Danıştay cinayeti ve Ergenekon’un suçüstü paniği!
Tarih, 17 Mayıs 2006... O gün, elindeki “Glock” silahıyla “kontrol noktası”ndan nasıl geçtiği, “güvenlikçi”leri nasıl aştığı ve “güvenlik kameraları”na nasıl yakalanmadığı hâlâ meçhul ve hâlâ “soru işaretleri”yle dolu olan Alparslan Arslan adlı bir avukat Danıştay binasına girdi, Danıştay üyelerine kurşun yağdırıp, üyelerden M.Yücel Özbilgin’i katletti.
Cumhuriyet gazetesinin, “siyah” zemin üzerine, “Arapça”yı andıran harflerle, “yeşil” renklerle ve de “sağdan sola” yazdığı “Tehlikenin farkında mısınız” anonslarının hemen sonrasında gerçekleşen bu “saldırı”nın ardından yani 18 Mayıs 2006’da, “Vakit’i hedef gösterenler salyalarını yalayacak” başlıklı bir yazı yazmış ve demiştik ki;
“Danıştay’daki saldırı”yı gerçekleştirdiği söylenen Alparslan Arslan, bir gün önce “Danıştay Başkanı’nın kapısı”nı zorlarken görüldüğüne göre; ertesi gün o binaya nasıl girmiş?..
Onu, “bir gün önce uzaklaştıran” görevliler, ertesi gün niye görmemiş?!?..
“Glock” marka tabanca, “dedektör”lere ve “X-Ray” cihazına nasıl yakalanmamış?.. Çünkü uzmanlar, Avusturya yapımı bu silahın “görünmez” olduğuna dair haberlerin “palavra” olduğunu söylüyor!..
Alparslan Arslan, babasının söylediği gibi; “namazında-niyazında” biri midir, yoksa apartman komşularının ifade ettiği gibi, “içki de içen” biri mi?..
Kaç aydır; “ev kirasını bile ödemediği” ileri sürülüyor!.. O halde, “4 bin dolarlık Glock marka tabanca”yı nasıl ve kimden aldı?..
Arabasında bulunan “ikinci silah”ın anlamı ne?.. Çantasında “dâvâ dosyaları” bulunduğu bildiriliyor!..
O dosyalarda “ne” var?.. Bir “iş takibi” mi yapıyordu?
Saldırıyı, “başörtüsü aleyhinde” karar veren Danıştay 2. Dairesi üyelerine yönelik olarak gerçekleştirdiyse, “lehte karar” veren üye Ayfer Özdemir’e niye kurşun sıktı?..
Öyle bir “hava” estiriliyor ki;
Ortalık toz-duman... “Olaya gösterilen tepkiler”in yoğunluğundan, “olayın kendisi”ni kavramak bile, neredeyse mümkün değil!..
Herkes, “birilerini” suçluyor!..
Meselâ; Deniz Baykal ve CHP kurmayları, hep bir ağızdan “Hükümet”e ve “Meclis Başkanı”na yüklenirken, “kartel televizyonları”nın hedefinde “Vakit” var!..
Gazetem Vakit’i; “hedef göstermekle” suçluyorlar!..
Hem de;
“Alçakça ve şerefsizce” suçlamalarla!..
“Kahpece” saldırılarla!..
“İğrenç ve çirkin” yakıştırmalarla!..
Öyle bir “linç girişimi” ki;
“Görülen”le değil, “göstermek istedikleri”yle meşguller!..
Alparslan Arslan’ın kimliği umurlarında değil!.. Kâh “İslâmcı” diyorlar onun için, kâh “Ülkücü”!
Tabiî, buradan hareketle de, “Vakit’le bağlantı” kurmaya çalışıyorlar!..
Beyhude bir gayret, iğrenç bir çaba!..
BAR, KUMAR, GASP... NE ARARSAN VAR!
Evet, bunları yazdık 18 Mayıs 2006 günü... Daha sonraki günlerde de, “kanlı saldırı” ile ilgili yeni gelişmeleri aktardık sizlere...
