Allah bizden insan olmamızı istiyor
Suriye ’de 2012 tarihinde duvara “halk düzenin yıkılmasını istiyor” sloganı yazan iki çoğun tutuklanıp ağır işkencelere maruz kalması ve çocukların bağlı bulunduğu aşiretlerin olaya müdahale etmesiyle başlayan çatışmalar ülkede onlarca erişkin, çocuk ve gencin ölümüne neden oldu. Küresel kapitalizmin yazdığı o senaryo sahneye konduğunda insanlar düşmanın kim ya da kimlerden olduğunun farkına dahi varamadılar. Ve katliamlar o tarihten beri durmaksızın devam ediyor.
Kapalı kapılar ardında hazırlanan bu senaryonun ne olduğunu hiçbir zaman anlamadı halk. Ülkede siviller acımasızca katledildi, insanların büyük çoğunluğu yurtlarını terk etme zorunda kaldılar, geride kalanlar ise açlığa ve şiddete karşı direnmeye devam ediyorlar.
Şam’ın 6 km uzağındaki Guta’da düzenlenen kimyasal saldırılar sonucu yüzlerce çocuk sarin gazından zehirlenerek hayata gözlerini yumdular. Tarihe Guta katliamı olarak geçen bu saldırıdan muhalifler Suriye ordusunu, Suriye ordusu ise muhalifleri sorumlu tuttu. Taraflar birbirlerini suçlamaya devam ederken kimse gerçek düşmanı görme imkânı bulamadı. Geride ise sadece ölen çocukların sessiz çığlıkları kaldı. Bölgeye Guta dışında 6 yıl içinde 160’dan fazla kimyasal düzenlendi. İdlip’te kimyasal gaza kurban giden çocukların seslerini ise ne İslam toplumlarından ne de her fırsatta insan hak ve özgürlüklerinden dem vuran batı toplumlarından duyan oldu.
Suriye’de savaş hâlâ devam ediyor. Savaş öncesi doğup büyüdükleri topraklarda sakin bir yaşam süren halk artık ölümün kendilerine nereden geleceğini kestiremiyorlar. Yoksulluk, hastalık ve şiddetin mağdur ettiği çocuklar ise sessizce göçüp gidiyorlar.
Geçtiğimiz hafta gazetelerin ilk sayfalarında açlıktan ölen Suriyeli bir çocuğun fotoğrafı yer almaktaydı. Beslenme ihtiyacını karşılayamayan bebek hayata gözlerini yummuştu. Dört bir yanı Müslüman halklarla çevreli bir bölgede nasıl oluyor da bir bebek açlıktan ölebiliyor? Yüzlerce insan ağır katliamlara maruz kalabiliyor? Müslümanlara ne oldu ki, akılları, iradeleri ve eylemleri tutulup kaldı? Sahi ne oldu bize?
Rabbimiz bizden büyük makam ve mevkiler edinmemizi ve edindiğimiz servetle insanlar üzerinde tahakküm kurmamızı istemiyor.
Rabbimiz bizden günü nasıl kurtarabilirim kaygısı ile yaşayıp kabuğumuza çekilmemizi de istemiyor
Rabbimiz bizden her koyun kendi bacağından asılır deyip kıyıda kalmamızı da istemiyor
Rabbimiz bizden İslami değerleri baş tacı yapmamızı ve hayatımızı bu değerler ekseninde sürdürmemizi istiyor. Bu da ötekinin acısına karşı duyarlı olmayı gerekli kılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.