HDP faşizmi çöküyor…
İstiklal Marşı ve bayrağa ilişkin tartışmalar ile Filistinli emekli sosyalist Leyla Halid’in Afrin Harekatı’na yönelik münasebetsiz açıklamaları olmasa, HDP’nin 3. Büyük Kongresi’ni neredeyse hiç duymayacaktık.
HDP bir süredir siyaset arenasında yok hükmünde. TBMM TV’nin açık olduğu saatlerde Genel Kurul’da yapılan şov amaçlı ezber konuşmalar dışında bir HDP varlığından söz etmek mümkün değil.
HDP’nin sessizliği Genel Başkan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer bazı milletvekillerinin tutuklu olmasından ya da bazı HDP’lilerin milletvekilliğinin düşürülmesinden kaynaklanmıyor. Zira HDP’de, partinin tabelası da dahil olmak üzere, isimlere dayalı bir siyasete müsaade edilmiyor. Abdullah Öcalan’ın ya da Kandil’deki terör baronlarının şöhretini aşma temayülüne HDP’de acil önlem alınıyor ve gereken
yapılıyor. HDP’de “yedekleme” mekanizması son derece başarılı şekilde uygulanıyor.
HDP’nin sessizliği biraz kendi içindeki tartışmalardan ama çokça yitirdiği uluslararası destekten kaynaklanıyor.
HDP içindeki tartışmalar Çözüm Süreci’nde zirve noktaya ulaştı. Öcalan’ın İmralı’dan şiddetin bitirilmesine yönelik çağrıları Kandil’de karşılık bulmadı. HDP, Öcalan ile Kandil arasında sıkışıp kaldı. PKK’nın FETÖ/ABD’ye destek amacıyla artırdığı şiddet, 6-7 Ekim katliamı ve hendek terörü HDP’yi adeta ezdi geçti. HDP’ye siyasette biçilen rol, PKK terörünü perdelemek, PKK şiddet üretirken sahte barış türküleri söylemekti; PKK öyle bir kan akıttı ki, HDP bile bunun altından kalkamaz, bunu perdeleyemez hale geldi. Süreç, kaçınılmaz olarak içerde homurtuları artırdı.
HDP asıl büyük darbeyi 15 Temmuz’da aldı. 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, en fazla kazanan PKK ve HDP olacaktı. Darbe, Türkiye’nin terörle mücadelesini sekteye uğratacak, Irak ve Suriye kuzeyindeki oluşumlara Türkiye’nin itirazları ortadan kalkacak, Türkiye bütünüyle uluslararası müdahalelere açık hale gelecekti.
15 Temmuz gecesi hiçbir HDP’linin TBMM’ye gelmemesi, sabaha kadar beklenmesi ve sabah, darbenin başarısız olduğu anlaşılınca açıklama yapılması unutulmamalı. Ayrıca 15 Temmuz sonrası yakalanan bir teröristin “15 Temmuz gecesi Kandil’den askere saldırmama emri geldi” itirafı da unutulmamalı.
15 Temmuz’la oluşan yeni süreçte, Türkiye, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak adına teröre verilen uluslararası desteğe karşı hiç olmadığı kadar sert ve kararlı bir tutum içinde. ABD ve AB’nin, başta PKK ve FETÖ olmak üzere terör örgütlerine nasıl açıktan sahip çıktığını hepimiz görüyoruz. “İnsan hakları, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü” gibi kavramların arkasına saklanarak, Batı’nın belli bir kesiminin, elbette teröristleri nasıl canhıraş savunduğunu da görüyoruz. Batı, teröre olan desteğini artık gizleme gereği duymazken, Türkiye de, ABD ile ittifaktan NATO üyeliğine, AB üyelik müzakerelerine kadar her meselede elini açık tutuyor ve kararlı bir duruş sergiliyor.
FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi başarısız olmasıyla HDP tüm uluslararası desteğini yitirdi. HDP, sırtını emperyalizme/kapitalizme dayamış bir sosyalist örgüttü ama dayanaklarını tümden kaybetti.
PKK ve HDP’nin Türkiye içindeki destekçilerinin de durumu iyi değil. Sırtını Batı’ya dayayan, arkasında AB ya da ABD’nin olduğu konforuyla teröre açıktan destek veren ya da terörü perdeleyen sözde STK’lar ve medya da artık güçlerini, etkinliklerini kaybediyorlar.
Kuşkusuz bu daha başlangıç… HDP asıl Kürtler üzerindeki faşizan baskısı sona erdiğinde kaybedecek.
HDP, önümüzdeki ilk seçime, Kürt seçmen üzerinde PKK tehdidi olmadan girecek. PKK’nın sandık üzerindeki tehdidinin kısmen kalkması 1 Kasım 2015 seçimlerinde HDP’yi geriletti. Önümüzdeki seçimde HDP’nin işi daha da zor olacak.
PKK ve HDP sadece Kürt seçmeni tehdit etmekle kalmıyor, etkili oldukları alanlarda özgür bir eleştiri ortamının ve siyasi özgürlüğün varlığını da engelliyorlardı.
PKK ve HDP faşizminin zayıflaması, HDP içindeki tartışmaları çoğaltacağı gibi, Kürt siyasetinin de artık sağlıklı bir zemine kavuşmasını sağlayacak. Sadece Kürt siyaseti değil; Kürt münevveri, kanaat önderi, edebiyatçısı, yazarı, sanatçısı da PKK/HDP faşizminin sona ermesiyle özgürlüğüne kavuşacak.
Bütün bunların yanında, HDP’ye ilişkin son derece neşeli bir süreci de koltuklarımıza yaslanıp keyifle izlemek muhtemeldir: PKK 40 yıl boyunca baskıyla, şiddetle, suikastlerle, infazlarla Türkiye solunu sindirdi, zehirledi ve tek başına en büyük sol hareket olarak kaldı. Nihayetinde de gitti kendisini ABD’ye lejyoner olarak yazdırdı. Önce faşizmle solu bitirdi, sonra solu ABD emperyalizmine/kapitalizmine peşkeş çekti. Er ya da geç, hem HDP içinde, hem Türkiye solu içinde bu tezgah da tartışılacaktır.
HDP faşizmi çöküyor… Yerine kurulacak olan elbette sosyalizm olmayacak. Ne olacağını izleyip göreceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.