Kavala’ya devrimsel bir dokunuş
Temel ilkeyi en baştan hatırlatalım: Aksi ispatlanana kadar herkes masumdur. İşadamı Osman Kavala’nın hangi iddialarla gözaltına alındığını, kendisine neler sorulduğunu, neyle itham edildiğini ve elbette hakkındaki yargı kararının ne yönde tecelli edeceğini bilmiyoruz.
Yargı süreci bir yana, Osman Kavala’ya dokunmak, dokunabilmek, başlı başına bir devrimdir.
Osman Kavala, adını çok sık duyduğumuz bir işadamı değil. Bildiğimiz kadarıyla Kavala Kürt değil, Alevi değil, Ermeni ya da Rum da değil. Savaş uçaklarının modernizasyonuyla iştigal eden, mafyayla iş tutan biri olarak öyle barış yanlısı filan da değil. Çok net görülüyor ki solcu hiç değil.
Ancak, Kavala’nın Türkiye’deki faaliyetlerine, yani desteklediği gazetelere, dergilere, yayınevlerine, radyolara, filmlere, kitaplara, sivil toplum örgütlerine baktığımızda, ayrılıkçı/faşizan Kürtçülük girişimlerini, “Ali’siz” Alevilik projesini, Ermeni tezlerini, azınlıkları tahrik eden faaliyetlerle pek içli dışlı olduğunu görüyoruz.
Türkiye solunun önemli bir entelektüel mecrası olan İletişim Yayınları ve Birikim Dergisi, Gezi olayları sonrasında Fetullahçı bir çizgiye evrildi. PKK yanlısı Birgün Gazetesi aynı şekilde, Zaman Gazetesi’nin yerini tutacak kadar Fetulahçı çizgiye geldi. Solun Fetullahçılık'la kurduğu anlamsız ve alakasız irtibatın arkasında, İletişim Yayınları'nın ve Birikim Dergisi’nin fonlayıcısı, Birgün Gazetesi’nin destekçisi kapitalist Osman Kavala’nın olduğunu görüyoruz.
Kavala’nın Gezi olaylarını fonlayıp fonlamadığını henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki, Gezi olayları solun kendi dinamikleriyle ürettiği bir eylem değildi; Gezi, bizzat Fetullahçı çete tarafından kurgulanmış, üretilmiş, yönlendirilmiş, Fetullahçı polis ve yargı mensupları kadar başka bazı odaklar tarafından da tahrik edilmiş sokak olaylarıydı. İyi bir reklam ve finans desteğiyle icra edilen Gezi’nin arkasından Kavala’nın çıkması hiç sürpriz olmayacaktır.
Kavala bir “Soros” olabilir, ama “kızıl” olmadığı kesin. Kavala’nın ve onun işlerini yürüttüğü “dış mihrak”ın Kürtleri, Alevileri, Ermeni ve Rumları sevdiğini söylemek de komik duruyor.
Kavala’nın, tıpkı Fetullah Gülen gibi, Batı’nın Türkiye üzerine operasyonlarını yürütmek için içeriden devşirilmiş, “bebek yüzlü”, “barış yanlısı maskeli”, “insancıl görünümlü” maşalardan biri olduğu çok açık.
Batı, on yıllar boyunca yatırım yaptığı ajanlarının tek tek devre dışı kalması karşısında ciddi “kaygı” duyuyor.
PKK ile düşük yoğunluklu bir mücadeleye Batı ses çıkarmıyordu; ne zaman ki mücadele kararlı bir hal aldı, açıktan PKK’yı desteklemeye başladılar.
FETÖ’nün 15 Temmuz darbesini gerçekleştirememiş olması, en çok Batı’yı hayal kırıklığına uğrattı. Şimdi FETÖ’nün üzerine cesaretle gidilmesinden de en çok Batı rahatsız oluyor.
Türkiye yargısı Osman Kavala’ya dokunduğunda da ses yine Batı’dan, AB ve ABD’den geldi. On yıllardır besleyip büyüttükleri ve son derece başarılı biçimde kullandıkları bir ajanlarına daha dokunulması Batı’yı daha da tedirgin etti.
Evet… Kavala, en az PKK kadar, en az Fetullah Gülen kadar elverişli, işlevsel bir araçtı. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmakta kullanılacak zayıf halkaları fonlamada iyi bir maşaydı. Kürtleri, Alevileri, Ermeni ve Rumları tahrik edecek, “solcu” görünümlü, “kızıl” görünümlü sadık bir kapitalistti. Türkiye solunu avucunun içine alıp istediği her kalıba sokacak, kimi zaman kapitalizmin lejyoneri, kimi zaman emperyalizmin yardakçısı, kimi zaman şiddetin kölesi, kimi zaman da Fetullah’ın yamağı yapacak becerikli bir sihirbazdı.
Şu kitapçılara girdiğinizde “en çok satılanlar” bölümünde gördüğünüz ve her biri diğerine benzeyen, aynı tezgahtan çıkmış kitaplar bir tesadüfün eseri değil. Beş para etmez sinema filmlerinde, dizilerde rastladığınız ahlaksızlık ya da ucuz muhalefet de tesadüf değil. En küçük bir yetenek kırıntısı taşımayan yazarların, yönetmenlerin, oyuncuların bu kadar öne çıkması, uluslararası kabul görmesi de tesadüf değil. Toplumsal karşılığı olmayan STK’ların, sendikaların bu kadar ses getirmesi, kimsenin okumadığı dergilerin, gazetelerin, radyoların bu kadar gürültü koparması da hiç tesadüf değil.
Osman Kavala’ya dokunmak, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonlarına, algı operasyonlarına dokunmaktır. Osman Kavala’ya dokunmak, Batı’nın zorba ve emperyalist kültür iktidarına dokunmaktır. Osman Kavala’ya dokunmak, Türkiye düşmanları tarafından fonlanan ve sağlıksız yetişen muhalefeti zincirlerinden kurtarmaktır. Onun için de Osman Kavala’ya dokunmak başlı başına, apaçık bir devrimdir.
“Madem bu adam bu kadar tehlikeliydi, niye şimdiye kadar dokunmadınız?” diyenler var. Aynısını FETÖ için de, HDP için de söylediler. Oysa devrimler böyledir; gerçekleşmesi için, şartların oluşması gerekir. Aksi takdirde erken doğum olur ki, devrimcinin kellesini götürür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.