Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

28 Şubat’tan Kudüs’e

28 Şubat’tan Kudüs’e

“Millete alçakça vuran darbe” 12 Eylül’de de 28 Şubat’ta da KUDÜS bahanesi ile yapılmıştı. Konya’da “Kudüs mitingi”, 28 Şubat’ta da, Sincan’da “Kudüs mitingi”.

Konya mitinginde Konya’daydım. Erbakan’ın danışmanı idim. Süreci başından sonuna yaşadım. Sincan’da zaten “Kudüs Platformu” adına konuşacak olan bendim.

O süreçte başörtüsü eylemlerinde tanıdığım, “El ele eylemi”nde birlikte gözaltına alındığımız Tıp Fakültesinde okuyan “beyaz önlüklü” kızlardan biri benim gelinim, kızım. Ondan 3 torunum var. Oğlum Sezin’imi Bursa’daki eylemde görmüştü ilk kez.

Ne günlerdi. Bir kızım Türkiye’de okuyamamış, Viyana’ya gitmişti.

28 Şubat için “Bin yıl sürecek” diyorlardı. “Post Modern darbe” koymuşlardı adını. Milletle dalga geçiyorlardı adeta.

Darbelerde “Kudüs” konusunun öne geçirilmesi, bir mesajdı aslında. Siyonist lobiye, Masonlara bu şekilde bir mesaj da vermiş oluyorlardı. “Biz sizdeniz” demiş oluyorlardı. “Biz sizin düşmanlarınızla savaşıyoruz” demiş oluyorlardı. Böylece onların ilgisine, desteğine mazhar oluyorlardı. Böylece onların himayesine sığınıyorlardı.

Darbeciler tek bir millettir. Hepsi iradelerini, siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını aynı Şeytanın iradesine teslim etmiş olan, topluma İlahlık ve Rablik taslayan hainlerdir. Topluma “biz ıslah edicileriz” diyen bozgunculardır. Aşağılık, “belhum adal” karakterli, lanetli mahluklardır bunlar.

Dünyada 62 patron dünya gelirinin yarısına sahip. Bu 62 patronun ilk yedisi 55’inden daha zengin. İlk 7’nin 3’ü 4’ünden zengin. Üçün 1’i 2’sinden zengin. Zenginlikleri global bir soygun, gasb ürünü. Darbeler, terör ve savaşlar, bu düzeni sürdürmek içindir. “İnsan Hakları, demokrasi, çevrecilik” bunların dilinde ağu’ya katılan bal gibidir. Daha doğrusu oltaya takılan yem ya da bir maske, Şeytanları meleke benzetmek için makyaj malzemesidir. Darbeciler, bunların tetikçisi, işbirlikçisi, taşeronu, kahyası, gayri meşru çocuklarıdır.

BÇG neyse, “Hoşgörü ve diyaloğu” dilinden düşürmeyen FETÖ arasında bir fark yok. Nobel barış ödülü verdikleri Baradey’i darbeci Sisi’ye danışman yapanlar bunlar değil mi idi. Darbeye darbe, darbeciye darbeci diyemeyenler bunlar değil mi? Bunların kadrosunda şeyh de var, fahişe de.. Bunların ilkeleri yok, çıkarları var.

Hep söylüyorum: Sabancı’nın katili DHKP-C’li Fehriye Erdal’ın NATO karargahının bulunduğu bir şehirde ne işi var. Marksist olduğunu söyleyen ve terörist PYD’nin karargahında ABD bayrağının anlamı nedir. Ya da kapitalizmin jandarması olan ABD askerinin omuzundaki PYD armasını nasıl açıklayacaksınız..

BÇD ile FETÖ arasında hiçbir fark yok. İkisi de aynı Mefisto’nun ajanı. İkisi de ABD’nin, uluslararası sistemin çıkarlarına hizmet için varlar. Biri bizi sopayla ABD mezbahasına, ötekisi bize havuç vererek yeryüzünde ve öteki dünyada bir cennet vaadi ile bizi aynı mezbahaya götürmek istiyor. Kendi aralarında rekabet ve kıskançlık var. Efendilerine sadakatlarını, gayretlerini ve zekalarını isbat etmeye çalışıyorlar. Aynı mafya babasına hizmet eden metreslerin gözde olma gayretleri gibi bir şey şey bu. 

Batı BÇG’yi, SSCB’nin dağılmasından sonra, tehlikenin rengi “kızıl” değil, artık “yeşil” olunca, İslam’a karşı yeni bir soğuk savaş cephesi açtıkları süreçte “Komünizmle Mücadele” yerine “Şeriatla Mücadele” için örgütledi. FETÖ’yi ise, ABD, NATO, Batı ve İsrail’e yönelik tehdit oluşturmayan, alameti farikaları kaybolmuş “yeni bir İslam” imalatı için kullandı. “İslamofobya” bu aklın ürünü idi. El Kaide’den devşirilen DAEŞ de aynı aklın ürünü idi.