Meselâ, dedik ki;
Danıştay’a saldıran adam, bu işi “başörtüsü hassasiyeti”nden dolayı yaptığını söylemiş!..
Bu savunmaya “karga”lar bile kıçıyla güler!..
Çünkü efendim, Av. Alparslan Arslan denilen “tetikçi”nin eylem arkadaşları, “kumar” ve “bar” müdavimleri!.. Kimi de “hırsızlık” ve “gasp”tan sabıkalı!.. Aralarında, bırakın “namaz” kılan birini, yönünü “Kıble”ye dönmüş biri bile yok!..
Dahasını da söyleyeyim;
Halen Av. Alparslan Arslan’la birlikte gözaltında bulunan Tekin İriş ve İsmail Sağır, nerede yakalanıp, “gözaltı”na alınmış, biliyor musunuz?..
“Hovarda Bar’da kafayı çekerken!”
Haa, sahi, Tekin İriş, o barda “barmenlik” de yapıyormuş, iyi mi?..
“Katilin arkadaşları”na bakın, “nasıl biri” olduğuna siz karar verin!..
Peki, “kim” bunlar?..
Teşkilatın eski başkan yardımcısı Vehbi Şanlı’nın ifadesiyle, “hayalperest” ve “ruh sorunları” olan kişiler!..
Daha da ötesinde;
“Bar, pavyon, kumar, hırsızlık ve gasp”tan sabıkalı kişiler!..
Adam, “bar”da kafayı çekerken, “al sana 50 milyon lira” demişler, “Git, şu bombayı Cumhuriyet’e at!”
Bir başkasına “15 milyar lira” karşılığında “Danıştay’a saldırması” teklif edilmiş!..
Şu işe bakın ki;
Cumhuriyet’e bomba atılırken, neredeyse “özel itina” gösterip, “tek damla kan akmaması” ve binanın “hiçbir zarar görmemesi”ne dikkat eden adamlar, Danıştay’a saldırıda “aynı titizliği” göstermemiş!..
“Hedef tayin ederek”, basmış tetiğe!..
“1 ölü, 4 yaralı!”
Aklı başında hemen herkes, “Bunun özel bir anlamı olmalı” diyor!..
Evet, “özel bir anlamı” olmalı!..
Kim bilir, belki de asıl amaç; “Cumhuriyet’e saldırmak” değil, “Rejimin 11 Eylül’üne zemin hazırlamak”tı!..
BÜTÜN BUNLAR “TESADÜF”(!) MÜ?
Bu gerilim dolu saatler ve “komplo süreci”nin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, “saldırıdan bir gün önce” sarfettiği, “Cumhuriyet tarihinin en önemli kırılma noktasına yaklaşıyoruz” sözlerinden hemen bir gün sonrasında başlaması, hayli enteresandı!..
Bay Baykal, bir “uyarı”da mı bulunuyordu, yoksa bir “komplonun ayak seslerini mi” haber veriyordu?..
Aynı şekilde; ilki 9 Nisan 2006 tarihinde yayınlanan Cumhuriyet gazetesindeki “anons”lar da; “fay hatlarındaki stres yoğunluğu”nu mu haber veriyordu, yoksa bir “tezgâhın varlığı”nı mı anlatmaya çalışıyordu?..
9 sütuna, “kapkara” bir zemin üzerine, “Arapça”yı andıran ve “yeşil” renkli sağdan-sola hurufatlarla yazılmış, “Tehlike’nin farkında mısınız?.. Cumhuriyet’e sahip çıkın” yazıları; bir “uyarı” mıydı, yoksa “yaklaşan tezgâhın şifreleri” mi?..
Bu “anons”lardan sadece 5 gün sonra, A.N. Sezer’in Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada “İrtica büyük tehdit... İbadetler yasaklanabilir” şeklinde sarfettiği sözler!.. 10 Mayıs 2006’da Danıştay’dan “laiklik vurgusu” yapılması ve “Hedef gösteriliyoruz” açıklamaları!.. Demirel’in, “Başörtülüler Arabistan’da okusun!” demesi!.. Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk’un, Köşk’e gidip Sezer’le görüşmesi ve daha sonra da Demirel’den övgüyle sözetmesi!.. Ardından Cumhuriyet’e peş peşe atılan “bomba”lar!..
