Dünyanın, “Batı sapma’sı ve saldırısı” sorunu var!
Amerika’nın Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Afrika’nın içlerinde, Latin Amerika’da ne işi var, arkadaş!
Amerikalılar, bütün gittikleri dünya coğrafyasına, dillerine pelesenk ettikleri, bütün dünyaya da ezberlettikleri, sözümona “evrensel Batılı değerleri”, sözgelişi, hukukun üstünlüğü, demokrasi, özgürlük filan mı götürüyorlar?
Dünyaya adalet, barış, hak, hukuk ve kardeşlik mi armağan ediyorlar?
Yoksa dünyayı sömürgeleştirerek, dünyanın en zengin medeniyetlerinin köklerini kazıyarak, hiç birine hayat hakkı bile tanımayarak, dünyayı kan gölüne mi çeviriyorlar,her yeri cehenneme mi dönüştürüyorlar?
Bu soruları, bugün Rusya için de, Çin için de, İngilizler ve dünyayı köleleştiren “görünmeyen el” gibi dünyanın ekonomisine, dolayısıyla siyasî, kültürel gidişatına yön ve çeki düzen veren Yahudi gücü için de sorabiliriz.
Bu soruları, dünün İngiltere’si, Fransa’sı, Almanya’sı, Hollanda’sı, Portekiz’i, İspanya’sı için de sorabiliriz aynen, elbette ki.
BATI ÜLKELERİ DIŞINDA BAĞIMSIZ ÜLKE YOK!
Önce şu yakıcı gerçekleri Zihni’mize iyi kazıyacağız: Batı dünyası dışında, hiç bir medeniyetin çocukları kendi dünyasında yaşamıyor...
Batı ülkeleri dışında, hiç bir ülkenin gerçek anlamda bağımsız olduğundan filan söz edemeyiz.
Sözgelişi, Çin bağımsız mı, şimdi? Hindistan bağımsız mı?
Madagaskar ne kadar bağımsızsa, Fildişi Sahilleri ne kadar bağımsızsa, Çin de, Hindistan da o kadar bağımsız!
Çin’in ya da Hindistan’ın ekonomik açıdan dünyanın devleri arasında yer almaya başlamaları, bağımsız oldukları anlamına gelmez.
Çin de, Hindistan da, insanlığın en büyük, en zengin, en derinlikli medeniyet birikimlerine imza atmış aktörler.
REKLAM
Ama şu an köleler!
Medeniyet iddialarıyla değil kapitalistleşme yarışıyla tarihî intihara sürüklenen figüranlar sadece!
Çin de, Hindistan da, Madagaskar da, Fildişi Sahilleri de ontolojik olarak kendi dünyalarında yaşamıyorlar!
Dünyaya, eşyaya, ekonomiye, siyasete, eğitime kendi dünya görüşleri, kültürel dinamikleri açısından bakmıyorlar; kapitalist, seküler dolayısıyla Batılı gözlüklerle bakıyorlar!
Dolayısıyla kendi dünyalarında yaşamıyorlar; o yüzden kendi tarihlerini yapmıyorlar; Batılıların dünyasında yaşıyorlar, Batılı seküler-kapitalist zihinsel ve kültürel kodlarla dünyaya bakıyorlar, böyle olunca da, hayatı Batılıların karikatürleri olarak yaşıyorlar -tabiî buna yaşamak denirse!
BATI HEGEMONYASI, BAŞARI MI, YIKIM MI?
İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanıyamadığınız bir çağı hem değiştiremezsiniz, hem de değiştirme iddiasında bulunamazsınız, diyorum.
İçinde yaşadığımız çağ, Batı uygarlığının kurduğu ve hükümran olduğu bir çağ.
Batılıların dışındaki toplumlar için yalnızca bir ağ.
Çünkü Batılıların dışındaki dinlerin, medeniyetlerin, düşünce geleneklerinin, içinde yaşadığımız çağın şekillenmesinde hiç bir rolleri yok. Bu, birinci nokta.
İkincisi de, Batı dışındaki bütün “dünya”lar, bütün toplumlar, bu durumun farkında bile değiller, esas itibariyle.
Batılıların “başarısı” burada gizli. Eğer buna “başarı” demek mümkünse, tabiī ki!
Şunu demek istiyorum: Batılılar hem -İslâm medeniyeti dâhil- bütün medeniyetleri durdurdular ya da kökünü kazıdılar, -İslâm hâriç- bütün dinleri fosilleştirdiler; hem de bütün insanlığın düşünme, duyma, yaşama biçimlerini yok ederek, bütün dünyayı kendilerine benzettiler, kendilerine boyun eğdirdiler.
“Başarı” mıdır; yıkım mıdır, bu?
BATI’YLA HESAPLAŞMADAN ASLÂ!
Batı uygarlığı, bir sapma’dır: Tanrı’ya, insana, tabiata, dünyaya ontolojik saldırı!
Tarihte hiç bir medeniyet, böylesine ürpertici ontolojik bir sapma’ya ve küresel bir saldırı’ya imza atmadı!
Öte yandan, tarihte hiç bir medeniyet, insanlığın ve hakikatin cellatlarına dünyayı âşık etmeyi başaramadı!
Eğer insanlar, yaşadıkları ülkelerin gerçek anlamda bağımsız olmadığını, Batılıların zihnen, kültürel olarak, ontolojik olarak kölesi olduğu yakıcı ve yıkıcı gerçeğini göremezler ve ıskalarlarsa, ardından da, öncelikli olarak, bu çok yönlü köleleşmeden nasıl kurtulabilecekleri meselesi üzerinde derinlemesine kafa patlatmazlarsa, karşı karşıya kaldıkları hiç bir köklü sorunu kalıcı olarak çözemeyeceklerini çok iyi bilmeliler.
Sözün özü: Dünyanın, Batı uygarlığı sapmasına ve saldırısına maruz kalmak gibi devâsâ bir sorunu var.
Bu temel varoluşsal mesele üzerinde kafa yoramazsak, Batılıların haksız, hukuksuz ve zorba hegemonyasından önce zihnen, sonra da fiilen kurtulmanın yolları üzerinde imal-i fikir yapamazsak, bir arpa boyu bile yol alamayız.
Özetle: Öncelikli olarak, Batı’nın zihnen ve fiilen işgalini görmek ve bu çifte işgali yok etmenin yollarını bulmak zorundayız.
O yüzden Batı’yla enlemesine ve boylamasına hesaplaşmadan aslâ, diyorum. Vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.