Fransa İslamlaşıyor
Fransa’da din konusunda istatistik yapmak kanunla yasaklanmıştır. Binaenaleyh ülkedeki Müslümanların sayısını tam olarak bilmek mümkün değildir. Bu konuda biraz araştırma yaptım, Müslümanların sayısı 20 milyondan fazla (Bir İngiliz kaynağına göre 31 milyon) çıktı. Bir nesil sonra o ülkede Müslümanlar çoğunlukta olacak.
Fransa’yı Müslümanlara bırakırlar mı?
Bırakmazlar ama insanların iradelerinin üzerinde bir irade vardır, onun dediği olur.
Fransa sömürgeci bir ülkeydi, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda Müslümanlara çok zulm etti. Sömürgecilik bumerangları dönüp dolaşıp atanların başlarında paralanacaktır.
Fransa kültür bakımından hâlâ çok yüksek seviyede… Atom silahları yapıyor, uçak gemileri yapıyor, savaş uçakları tanklar yapıyor, nükleer denizaltılar yapıyor, çok ileri bir otomotiv sanayiine sahip, çok vasıflı okulları ve üniversiteleri var, çok ciddî ilmî araştırmalar yapıyor, tarımı ve hayvancılığı çok ileri… Lakin din ve ahlak konusunda durumu berbat değil, çok berbat. Hıristiyanlık çöküyor, ateizm ve hedonizm yaygın hale gelmiş. Siyonistlerin nüfuzu çok güçlü. Fransa BatıRoma gibi içten çürümüş.
Fransa’da ve birçok Avrupa ülkesinde İslamı ve Müslümanları durdurmak artık mümkün değil.
İç savaş çık(artıl)sa da, Müslümanlar hayli kırılsa ve ezilse de zafer İslamın olacaktır.
Hangi İslamın?.. İşte asıl soru budur? Müslümanlar, hem İslamı bilmek, hem de genel kültür konusunda geri kalmışlardır.
Fransa Müslümanları kasıtlı olarak son derece bölünmüştür.
Avrupa şöyle veya böyle Müslümanlaşacaktır ama bu gelişme sancılı olacaktır.
İslam düşmanlığı arttıkça, şiddetlendikçe ihtida vak’aları da çoğalmaktadır.
İslam dünyasının çağdaş Abdülkadir Geylanî’lere, Ahmed er-Rufaî’lere, Gazalî’lere, İmam Rabbanî’lere, Şeyh-i Ekberlere, Mevlanalara, benzerlerine ihtiyacı var ama onlar görünürde yok.
**
KÖTÜ YETERSİZ EĞİTİM BATIRIR
Türkiye’deki düzenin veya sistemin sonu, bitişi, batışı kötü eğitim yüzünden olacaktır.
Bugünkü eğitimle ayakta durulmaz.
Eğitim derken edebî, sosyal, kültürel, sanatsal eğitimi kasd ediyorum.
Eğitim sistemimiz yeni nesillere yazılı, edebî, zengin Türkçeyi öğretemiyor. Türkçe giderse Türkiye de gider.
Liselerimiz gençlere mantık kültürü veremiyor.
Tarih kültürü veremiyor.
Beşerî ve iktisadî coğrafya kültürü veremiyor.
Hele, sanat mimarlık şehircilik estetik, güzellik kültürü hiç veremiyor.
Bunlarsız bir devlet, bir ülke, bir halk yücelemez.
Eğitim demek on binlerce okul binası, milyonun üzerinde öğretmen, yirmi milyondan fazla öğrenci, sınıflar, sıralar, kara tahtalar değildir.
Eğitimde esas olan kelle sayısı değildir, keyfiyettir, vasıftır.
Millî kültür, kimlik ve dünya seviyesinde güçlü öğretmenlere sahip olmayan bir eğitim sistemi kısır bir döngü içinde döner durur.
Bir Japonların eğitimine bakalım, bir de bizimkine. Japonya’nın nüfus bizden fazla. Onların on binlerce okulunda bir tek temizlikçi müstahdem yoktur. Okulları öğretmenler ve öğrenciler paçalarını sıvayıp kendileri temizler. Tuvaletler dahil.
Bir İngiltere’deki Eton veya Oxford Christ Church College’e bakalım, bir de bizim okullarımıza. İngilizler gençlere Shakespeare’i okutuyor ama biz yeni nesillere Fuzulî’yi okutamıyoruz. Eton’da bir tek haylaz, serseri, dağınık, it kopuk, yılışık öğrenci bulamazsınız. O okulun öğrencileri okulda frakla gezen küçük beyefendilerdir.
Büyük Britanya kolejlerinin tamamında, sabah derslere başlanmadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) yapılan âyin ve ibadete katılmak mecburîdir.
Kötü, yetersiz, fosilleşmiş, millî kimlik ve kültüre arka dönmüş, bilgi ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi veremeyen bir eğitim yıkar atar.
Şunu hiç unutmayalım: 2016’da yapılan uluslararası PISA eğitim yarışmasına yetmiş ülke katılmış, Türkiye ancak 50’nci olabilmişti. Singapur birinci olmuştu.
Öğrencilere tabletten sonra dizüstü bilgisayar dağıtılacak… Kara tahtalar koyu yeşil olacak… Yüz bin yeni öğretmen alınacak… Bunlarla eğitim düzelmez.
Türkiye’ye yepyeni ve müessir (etkin) bir eğitim sistemi gereklidir.
Bu eğitim sistemi Kemalizm üzerine değil, millî kimlik, millî kültür, evrensel insanhakları ve çağdaş genel kültür temelleri üzerine kurulmalıdır.
Eğitim kopukluğu kaldırmaz.
1928’den önceki yazma ve basma kitapları, atalarının mezar taşlarını, arşiv evrakını okuyamayan nesillerle ayakta durmak, yücelmek mümkün olmaz.