Tüm bunlar, birer “tesadüf”(!) müydü; yoksa, “tuğlaların yerli yerine konulup, bir duvarın örülmesi” operasyonunun kilometre taşları mı?..
Her ne olduysa oldu, 17 Mayıs günü saat 10.00 civarında, “büyük bir sarsıntı” yaşadı Türkiye!.. 16 Mayıs günü Danıştay’a gidip, bir anlamda “göstere göstere keşif” yapan Alparslan Arslan adlı bir avukat, ertesi gün de “elini-kolunu sallaya sallaya” girdiği aynı binada, kurşun yağdırdı!.. “Olaydan hemen 3 dakika sonra”, bütün televizyon ve internet sitelerinde, 3.5 ay önceki, evet 13 Şubat tarihli “Vakit manşeti”nin yayınlanıp, “Vakit hedef göstermişti” yaygaralarının koparılması; ne yalan söyleyelim, bizi de sarstı!..
Ancak, Vakit’e yönelik saldırıların; aynı “merkez” ve “mahfiller”ce yönetiliyormuşcasına “plânlı, koordineli ve organize” bir biçimde dakika dakika tırmandırılması, bizleri; ister istemez, “Bu işin altında bir iş var” düşüncesine sevketti!.. İşte o düşünceyle de, “perde arkası”nı araştırmaya başladık!..
Tabii, MİT ve Emniyet de araştırdı...
ALPARSLAN ARSLAN-MUZAFFER TEKİN İLİŞKİSİ!
Sonunda “maskeler” düştü ve her şey ortaya çıktı!..
Çünkü, 3.5 aydır cebinde “Vakit kupürü”nü taşıdığını söyleyip, “Bu haberden etkilendim” diyen katilin çantasından “Vatansever Güç Birliği”nin üst düzey yöneticisine ait bir kartvizit ile Ulusal Haber Ajansı adına düzenlenmiş bir kimlik çıkmıştı!..
Namazla-niyazla ilgisi de yoktu!..
Sonrası, çorap söküğü gibi geldi...
“Kilit adam” ve “Alparslan Arslan’ı azmettiren kişi” olarak aranan ve “Albay” olarak tanınan Muzaffer Tekin adlı “eski yüzbaşı”, yaralı olarak yakalandı...
Onun da evinde yapılan aramada; “İstihbarat ve Gerilla’nın El Kitabı” adlı doküman ile “Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi, 2005-Ankara” kaşeli bir kitapçık ve “Ordu Göreve” çağrılarıyla bilinen “Türk Solu” dergisinin tüm sayıları ciltlenmiş halde bulundu!..
Muzaffer Tekin’in, aynı Türk Solu dergisinin 8 Aralık 2003 tarihli “45. sayısı”nda yayınlanan bir “ortak bildiri”de de, “emekli subay” olarak “imzası” vardı!..
“Muzaffer Tekin’in azmettirdiği” söylenen Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan’ın ve “eylem arkadaşları”nın da, “namaz, niyaz ve dinî hassasiyetle ilgisi olmadığı” hemen ortaya çıktı!.. Kimi “gaspçı” ve “hırsız”dı, kimi de “kumarbaz” ve “bar” müdavimi!..
Evet, 18 Mayıs 2006 ve sonrası günlerde bunları yazdık... Açık açık yazdık... Eğmeden-bükmeden yazdık... Korkmadan-tırsmadan yazdık!..
Çünkü bizim;
“Yüzümüz ak, alnımız açık”tı!..
Çünkü biz, “çiğ” yememiştik ki, karnımız ağrısın!..
Çünkü bizim,
“Yaramız yoktu ki gocunalım!”
Bütün “saldırı”lara, bütün “linç” girişimlerine rağmen “dik” durduk.
Halen dik duruyoruz.
DANIŞTAY’DA SUÇÜSTÜ OLDULAR!
Peki, aradan bunca zaman geçtikten sonra, bu olayları yeniden niye hatırladık ve sizlere niye hatırlatma ihtiyacı hissettik?..
