıdı bile var. Arkalara doğru ilerliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.