Nerede hata yaptık?
Zengin Petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan Ortadoğu küresel odakların ilgi odağı haline geldi. Bölgede 60’lı yıllardan itibaren Arap Baas partisi bu odakların desteği ile etkin olmaya başladı ve Arap milliyetçiliği öne planda tutuldu. Bölgenin ruhundan tamamen uzak olan kukla liderler Batı’nın bölgedeki piyonları olarak hareket edip halklarına yoğun baskılar uyguladılar. Küresel baronlar bölgede etkin kıldıkları adamları üzerinden yürümeye ve hedeflerine ulaşmaya çalıştılar. İşbirlikçi liderler ve kendi ürettikleri örgütleri kullanarak işgal ve katliamlara devam ettiler. Hedef BOP’un kısa yoldan aktive edilmesiydi, hedef Müslüman halkların bilinçlerini körelterek bölgedeki kaynaklara konabilmekti. Ne acıdır ki, İslam toplumları, dağılan tespih taneleri gibi ayrıştılar ve işgalci zihniyetin karanlık eylemlerine karşı çıkacak gücü bulamadılar.
11 Eylül bölge için yapılan hesapların hızlandırılması için kurgulanan bir senaryoydu, aktive edildi ve oynanan oyunun faturası masum Müslüman halklara kesildi. Bu karanlık senaryo konjonktürün değişmesine neden oldu ve bölgeyi kışa çeviren Arap baharı ortaya çıktı. Tunus’ta başlayan Arap baharı küresel medyanın da etkisi ile hızla yayıldı ve işgal ve katliamların ardı hiç kesilmedi. Onlarca masum insan hayatını kaybetti, yurtlarını terk eden mülteciler yeni sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldılar.
Küresel baronlar, bölge üzerindeki hayallerine ulaşabilmek için teknolojiyi etkin şekilde kullandılar ve kitleleri kışkırtarak kaos oluşturmaya çalıştılar. Diktatör rejimlerin bilinçsizleştirdiği kitleler Facebook, twitter, youtube gibi iletişim kanalları üzerinden kışkırtılarak meydanlara döküldü. Oysa lanse edilen sorunlar yeni değildi, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı hep vardı. Sömürgeci baronlar ürettikleri bahaneler üzerinden halkı kışkırtarak, ortaya çıkan kaosu fırsat bilin aradan sıvıştılar. Artık bizim diyebileceğimiz hiçbir şeyimiz kalmadı, kaynaklarımız ve kültürel değerlerimiz işgale maruz kaldı.
Tunus’ta gerçekleşen halk ayaklanması küresel medyanın da etkisi ile bütün Ortadoğu’ya yayıldı ve bölgede onlarca masum insan, çocuk, genç katledildi. Masum halklar kapılar ardında hazırlanan senaryonun oyuncusu olarak seçildiler ve Ortadoğu’da şiddet ve gözyaşı hiç dinmedi.
Mesele Tunus’ta bir işçinin sebze sattığı aracına el koyulması değildi. Mesele Suriye’de iki çocuğun duvara kazıdığı ifadeler değildi. Mesele Mısır’da ihvanı müslümine atfedilen ifadeler değildi. Mesele İran halkının yaşadığı hayat pahalılığı değildi. Mesele bu toplumların kargaşaya sürüklenmeleri ve durumdan vazife çıkarmak isteyen zümrelerini bölgedeki hayallerine ulaşabilmeleriydi ne yazık ki öyle de oldu.
Peki, şimdi her zaman sorduğum o soruyu tekrar sormak istiyorum: Siyonist-Kapitalist zümreler bölge üzerindeki hayallerini gerçekleştirebilmek için bahaneler üretip bunu sosyal medya üzerinden yayabilir ve bizi kışkırtmaya yeltenebilirler. Peki, bizler doğru olanla yanlış olanı ayırt edecek akla ve iradeye sahip değil miyiz? Şiddet ve kaosun karşısında yer alıp, hayır diyemez miyiz? İşte asıl sorun bu. Eğer insanlarımız sadece bilgi noktasında değil bilinç noktasında da yeterli donanıma sahip olsalardı, küresel zorbalar hedeflerine ulaşamayacak, halkları birbirlerine düşüremeyeceklerdi. Bu bir gerçek!
“Dünyanın çok acı çektiğini görüyorum. Ama bunun nedeni kötü insanların uyguladığı şiddet değil iyi insanların suskunluğudur.” Napolyon
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.