Bu ihtiyacı hissettik, çünkü;
“Danıştay cinayeti”nin “bireysel bir saldırı değil, organize bir cinayet” olduğu gerçeği, bugün hemen herkes tarafından kabul ediliyor!..
Artık “Yargıtay Başsavcısı”nın bile gündemine giren ve “Ergenekon Dâvâsı” kapsamında görüşülen bu cinayetin “organize bir eylem” olduğu, eylemin “Ergenekon örgütünün emir ve talimatı” ile yapıldığı, gizlenemez bir gerçek!..
Gelin görün ki;
“Ergenekon Dâvâsı”nın daha ilk gününde, tutuklu sanıklar ve avukatları, henüz “iddianame” bile okunmadan, Danıştay baskını ve Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması suçlarının Ergenekon Terör Örgütü ile alâkasının olmadığını ve söz konusu iki olayın Ergenekon dâvâsından ayrılmasını istemişler...
Ayrıca, Danıştay saldırısının Ankara’da gerçekleştiğini, yargılamanın İstanbul’da yapılamayacağını öne sürmüşler...
Peki, yargılama “Ankara”da yapıldığına ve sanıklar da “ceza” aldıklarına göre, “Ergenekon’cular” niye korkuyor ki?..
Korkuyorlar, çünkü Danıştay cinayeti “Ergenekoncuların yumuşak karnı”dır!.. Ergenekoncular, Danıştay cinayetinde “suçüstü” olmuşlardır!..
Bakmayın siz; “Danıştay saldırısıyla ilgimiz yok” demelerine...
Madem ilginiz yok, niye paniğe kapılıyorsunuz?.. Madem ilginiz yok, niye “Danıştay cinayetinin Ergenekon’dan ayrılmasını” istiyorsunuz?..
Aralarında o kadar “bağlantı” var ki, saymakla bitmez... Sadece “kişisel ilişkiler” değil, aralarında “parasal ilişkiler” de var!..
Bu ilişkilerin içinde herkes var, sadece Vakit yok!..
Olamaz da!..
Onun için, “ilk gün” ne dediysek, bugün de aynısını söylüyoruz!.. İlk gün, “Vakit’i hedef gösterenler salyalarını yalayacak” demiştik!..
İşte şimdi, “salya yalama” vakti!..
Danıştay cinayetini Vakit’in üstüne yıkmaya çalışanlar da, “Vakit hedef göstermişti” diye höykürenler de, “salya”larını yalamalıdır!..
Çünkü Danıştay cinayeti, “Ergenekon’un cinayetlerinden bir cinayet”tir!..
Artık, bunu herkes beynine kazısın!..
Çoğunluğun baskısı!
Anayasa Mahkemesi’nin, “üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan Meclis kararı”nı iptal etmesinin, önceki gün yayınlanan “gerekçeleri” tartışılıyor... “Meclis’in 410 üyesi” tarafından alınan kararın, “Mahkeme’nin 9 üyesi” tarafından iptal edildiğine dikkat çeken hukukçular; “Anayasa yapan Meclis’in Anayasa’yı değiştirme yetkisi yoksa, izlenecek yol bellidir: Ya Meclis lağvedilmeli, ya da Anayasa Mahkemesi” diyorlar!..
Bu görüşe aynen katılmakla birlikte; benim kafam, Mahkeme’nin “çoğunluğun baskısı” gerekçesine takıldı... Mahkeme diyor ki; “Örtü serbest bırakılırsa, başörtülüler, başını örtmeyenler üzerinde baskı oluşturabilir!”
Niye?.. Çünkü, “örtülüler çoğunlukta”dır!..
Madem ki “çoğunlukta” olmak bir “baskı” sebebidir, o halde “mahkeme üyeleri”ne sormak lâzım: “Kararınızı, siz de mi baskıyla aldınız?”
Öyle ya; “yasak” kararı “2 muhalif” oya karşı “9 üyenin kararı”yla, yani “çoğunluk”la alındı!..
Demek oluyor ki, “2 üyeye baskı” yapıldı!..
Değilse, bu “çoğunluğun baskısı” demek de, ne demek oluyor?!?..