Bilemedi
SUR içi tarihî İstanbul’un eski semtlerinden birinde üç katlı eski bir ev. En üstte cihannüması var. Restore edilmiş, pırıl pırıl. Çarşısı pazarı yakın… Yanımdaki üniversiteli gence sordum: Şu ev harika ama bana verseler içinde oturamam, bil bakalım neden? Dikkatle baktı, tekrar baktı, belki bir dakika baktı, niçin oturamayacağınızı bilemeyeceğim dedi. Evin sağ tarafındaki dükkanın kocaman tabelasına bak dedim… Tabelada (….) MEYHANESİ yazılıydı… Gencimiz iki gözünü fincan gibi açarak batığı halde o kocaman levhayı görememişti…
Bakıyor ama göremiyor… Görse bile idrak edemiyor, algılayamıyor.
Lise ve üniversite gençlerimizi dikkat, merak ve hafıza bakımından iyi yetiştiremiyoruz. Bu üç konu (dikkat merak hafıza) başta olmak üzere gençlere birçok hayatî konuda özel eğitim verilmesi gerekir.
Yıl 1947, Mekteb-i Sultanî’nin orta kısmının ikinci sınıfında okuyorum. Harika bir coğrafya hocamız vardı, Ferruhzat bey. Bir gün sınıfta ders anlatırken şöyle bir soru yöneltmişti: Çocuklar, filan yılın Ocak ayında New York’ta evlere kapılarından girememişler, merdiven dayayıp birinci katlarından girmişler, bilin bakalım bunun sebebi neydi?.. Biz öğrenciler düşünmüş, sebebini bilememiştik. Meğerse o sene dehşetli bir kış olmuş, kapılar buz tutmuş…
Gençlerimizi komando askerleri gibi yetiştirmeliyiz.
Meraklı, dikkatli, güçlü hafızalı yetiştirmeliyiz.
Onlara, sadece nazarî/teorik ahlak değil, pratik ahlak terbiyesi vermeliyiz.
Gençlerimize özel teşebbüs (girişimcilik) ruhu ve zihniyeti aşılamalıyız.
Leb deyince hemen leblebiyi anlamalılar.
Ahlakî sınırlar içinde kalmak şartıyla polis hafiyesi gibi olmalılar.
Mecelle-i Ahkam-ı Adliyenin başındaki kavaid-i külliyeyi iyi bilmeliler ve bunları hayata uygulamalılar.
Becerikli, başarılı, iş bitirir olmalılar.
Şımarık, soytarı, şarlatan, salak, enayi, arivist, holigan olmamalılar.
Akılları başlarında olmalı, apış aralarında veya işkembelerinde olmamalı.
Onlara, yaşamak için yemek gerektiğini, yemek için yaşamanın çok kötü olduğu iyice anlatılmalı.
Yaşamak bir sanattır, onu öğretmeli.
Gençlerimizi hedonizm felaketinden korumalıyız.
Gençlerimiz alabildiğine doğru, dürüst, bilgili, bilge, kültürlü, ahlaklı, faziletli, başarılı olmalı.
Erkek öğrenciler küçük beyefendi, kız öğrenciler küçük hanımefendi olmalı.
Türkiye bu anlattığım gibi vasıflı gençlerle kurtulur, yükselir.
Gençlerimizi bilgi, ahlak ve estetik bakımından güçlü ve vasıflı yetiştiremezsek geleceğimiz dumandır.
Bizde genellikle kimse mensup olduğu kesim hakkında özeleştiri yapmaz. İstisnalar vardır. Bendeniz bunlardan biriyim, mensubu bulunduğum islâmî kesimi tenkit ederim. Elbette düşmanca, yıkıcı bir şekilde tenkit etmem. Uyarıcı, faydalı tenkitler yaparım. İslamî kesimin en büyük eksiği eğitim ve kültür konusundadır. Müslüman cemaatlere, tarikatlara, fraksiyonlara mensup milyonlarca genç var, bunların iyi yetiştirildiği söylenemez. Gençlik iyi yetiştirilmezse harcanır. Bu konuda ucuz ve aldatıcı edebiyat yapılıyor. Her cemaat, bizim gençlerimiz elmas değil, pırlantadır diyor. Acaba öyle mi?
İsmini vermeyeyim bir cemaat, kendi gençlerini kadrolaştırmak için sınav sorularını çalmıştı. Böyle gençlik yetiştirme, böyle kadrolaşma olur mu?
Müslüman gençler planla, programla yetişir yetiştirilir.
O genç bizdendir, o halde iyidir vasıflıdır olgundur… Böyle düşünenler ne büyük yanılgı içindedir.
Her subay kurmay olamayacağı gibi, her genç de süper vasıflı olamaz.
Seçerek, test yaparak, imtihan ederek vasıflı Müslüman olacaklar araştırılmalı, bulunmalı, tespit edilmelidir.
Büyük paralar harcanarak, bunlar ehliyetli ve liyakatli eğitimciler, rehberler, öğretmenler tarafından yetiştirilmelidir.
Şu vasıflara sahip bir genç düşünelim: Türk edebiyatına bir Türkolog kadar vakıf… Kültür ve düşünce kitapları okuyacak derecede mükemmel İngilizce biliyor… Bir yabancı dil daha… Yüksek tarih, beşerî coğrafya, sanat, felsefe kültürüne sahip… İslamı doğru olarak biliyor ve yaşıyor… Ahlak ve karakteri üstün… Hikmetli bir insan… İstanbul ahlak ve görgüsüne sahip… Onun faziletlerini ve meziyetlerini düşmanları da kabul ve itiraf ediyor… Böyle bir genç çok değerli bir elemandır ve bütün imtihanları kazanır, istediği memuriyeti elde eder.
IQ’su, karakteri, ahlakı müsait olan gençleri böyle yetiştirmeliyiz.
Yüksek tahsil yapmaya müsait olmayan gençleri ille de, zorla, ite kaka okutmak bir intihardır.
Bizim gençlerimiz altın değil, elmas değil, pırlanta değil, hepsi de platindir demek büyük akılsızlık ve gaflettir.
Sınav sorularını çalarak “bizimkileri” kadrolaştırmak gülünç ve korkunç bir sapmadır.
Miladın 2018’ci yılındayız. Bu çağa uygun adam yetiştirme planlarımız, programlarımız, projelerimiz olmalıdır. Bunları kimler yapacak? Okutulacak liyakatli gençler nasıl bulunup seçilecek? Onları hangi ehliyetli öğretmenler ve rehberler yetiştirecek?
Gençleri doğru dürüst yetiştirmeden, bizim gençler elmas değil pırlantadır diyen zihniyet bizi izzete değil, zillete götürür.