Bu kozadan ne zaman çıkacağız?
Birkaç insan bir araya geldi mi, ortam dramatik bir tiyatro sahnesine dönüşüyor. İnsanlarımız acıyı seviyor, acıdan besleniyor ve acıyı paylaşmaktan hoşnut oluyorlar. Düğün dernekte, otobüste, sokakta bir araya gelen insanlara kulak misafiri olduğunuzda karamsar hikâyelerin, içinizi burkan olayların, acıyla yoğrulmuş vakıaların içinde kaybolup gidiyorsunuz. Hele hele muhatabınız bir de hanımlar ise işin içinden çıkmanız daha da zorlaşıyor:
Geçmişte kayınvalidemden çok çile çektim.
Eşim beni dinlemez bir şey sorduğumda tersleyiverirdi.
Aç kaldığım günler oldu.
Çocuğumu özel bir dershaneye gönderdim, özel hocalardan dersler aldırdım ama başaramadı. Tıp istemiştim hemşireliği tutturdu. Biz kısıtlı imkânlara rağmen çok çalışırdık şimdiki çocuklar çalışmayı sevmiyorlar…
Oğlum asgari ücretle çalışıyor, kazandığı para yetmiyor, ek iş yap diyorum ama pek istemiyor.
Yaşım geçiyor, artık hareket etme kabiliyetimi kaybediyorum çocukların eline düşmekten korkuyorum.
Arabamı değiştirmek istiyorum ama ekonomik şartlar elvermiyor.
Yaşadığım evi hiç kabullenemedim bu mahalle beni açmadı.
Geçtiğimiz gün arkadaşlarımı ağırladım, ziyafet için hazırladığım yiyecekleri beğenmeyenler oldu, çok üzülüyorum, olayı zihnimden atamıyorum.
İnsanlarımız geçmişin keşkeleri ve geleceğin acabaları ile oyalanırken içinde bulundukları anı kaybediyorlar. Zaman değişti, artık insanlarımız sahip olduklarının daha iyisine ulaşamamaktan şikâyet ediyor ve bunu dramatik bir hikâyeye dönüştürüyorlar. Günümüz insanının yaşamında ara renklere yer yok. En iyi okullarda okumak, en iyi iş ortamında çalışmak, en şaşalı evlerde yaşamak en lüks araçlara binmek istiyorlar. İstedikleri hayatı elde edemeyince de stres, kaygı ve mutsuzluktan şikâyet etmeye başlıyorlar.
Hayatı “alma odaklı” yaşayan günümüz insanları dünyayı ördükleri tek kişilik bir kozadan ibaret görüyorlar. Kapandıkları kozadan çıkıp da toplumun sorunlarını görme imkânları hiç olmuyor. Bencillik bulaşıcı bir hastalık gibi kişiden kişiye yayılıyor fertler sadece kendi sorunlarını ve kendi beklentilerini görebiliyor onun ötesine geçemiyorlar.
Az ötede insanlar vahşi şekilde katlediliyor.
Şehirler bombalanıyor, çocuklar kadınlar, yaşlılar, gençler öldürülüyor.
Ortadoğu’da halklar yurtlarından sürgün ediliyor
Kaynakları sömürülen Afrikalı çocuklar yere kıvrılmış can çekişiyor
İslam toplumları sahip oldukları değerleri bir bir kaybediyor.
Ahlaki değerler modası geçmiş bir akçe gibi görülüyor.
Bütün bunlar yaşanırken insanlarımız yaşanan kötülüğü ortadan kaldırma sorumluluklarının olmadığını düşünüp ördükleri kozanın içinde kendilerine bir meşgale arıyorlar. Kapandıkları kozayı delip özgürleşmeyi ve kötülüğü ortadan kaldırabilmek için harekete geçmeyi akıllarından dahi geçirmiyorlar. O yüzden acı onları esir alıyor ve acıdan bir türlü kurtulamıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.