AK Parti-MHP ittifakı: Faydalar ve riskler
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “ittifak” açıklamaları sürpriz olmadı. AK Parti ve MHP arasında ittifak, adı konulmasa da, 1 Kasım 2015 seçimlerinin ardından zaten başlamıştı. İttifak, MHP’nin 15 Temmuz gecesindeki dik duruşu, ardından Yenikapı ruhuyla daha da mücessem hale geldi. Anayasayı değiştirmek, Türkiye’yi istikrara kavuşturacak yeni bir sistemi inşa etmek ise, iki parti arasındaki ittifakın ilk ortak eseri oldu.
İki parti arasındaki ittifakın uzun soluklu olacağı, en azından ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kapsayacağı tahmin ediliyordu. Devlet Bahçeli, bu konuda partisinin kararını açıklayarak, malumu ilam etti.
Sürpriz olan ittifak değil; sürpriz olan, Devlet Bahçeli’nin, 2019 Kasım ayında yani 22 ay sonra yapılacak bir seçim için bugünden ittifak açıklaması yapmış olması.
Kuşkusuz bu “erken” açıklamanın gerekçeleri var. Seçim yasası değişecek ve yeni seçim yasasının ittifakları mümkün kılacak şekilde çıkarılması en çok da MHP için önem arzediyor.
Ancak, bu “erken” açıklamanın hem AK Parti, hem de MHP için riskleri de var ve iki parti de, daha işin başındayken bu risklere tedbir almak zorundalar.
Seçimlere 22 ay varken yapılan bir ittifak açıklaması MHP için bağlayıcı olacaktır. Önümüzdeki 22 ay ittifakın ruhuna uygun şekilde idrak edilmek zorundadır. Bugün, Türkiye her yönden saldırı altındayken, olağanüstü hal yaşanırken kaçınılmaz olan ittifak, yarın, şartlar normalleşmeye başladığında da sürdürülmelidir. En az 22 ay boyunca, örneğin TBMM Genel Kurulu’nda, örneğin 2019 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerde bu ittifak muhafaza edilmelidir. Devlet Bahçeli’nin dirayetli liderliği tabii ki bu ittifakı muhafaza edecektir, ancak uzun soluklu bir ittifakı tabana kabul ettirmek, MHP için, Devlet Bahçeli için zorlu bir süreç olacaktır.
MHP uzun süredir başta FETÖ ve FETÖ yandaşı oluşumlar olmak üzere çeşitli çevrelerin saldırısı altında. İttifak, bu saldırıların MHP tabanında mevzi kazanmasına fırsat sağlayacak bir zemini değil, saldırıları bertaraf edecek bir zemini oluşturmalıdır.
AK Parti’nin bu ittifakta daha en başta dikkat etmesi gereken konu ise, “eylem” birliğinin, “söylem” birliğine kayması riskidir.
AK Parti ve MHP birbirine benzeyen partiler. İki partinin tabanı birbirine çok uzak değiller. Ancak bu, iki partinin de her konuda bire bir aynı düşündükleri anlamına gelmiyor. AK Parti ve MHP, ana omurgaları, dünya görüşleri, politikaları, sorunlara bakış ve sorunlara yönelik çözüm önerileri bakımından derin farklılıkları haizler.
Örneğin “millet”, “milliyet”, “milliyetçilik” gibi kavramlara MHP’nin yüklediği anlam ile AK Parti’nin yüklediği anlam farklı. MHP bu kavramları daha sınırlı bir çerçevede ele alırken, AK Parti çerçeveyi çok daha geniş tutuyor. Bu farklılık, Türkiye’nin en güncel meselesi olan “Kürt Meselesi” ya da “Kürtlerin Meselesi” konusunda iki partinin farklı düşünmelerine yol açıyor. Son yıllarda terör koalisyonunun her koldan saldırıları, AK Parti ve MHP’yi “terörle mücadele yöntemlerinde” ortak bir noktada buluşturuyor. Lakin olağanüstü süreç geçtiğinde, terörle mücadelede başarı sağlandığında, demokratik standartları yükseltme, özgürlükleri genişletme safhasına yeniden gelindiğinde, iki parti arasında geçmişte olduğu gibi gelecekte de bir ayrışma olabilir.
MHP de, AK Parti de, nerede durduklarını, ittifakın sınırlarının ne olduğunu elbette çok iyi biliyorlar. Ne MHP’nin AK Parti içinde, ne de AK Parti’nin MHP içinde erimesi söz konusu olamaz. Yine de riskleri göz ardı etmeyelim.
Bugün, Türkiye’ye yönelik ağır saldırılar varken, AK Parti ve MHP, ülkenin ve milletin bekası için işbirliği yapıyorlar. Bu işbirliği Türkiye’nin bağımsız bir ülke olarak, tek bir vatan olarak kalabilmesini temin ediyor.
Bu anlamlı ittifak eylemde kaldığı müddetçe değerlidir; söylem geçişkenliği ise, her iki parti için risktir. AK Parti’nin dilini kullanan MHP ya da MHP dilini kullanan AK Parti, tabanları rahatsız edebilir.
AK Parti ve MHP ittifakı, Türkiye’nin bekası adına sadece eylem planında kaldığı müddetçe, Türkiye’nin başta Kürt vatandaşları olmak üzere, diğer partinin fikirlerini benimsemeyen kesimleri, bu ittifaktan rahatsız olmayacaktır. Ancak, eylemle birlikte, söylem, dil, fikir, politikalar da ortaklaşırsa, o zaman iki parti tek parti olacaktır.
Recep Tayyip Erdoğan da, Devlet Bahçeli de, artık yasal zemine de kavuşacak ittifak konusunda kuşkusuz riskleri de, faydaları da görüyorlar. Her iki lider de, kendileri olarak, kendileri kalarak, bu ittifakı topyekûn Türkiye’nin geleceği için faydaya çevireceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.