BÇG’liler işi abartıp, “İslam’ın ılımlısı-radikali olmaz” noktasına götürdüler. Uluslararası sistem ise, radikalleri tasfiye edip, artık, sol, liberal, laikçi ve Kemalist unsurlar yerine “ılımlı İslamcılar”ı sisteme entegre etmek istiyorlardı. BÇG’liler, ordu, iş, istihbarat, polis ve bürokrasideki namaz kılan, başörtülü herkesi hedefe koyunca, BÇG’lileri ordudan tasfiye etmek ve FETÖ’nün önünü açmak için REFAH-YOL hükümetine kapı aralandı. Çiller, aslında REFAHYOL’un emniyet subabı olacaktı. Erbakan’ı harekete geçirmek için ordu içindeki bazı BÇG’lilerin iktidara karşı meydan okumaları deşifre edildi. Ama Erbakan, “Bakalım kanlı mı olacak kansız mı” diye harekete geçmedi. Çünkü Erbakan harekete geçerse aynen Gezi’de olduğu gibi herkesi sokağa dökeceklerdi. İçeride şiddetin kontrolden çıkma ihtimali vardı. Binlerce, on binlerce insanın hayatını kaybetme riski vardı. Erbakan hükümetten istifa ederek görevi Çiller’e terk etme kararı aldı. Eğer o gün bir Gezi kalkışması olsaydı, piyasayı, mediayı, STK’ları maniple edenlere karşı Çatlı devreye gidecekti. Çatlı ekibi iktidarın örtülü korumasını yapacaktı. “Sistem” böyle planlamıştı. Erbakan harekete geçmeyince BÇG kanadı harekete geçti ve Susurluk gerçekleşti.

FETÖ’nün Erbakan hükümetinden beklentisi açıktı: Ordudaki BÇG’li radikallerin tasfiyesi ve FETÖ’nün dikensiz gül bahçesine girercesine orduyu ele geçirilmesinin ardından zaten mevcut hükümet tasfiye edilecekti.

Demirel, Erbakan’dan boşalan başbakanlık koltuğuna  “Kızım” dediği Çiller’i tayin etmedi. ANASOL kuruldu. Bu iktidara itibar kazandırmak için de Apo’yu paketleyip, idam etmemek şartı ile teslim ettiler.

İlginçtir, bugün görülmekte olan 28 Şubat davasına SP müdahil değil. Şevket Kazan ise duruşmaya gelip, “Kahraman ordumuzla hiçbir ihtilafımız yoktu” dedi. “İyi çocuklar’a” benzeyen “İyi Parti”nin o günlerde “yağlı kazığa oturulması” konuşulan, 15 Temmuz öncesi “Yurtta sulh“ bayrağı açarak, başbakan olacağım diye meydana çıkan “abla”sı da davacı olmadığını açıkladı.

FETÖ’yü kıskanan, “madem bu iş tarikat işi, biz de kurarız bir tarikat” diye ortaya çıkıp, Kalkancı tarikatını oluşturan BÇG’lilerin, tarikatlarına itibar kazandırmak için nasıl olup da SP’li abilerimizden birinin çocuklarını bu işe bulaştırdığı ise hâlâ bir sır!

Sahi, 28 Şubat’ta haksızlığa uğrayan yüz binler niye mahkemeye dilekçe verip tanık, müdahil olmak istemediler. Çok daha fazla kişi iktidardan mağduriyetlerinin giderilmesi için talepte bulunurken bu neden olmadı.

Sahi, neden 28 Şubat’ta haksız şekilde tutuklanan insanlar hâlâ neden cezaevindeler.

Sahi, neden bu işin siyaset, bürokrasi, STK, Media ayağı üzerine gidilmez. Biliyorsunuz iddianameyi hazırlayan savcıların FETÖ’cü oldukları ve görevden alındıkları çıktı ortaya. O, hainlerle işbirliği yapan “brifingli” “personel”in bu ilişkileri, FETÖ’ye iltisaktan daha basit bir şey değil. Bunlar arasında Media, Mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK hepsi bu işin içinde. Gezi bilişenlerinde kim varsa hem FETÖ, hem de BÇG çevresinde onlardan birileri var.

Bunlar aynı doların iki yüzü gibi. Biri yazı, öteki tura. Kim kazanırsa kazansın, ABD kazanacak. Kim kaybederse kaybetsin yine ABD kazanacak. Tıpkı kumarhane gibi. Her zaman kumarhane patronu kazanacak.

Bu lanet olası hainler bizi çağdaşlaştıracaklardı akıllarınca. Bize din biçiyorlardı bir de “ikna odaları”nda.. Bir de hâlâ özür dilemek, pişman olduklarını açıklamak yerine diklenmiyorlar mı?

Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük / Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! / Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere! 

Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayasız yüzüne! / Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne! 

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün / Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Son söz: Zalimler için yaşasın cehennem! Selâm ve dua ile.

BUGÜN 28 ŞUBATA İLİŞKİN YAPILACAK EYLEMLER:

1- Mazlum Der: Basın açıklamasına davet. Saraçhane Parkı saat 14.00’te.

2- Özgür Der: 28 Şubat mağdurlarına özgürlük. Çağlayan Adliyesi saat: 12.30’da.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi