Sinabug Dağında Bir Çiçek
Endonezya’nın Kuzey Sumatra eyaletindeki Sinabug Dağı 400 yıl sonra yeniden faaliyete geçmiş ve patlamada 17 kişi hayatını kaybetmişti. Patlama esnasında dağ un gibi savrulmuş ve tanınmaz hale gelmişti. İlginçtir savrulan küller arasında yetişen bir çiçek bütün coğrafi kaideleri, zorlu hayat şartlarını delerek hayata tutunmaya çalışıyordu. İhtiyacı olan bir çok şeye sahip değildi belki. Ama Rabbim o çiçeğe zorlu yaşam şartları altında bir hayat bahşetmişti.
Yer O’nun gök O’nun, hava O’nun su O’nun… Eğer O isterse çöplüklerde taze güller, el değmemiş yeşillikler yaratabilir. Eğer O isterse sert kayaların bağrında nefti yeşil ağaçlar var edebilir. Eğer O isterse zulmün karanlığını yerle bir edip, güneşe yol verebilir. Fakat Rabbimiz bizden sorumluluklarımızı yerine getirmemizi ve bu doğrultuda yaşamamızı istiyor.
Sinabug Dağı’nın dağılan külleri arasında kan renkli bir çiçek, yönünü güneşe çevirmiş tebessüm ediyor. Peki, fiziki kurallara uygun olmayan bu ortamda bu çiçek nasıl yaşayabiliyor? Bu azmi nereden buluyor? Hayatta öyle insanlar vardır ki, patlamış yanardağların külleri arasında kendine bir yer açan o çiçek gibi bütün zorlukları aşarak insanlığın kandili olmayı başarırlar. Onlar zulmün karanlığını yarıp geçer ve vahyin ışığı ile birey ve toplumları aydınlık bir geleceğe taşırlar.
Tarihte iz bırakmış örnek şahsiyetlerin çoğu yaşamlarını yoksulluk ve yoksunluk içinde geçirmiş fakat karşılarına çıkan engeller ne olursa olsun kuşandıkları değerlerden hiç ödün vermeden yola revan olmuşlardır. İnsanlık tarihine damga vuran bu şahsiyetler tabi oldukları yolun bedelini ağır şekilde ödemiş ve bir çoğu karanlık zindanlarda hayata veda etmişlerdir.
Hak ve adaletin savunucuları zamanın karanlık yüzleri ile karşı karşıya gelmiş ve bütün yaşamlarını mahrumiyet içinde geçirmişlerdir. Alimler, abitler, salihler ve Allah’ın koyduğu ölçülere riayet eden müminlerin büyük çoğunluğu zindanlara atılmış, ağır işkencelere tabi tutulmuş fakat ne olursa olsun istikamet üzere yaşamaktan geri kalmamışlardır. Onlar yaşamlarını tevhidi esaslara göre sürdürebilmek için her türlü çile yoksulluk ve mahrumiyete göğüs germiş yiğitlerdir.
Sinabug Dağı’nın dağılan külleri arasında bir çiçek mahrumiyetin tam bağrında güneşle selamlaşıyor. Tıpkı, açlık, yoksulluk, ölüm, işkence zindan ve her türlü mahrumiyete maruz bırakılan örnek şahsiyetlerin azim ve kararlılıklarından hiç ödün vermeden yaşamlarına devam ettikleri gibi. Onlar inandık ve itaat ettik dediler ve ne dünyaya ne de dünyaya ait metalara itibar ettiler. Bedenleri dünyada idi fakat ruhları özgürlükler diyarına aşinaydı ve onlara gelecekten beklentiniz nedir diye sorulduğunda hiç düşünmeden cevap veriyorlardı: Cennet ehli bir insan olabilmek… Onlar bu ifadelerinde son derece samimiydiler ve inandıkları gibi de yaşadılar. Kimseye yalakalık yapmadılar, kimsenin hakkını çiğnemediler, kimseye kem gözle bakmadılar, beşerin hatırı için Allah’ın ilkelerini hiçe saymadılar. İnandık dediler ve inandıkları doğrultuda da yaşadılar. Ve geride bir iz bırakıp sessizce göçüp gittiler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.