Aydın Ünal

Aydın Ünal

Jin, jiyan, feryat, figan

Jin, jiyan, feryat, figan

Bir önceki yazımda “PKK’nın Kadınları: Jin, Jiyan, Tecavüz” başlığı altında, HDP Milletvekili Pervin Buldan’ın kayınbiraderi Nejdet Buldan’ın kitabındaki tanıklıklara dayanarak, PKK içindeki tecavüzleri, Öcalan’ın Şam’daki “yoğunlaştırma evlerinde” kadınları nasıl “özgürleştirdiğini ve geliştirdiğini”, PKK üst yönetiminin nasıl zevk ve safa içinde olduğunu, 13 yaşındaki kızların nasıl dağa kaçırıldığını, hamile kadınların infazını, HDP’nin özellikle kadın milletvekillerinin bu duruma nasıl sessiz ve tepkisiz kaldıklarını yazmıştım.

PKK, PYD ve HDP’nin ortak sloganı olan “Jin, Jiyan, Azadi” yani “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganının nasıl “Jin, Jiyan, Tecavüze” dönüştüğünü; Batı ve bir kısım Türkiye medyasının da ısrarla bu tecavüzleri görmezden gelip, PKK’lı kadın terörist görüntüleri üzerinden nasıl terör propagandası yaptığını o yazıda ifade etmiştim.

Perşembe günü TBMM Genel Kurulu’nda (maalesef orada olmadığım bir anda) HDP Milletvekilleri Pervin Buldan ve Ahmet Yıldırım yazımı gündeme getirerek, elbette yazının tek bir cümlesini bile alıntılayamadan, soğukkanlılıklarını yitirmiş, gözleri dönmüş, feryat figan şekilde tepki gösterdiler. PKK içindeki çirkinlikleri perdelemek HDP’nin tabii vazifesi; ancak, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de HDP’nin kuyruğuna takılarak PKK içindeki tecavüzleri, iğrençlikleri alıntılar yoluyla aktaran yazıma tepki koydu. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, bu haksız ve orantısız tepkilere gereken cevabı verdi.

PKK içindeki çirkinlikler elbette ilk defa yazılmıyor. Ancak HDP’nin, çok bilinen bu meselelerin dile getirilmesine bugün böyle feryat figan tepki koymasının üzerinde biraz durmak gerekiyor.

1984’teki ilk terör eylemlerinden sonra devlet PKK’ya karşı bir propaganda dili geliştirdi. Bu dil, son derece kaba, akıldan, incelikten ve stratejiden uzak bir “psikolojik harekât” diliydi. 1980’lerin TRT’sinde program yapan Ertürk Yöndem’in dili, devlet dilinin ekranda vücut bulan haliydi. Ertürk Yöndem, her hafta, istediği standart cevabı alamazsa karşısındaki dövecek, hapsedecekmiş gibi bir üslupla sorular soruyordu. 12 Eylül’ün Kürt, Kürtçe, Kürt meselesini inkâr eden dili Ertürk Yöndem ile propaganda diline dönüşüyordu. Üstelik bu propaganda, hiç ihtiyaç olmadığı halde sadece Türklere yapılıyordu.

80 ve 90’lı yıllardaki bu propaganda dili PKK’nın daha da büyümesine, daha çok Kürt’ün PKK’ya sempati duymasına yol açtı.

Devlet kaba bir dille “Türk’ün Türk’e” propagandasını yaparken, uluslararası medya, uluslararası güçler ve bunların Türkiye içinde fonladıkları merkezler PKK’nın gerçek yüzünü saklamak için akıllıca, sinsice algı operasyonları yaptılar. Örneğin Amnesty International, Freedom House, HRW gibi uluslararası örgütler PKK içindeki çirkinlikleri görmezden gelip, Türkiye’nin terörle mücadelesini kıyasıya eleştirdiler. İçerde de TTB, TMMOB, İHD, TİHV, DİSK, KESK ve daha birçok sözde “sivil” örgüt, medya, yayıncılar, sanatçılar, aydınlar PKK şiddetine ve PKK’nın içindeki iğrenç uygulamalara tepkisiz kalırken, terörle mücadeleye şahin kesildiler.

PKK’nın, Batı’ya akan uyuşturucu trafiğini yönettiğini, insan kaçakçılığı yaptığını, çocuk kaçırdığını, çocukların eline silah verdiğini, Doğu ve Güneydoğu’da kendisine muhalif parti, STK, medya ve aydınları ortadan kaldırdığını, dağda kendi içinde infazlar yaptığını, kadınları köleleştirdiğini, tecavüz ettiğini, hamile kadınları acımasızca öldürdüğünü, işkence yaptığını ve daha fazlasını hepimiz biliyoruz. PKK’ya ilişkin bu gerçekleri kaba bir devlet üslubuyla ya da psikolojik harekât usulleriyle dile getirmek fayda sağlamıyor. Uluslararası karşı propaganda, elindeki büyük güçle PKK gerçeklerinin üzerini örtmede daha başarılı oluyor.

AK Parti, 15 yıl boyunca işte devletin bu dil ve üslubunun da değiştirilmesi mücadelesini verdi. Kürtlere yönelik kaba propaganda dili ya da slogan yerine şefkatin, merhametin, kardeşliğin, adaletin, birliğin ve eşitliğin dili kullanıldı. AK Parti’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bu etkili ve yapıcı dilini itibarsızlaştırmak için karşı propaganda araçları daha yoğun çalışmaya, örneğin “diktatör” gibi ithamları daha da yaygınlaştırmaya başladılar.

15 Temmuz sonrası süreç, PKK’nın gerçek yüzünü saklayan uluslararası ve ulusal kirli propaganda merkezlerinin tamamen kan kaybetmesine yol açtı. PKK, arkasındaki propaganda gücünü de artık yitiriyor.

80 ve 90’larda “PKK uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor” ya da “PKK içindeki terörist kadınlara tecavüz ediliyor” demenin pek bir ağırlığı yoktu; bugün aynı cümlelerin ağırlığı, etkisi var.

HDP de, PKK’nın gerçek yüzünün sergilenmesinin Kürtler üzerinde artık etkili olduğunu görüyor; feryat figan, hop oturup hop kalkması da işte buradan kaynaklanıyor.

34 yıldır PKK’yı daha çok şiddet boyutuyla eleştiriyoruz. Bu yetmez. Hatta şiddet, belli bir kesim üzerinde sempati dahi oluşturabilir ve oluşturuyor. Propaganda ve psikolojik harekâtın sloganlarına başvurmadan, objektif, soğukkanlı bir dille, delillerini de göstererek, PKK’nın şiddet dışında da hakiki yüzünü anlatan daha fazla yazıya, kitaba, filme ihtiyacımız var. Rüzgar döndü, maske düşüyor, bunu ziyan etmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Ünal Arşivi