Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Gurbet içinde gurbet

Gurbet içinde gurbet

Bugün Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen bir gençle tanıştım. On altı yaşındaydı, adı Mahmut’tu. Üşümüştü, ellerini bağlamış umut dolu gözlerle ufuklara bakıyordu. Sanki uzun süredir beklediği birine ulaşmak ister gibiydi. Ufuklar onun içini aydınlatıyor, umutlarını yeşertiyordu.

Mahmut evinden çıktığında 14 yaşındaydı. Babasını on yaşında kaybetmiş, annesine Türkiye’de çalışıp kardeşinin ihtiyaçlarını gidereceğini vaat etmişti. Yaşamının en kritik döneminde doğup büyüdüğü toprakları terk edip yeni bir hayata başlamıştı.

Gurbet sevilen kişi ya da nesneden ayrılmanın sonucunda ortaya çıkan duygudur. Sevilen nesne ile kurduğumuz bağın kopması ve taze bir yaranın ortaya çıkmasıdır. Gurbet acıyla kardeştir… Hayatımızda iki şeyin büyük önemi vardır. Biri doğup büyüdüğümüz topraklar diğeri bizi dokuz ay karnında taşıyan annemiz. Doğduğumuz coğrafyada yaşanmışlıklarımızın izleri vardır. Hüznümüz, neşemiz ve umutlarımızın evidir ülkemiz. O yüzden ona vatan deriz ve vatanı hiçbir zamanbasıp geçtiğimiz bir toprak parçası olarak görmeyiz, göremeyiz… Zira bastığımız her zerrede köklerimize ait bir şeyler vardır. Canlı bir varlık gibidir vatan. O yüzden aidiyet hissettiğimiz toprakları terk ederken derin bir sızı hissederiz.

Bizi hayata bağlayan önemli değerlerden bir diğeri ise anadır. Ana karşılıksız seven ve sevgisini vermekten hiçbir zaman kaçınmayan tek varlığımızdır. Onunla gönülden gönle kurduğumuz bir köprü vardır ki mesafeler ne kadar uzak olursa olsun bu köprü hep devam eder. Mahmut hayatının en kritik döneminde bu iki değerden de uzak kalmıştı. O yüzden gurbet içinde gurbet yaşıyor ve yüreğindeki yarayı tek başına iyileştirmeye çalışıyordu.

On altı yaşındaki çocuğunuzla ilişkilerinizi düşünün… Ergendir deyip her hareketini affetmiyor musunuz? Üzülmesin, hiçbir şeyden mahrum olmasın deyip bütün imkânları önüne sermiyor musunuz? Karşı çıkışlarına, tepkisel tavırlarına ergendir ne yapsa yeridir deyip hoşgörü ile bakmıyor musunuz? Mahmut bu imkânlara sahip değildi, onun öyle gelişigüzel kapris yapacağı bir ailesi yoktu. O yüzden erken yaşta olgunlaşmış, erişkin bir insan gibi davranıyordu. Gelecekle ilgili hayallerini oluştururken en ufak bir ayrıntıyı dahi gözden kaçırmıyordu. Hata yapmaya, yenilgiyi kabul edip kıyıya çekilmeye, vakti boşa geçirmeye, istediğimi istediğim şekilde ifade etmeye hakkım yok diyor ve temkinli olmaya gayret ediyordu. Küçük paralar karşılığında gün boyu çalışıyor ve ayaklarının üzerinde durabilmek için çaba gösteriyordu. Okumuş hafız olmuş, eğitimci olacağım demiş ve hayaller kurmuştu ama nasıl olacaktı? Yine de ümidini hiç yitirmemişti. Zira Rabbim yoksul ve zayıf kullarına hiç beklenmedik yerlerden beklenmedik kapılar açıyor ve onların gönüllerini teskin ediyordu. Nitekim öyle de olmuştu. Tek başına sürdürdüğü mücadelesine Mahmut’un manevi ağabeyleri ve ablaları da dâhil olmuşlardı. Bundan sonra ne yapacağı sorulduğunda ise Allah’tan umudunu hiçbir zaman kesmediğini söylüyor ve başını eğiyordu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi