Pireyi deve yapanlar
“Kadın elindeki tabağı öfke ile yere fırlattı ve telefona yapıştı. Telefonun tuşlarını hızla çevirdi ve başladı anlatmaya: Derdim çok büyük, kendimi iyi hissetmiyorum. Komşuları çaya davet etmiştim, yaptığım böreğe hiç el sürmediler, kekten de çok az yediler. Bakışlarından anladım beğenmediklerini. Bunlar kendilerini ne zannediyorlar bilmiyorum. Benim yemeklerimin lezzetini herkes bilir, ne zaman bir ikramda bulunsam tabaklarım hep boş gelir. Sırf kıskançlıkları yüzünden el sürmediler tabaklara… Üzgünüm, tansiyonum çıktı, kendimi çok kötü hissediyorum …”
***
Kadın boylu boyunca uzanmış ağlıyor, çalan zile dahi aldırmıyor. Sonra gözlerini siliyor ve kapıyı açıyor. Ablası içeri girerken panik halde soruyor: “Ne oldu sana?” Kadın kız kardeşine sarılıyor ve hıçkırarak ağlıyor. Ablası onun elinden tutuyor ve korkuya kapılıyor. Acaba ne oldu diye düşünüyor. Yakınlarından birisi vefat etti de kendisinden gizli mi tutuyorlar? Biri kaza mı geçirdi? Birinin başına amansız bir belamı musallat oldu? Ne oldu söyle diye ısrar ediyor. Kadın lavaboya gidiyor yüzünü yıkıyor sonra, “Sorma başıma geleni, mahvoldum” diyor. Abla panik halde tekrar soruyor: “Söyle ne oldu?” “Biliyor musun kocam denecek adam gitmiş hiç beğenmediğim bir evi satın almış. Kendisine açıkça söyledim ben bu evde yaşayamam dedim. Ama bir süreliğine kullanalım sonra satar istediğin yerden alırız diyor.” Abla şaşkın vaziyette kardeşinin yüzüne bakıyor ve “Bu muydu derdin senin? Ya olayı ne kadar abartıyorsun? Bir süre kullanır sonra satarsın, bunda ne var ki?” diyor. Fakat hanımefendi dünya başına yıkılmışçasına hıçkırmaya ve kocasına beddualar yağdırmaya devam ediyor.
***
Kadın üzerine paltosunu alıp evinden hızla çıkmaktadır. Kendisi giyim kuşamına çok önem veren markete çıkarken dahi özenli giyinen biridir. Fakat o gün nedense morali çok bozuktur, üstündeki eşofmanı dahi çıkarmadan, acele çıkmıştır.
Kadın üzgündür… O sabah sigarayı elinden hiç bırakmamış iki paket bitirmiştir. Bir yakının kaybetmişçesine hüzünlenmekte ve adeta gülmeyi kendine yasaklamaktadır. Onu o vaziyette gören komşusu, “Ne oldu Zeliha Hanım, kötü bir şey mi var?” diyor ve onu anlamaya çalışıyor. Zeliha Hanım kendini o kadar kötü hissetmektedir ki, komşusuna cevap dahi vermeyip sonra konuşuruz deyip geçiştirmektedir. Komşu kadının zihninde binlerce soru belirmiştir. Acaba eşi kaza mı yapmıştı? Yakınlarından birinin başına kötü bir şey mi gelmişti? Başı belaya mı girmişti? Fakat üstelemek istememiş, müsait olunca anlatır deyip geçmiştir.
Az sonra kadın evden çıkmış, içini dökmek için baba evine doğru ilerlemektedir. Neyse ki baba evi pek de uzakta değildir. Yarım saatlik bir yoldan sonra kadın eve gelmiştir. Kapıyı yeğeni açar. Kadın içeri girdiğinde yüzünden düşen bin parçadır. Kız kardeşleri, erkek kardeşleri anne-babası ne oldu kötü bir şey mi var diye telaşlanırlar. Kadın bir süre yutkunur, başını tavana dikip sessizce bekler. Sonra, “Başıma geleni sormayın, Rumeysa ‘tıp’ı kazanacak diye bekliyordum. O kadar ümitlenmiştim ki, arkadaşlarıma bile benim kız için tıp garanti demiştim. Ama matematik öğretmenliğini kazanmış. Sabahtan beri ağzıma hiçbir şey götürmedim, dünya başıma yıkıldı…” diyor.
Eğer bir kişi bir sorundan bahsediyorsa o şey o kişi için bir sorundur. Fakat pireyi deve yapan kişilerin durumunu farklı bir kategoride değerlendirmek gerekir. Zira bu kişiler bütün yaşamlarını küçük meseleleri büyüterek tüketirler. O yüzden ne asli sorumluluklarının farkına varabilir ne de olgunlaşabilirler. Küçük dünyanın küçük insanları olarak yaşamaya devam ederler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.