Aydın Ünal

Aydın Ünal

Bahtı kara Ankara

Bahtı kara Ankara

13 Ekim 1923’de başkent yapıldığında Ankara’nın nüfusu sadece 20 bindi. Cumhuriyet, sıfırdan bir şehir inşa edecekti. Mustafa Kemal, “Anadolu ortasında süratle vücuda getirilecek asri ve mamur bir Ankara, asırlarca ihmal edilmiş Türk vatanı için başlı başına bir medeniyet merkezi, Türk Devleti için pek mühim bir dayanak olacak” demişti.

Ankara, yeni devlet kadar, yeni ideolojinin de sembolü olacaktı. Doğulu, Müslüman bir şehir değil de, Batılı, modern bir şehir inşa edilecek; yeni ideoloji ve yeni medeniyet anlayışı Ankara’da somutlaşacaktı.

1924 yılında Alman Mimar Lörcher Ankara için bir imar planı yaptı. Ankara’nın nüfusunun azami 200 bin kişiye ulaşacağını varsayıyordu. 1932 yılında Lörcher’in planı iptal edildi, bir başka Alman mimar, Jansen’in planı devreye girdi. Jansen de Ankara nüfusunun azami 300 bin kişiye ulaşacağını varsayıyordu. Öyle ki, Anadolu Meydanı (Tandoğan) havaalanı olarak tasarlanmıştı.

Falih Rıfkı Atay, kötü bir edebiyatçı ve propagandist olduğu kadar, kötü bir şehir planlamacısıydı. Ankara’nın imarına epeyce burnunu sokmuştu. Ancak daha işin başında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Ankara’nın ranta teslim olduğunu da itiraf etmişti: 1968 yılında, “spekülasyoncular ve arsa tüccarları plana musallat olmasaydılar, Ankara bugün şimdikinden birkaç misli daha ileri bir şehir olur” diye yazacaktı.

Cumhuriyet’in “medeniyet merkezi” ranta teslim olmuştu. Ülkedeki yoksulluk nedeniyle insanlar Ankara’ya akın ediyorlardı. Şehrin binlerce yıllık merkezinde, Kale civarında bile gecekondular yükseliyor, devlet, hükümetler, belediyeler Ankara’yı çevreleyen gecekonduları görmezden geliyorlardı. Öyle ki, bir gecede değil, bin gecede kurulan gökdelen gecekondu mahalleleri bile oluşuyordu. Sıfırdan kurulan semtler ise estetikten, güzellikten, güvenlikten yoksun planlanıyordu.

Bugün Ankara’nın nüfusu 6 milyona yaklaştı. Ankara, gri bir kente, otel kente, şöyle bir kalınıp geçilecek, bir müddet vazife yapılıp kaçılacak bir kente, dünyanın en büyük lojman mahallesine dönüştü.

Ankara’yı her görüşten belediye başkanı yönetti. Kemalistler, sağcılar, solcular, muhafazakarlar Ankara’yı şekillendirdiler. Ancak para her zaman ideolojilerin, ilkelerin, politik görüşlerin üzerinde oldu. Rant, medeniyete ve mefkureye galebe çaldı.

Bir belediye başkanından beklenen nedir? Çöp toplaması mı? Suların temiz ve kesintisiz akmasını sağlaması mı? Trafiği hiç durdurmadan akıtması mı? Kaldırım yapması, asfalt dökmesi, sokakları temizlemesi mi?

Hayır… Bunları, atanmış bir müdür, bir genel müdür de yapar. Belediye başkanından beklenen, kendisini seçen şehirlilerden aldığı güçle, şehri hakkında kararlar verebilmesi, şehrine bir ufuk çizebilmesi, şehrinin ruhunu, kimliğini muhafaza edebilmesi, şehrini daha güvenli, daha yaşanabilir hale getirmesidir. Belediye başkanı, “işte benim medeniyet tasavvurum budur!” diye tüm dünyaya gururla şehrini gösterebilmelidir. Onu seçenler, onun arkasından gidenler de, “işte ben bu şehri imar ve inşa eden medeniyetin bir mensubuyum” diye gururlanabilmelidir.

Ankara’nın en iyi, hem de 360 derece manzarasını Kale içindeki sur üzerinden seyredebilirsiniz. Oradan Ankara’ya baktığınızda, artık uçsuz bucaksız bir beton yığınından, gürültüden, tozdan, keşmekeşten, ranttan başka bir şey göremezsiniz.

94 yıl boyunca Ankara’nın her milimetrekaresi ranta tahvil edilmiştir. Her bir zerre toprak, ruhundan, kimliğinden, tarihinden koparılmış, vicdansızca yağmalanmıştır. Plastikten parklar, yeşilimsi orta refüjler, insanı, yayayı, çocuk, kadın, yaşlı ve hastaları dışlayan pavyon ışıklarıyla donatılmış bulvarlar, rastgele kurulmuş alt ve üst geçitler Ankara’nın çirkinleşen yüzünü maskelemeye yetmemiştir. Toplu taşıma hiçbir dönemde sükunete, rahata ve feraha kavuşmamış, şehir, insan için de, otomobil için de kurgulanmamıştır.  Keyfice değişen imar planları zengini daha zengin etmiş, zar zor başını bir çatı altına sokanı mağdur etmiş, iteledikçe itelemiştir. Adalet, en başta çirkinleşen bir şehirde çimentonun ve asfaltın altında ezilmiştir. Tarih muhafaza edilmemiş, muhafaza edilen ise modern restorasyonlarla çirkinleştirilmiştir. Ankara devasa bir oyun parkına dönüştürülmüş, tarih de oyun parkı içinde önemsiz bir detay olarak sergilenmiştir.  Ankara’da, yapay ve zorlama Kemalist denemeler dışında ne kültür, ne sanat, ne edebiyat nefes bulamamıştır. Ankara kimseye ilham veremez hale gelmiştir.

Türbesinde bile rahat bırakmadığınız, Ankara’nın sahibi Hacı Bayram Veli’nin yüzüne nasıl bakacaksınız? Şeyh Ali Semerkandi’ye, Bünyamin Ayaşi’ye Ankara’nın içler acısı halini nasıl izah edeceksiniz? Çocuklarımıza, torunlarımıza ne diyeceksiniz? “Bu mu sizin şehir tasavvurunuz, bu mu sizin medeniyetiniz?” diye sorulduğunda ne cevap vereceksiniz? Toprağa, tarihe, her fırsatta övündüğümüz o medeniyet birikimine bu kadar biganeliği nasıl açıklayacaksınız?

Ankaralı Hacı Bayram Veli, mealen der ki: “Siz bir şehri yaparken, yapılırsınız…” Bu mu yaptığımız şehir? Bu şehir nasıl insanlar yapar ki?

Yeni bir medeniyet merkezi olacaktı Ankara. Eğer kimliksiz bulamaca medeniyet denilebilirse, herkesin suçlu olduğu bir “bulamaç medeniyeti” çıktı ortaya.

Ne Allah’tan, ne de hala maneviyatı olan bu şehirden, Ankara’dan ümit kesilmez. 94 yılda bozulan, 194 yılda ancak onarılır. Tabii, 194 yıl boyunca, kesintisiz, medeniyet tasavvuru olan, ama ondan da çok, vicdanlı belediye başkanlarımız olursa.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Ünal Arşivi