Kitap müptelâlarının hayatından kısa hikâyeler
Kitap tiryakilerini yakından tanımışlığı kadar çok zengin malûmatı da olan kültür tarihçisi Seyfettin Sağlam’ın anlattığı (Bir Kitapseverin Anatomisi, Türk Yurdu dergisi, Mayıs 1999) birkaç vak’a daha var ki, düşmanım da olsa bir kitap tiryakisinin başına gelmesin, derim. Onların hayatını gerçek isimleriyle değil, lakaplarıyla hikâye ederek anlatıyor. Biz de hülâsa ederek nakledelim:
KİTAP HASTASI TEKAÜT RIZA EFENDİ’NİN AKIBETİ
Bundan yarım asır önce Ankara’da yaşayan kitap tiryakisi Tekaüt Rıza Efendi’nin akıbeti dramatiktir. Öldüğünde cenazesi memleketine götürülür. Kocasının kitap müptelâlığından memnun olmayan karısı cenaze evden çıkar çıkmaz, kocasının birinci karısı ve kendisinin kuması olan kitaplarını etrafta fırsat kollayan kitap avcılarına alelacele satarak evden uzaklaştırır. Böylece dünyanın en tatlı şeyi olan intikam alma zevkini tattığını söyler. Artık ev genişlemiş ve toz derdi de ortadan kalkmıştır.
Sağlam, aynı şehirde ismini vermediği kitap hastası bir memurun kitap müzayedesinde “Görüp İşittiklerim” isimli eski bir kitabı iki müteahhit ile bir mirasyedinin önünde kıran kırana geçen bir mücadeleden sonra pes ettirerek alan orta dereceli bir memurun, bir aylık maaşını, söke söke aldığı kitaba verdikten sonra kara kara düşünüp gelecek ayın hesabını yapmaya başladığını gördüğünde hayret içinde kaldığını söylüyor.
Ardından “Bu kadar da olmaz” diyeceğimiz bir kitap kurdunun mâcerasını anlatıyor. Yine Ankara’da müfrit bir kitap kurdu kitaplarının sayısı artınca karısının korkusuyla üç-dört kez kütüphanesindeki kitapları dağıtır. Adını not ettiği birkaç kitabı bulursa kitap almayı bırakacak, kitapçılara bile uğramayacaktır artık.
Önceden tanıştığı kitapçılara sabah, öğle, akşam telefon ederek aradığı kitaplar konusunda çok rahatsızlık verir. İstanbul’da tanıştığı bir kitapçıya aradığı kitaplar için sürekli telefon eder. Kitapçı, bu kitabı şimdiye kadar bir sefer görmüştür. Kitap kurdunun telefonla sık sık aramasından kitapçı bîzar olur. Bir sabah yine kitapçının telefonu acı acı çalar. Kitapçı, arayanın aynı kişi olduğunu bildiği için sinir ve heyecandan kitap yığınlarına çarpar, kitaplar üstüne devrilir ve bin bir sabırla telefona yetişir. Telefondaki kişi, aynı kitap kurdudur ve aradığı kitapların gelip gelmediğini sormaktadır.
Kitapçı, istenilen kitapları bulabilmek için herkesi seferber eder. Kitap kurdunun kitaplarını temin ettikten sonra rahat bir nefes alacağını düşünmektedir. Nihayet beklenen gün gelir, kitap hastasının kitapları bulunur ve kendisine teslim edilir. Fakat kitap kurdunun elinde beş kitaplık yeni bir liste daha olduğunun duyunca düşüp bayılır.
YORGANINI YATAĞA ÜÇ YÖNDEN DİKEN KİTAP MÜPTELÂSI
Sağlam’dan bir kitap müptelâsının hikâyesi daha var ki mutedil kitapseverler ibret alıp kendilerine mukayyet olsun. Anlattığına göre, Ankara’nın kış yaz mavi gömlekle gezen bir kitap müptelâsı vardır. Kitapçılar akvaryumdaki çöpçü balıklarının yaptığı işi yapan bu kitap müptelâsından memnunlardır. ANGRC-l9 D Telsizinin Göndermeç Tamir Kılavuzu, Minorka Cinsi Tavukların Suluk ve Yemlikleri, Pratik Nalbantlık, Domates Fidelerinin Hazırlanışı, İzlanda Tavşanlığı, Honduras Ölüm İstatistikleri bu kitap müptelâsının başucu kitaplarıdır.
Birçok kitap müptelâsı gibi bekârdır. Gece uyurken çok heyecanlı kitap rüyaları gören kitapsever sık sık üzerini açarak hasta olmaktadır. Bunun çâresini yorganını yatağa üç yönden dikerek bulur. Yatağına cebe girer gibi girip çıkmaktadır. Eğer onu ziyarete giderseniz, kanguru yavrusunun annesinin kesesinden çevreye baktığı gibi size baktığını görürsünüz. Hâsılı, nasıl bir kitap müptelâsı yahut budalası olduğunu anlayın ki, ev sahibi kira ödemeyen bu tuhaf kiracısını evden çıkarmak için evin kapısını briketle ördürür.
FENÂ-Fİ-L KİTAP OLMUŞ BİR DELİNİN HİKÂYESİ
Sağlam’ın zengin hâtıralarla dolu adı geçen yazısında anlattığı yine Ankaralı “Atom karınca” lakabıyla ün salmış çok enerjik bir kitap delisinin hayatının sadece bir karesi bile kitapseverleri ciddiyetle düşündürmeye yeter de artar da...
Kitap delisi Atom Karınca’nın hanımı kitap konusunda çok sert ve tavizsiz biridir. Kitap delisi kocasının ıslah olacağı yok. Ümidini kesmiş ve ne de olsa çocuklarının babasıdır, diyerek onu serbest bırakmış. Atom Karınca mülâyim ve yüzü yumuşak biri olduğu için dostlarına epeyce kitap kaptırmıştır. Dostları, onun bu huyunu bildiğinden, ödünç aldıkları kitapları evine değil, müdavimi olduğu sahafa bırakırlar.
Kitap delisi sevgili kitaplarına kavuşmak için her defasında dolmuş parası vermeden, sigara illetine bulaşmadan ve çarşıda yemek yemeden tasarruf ettiği harçlıklarıyla kitaplarını kitapçıdan yeni kitaplar da alarak evine döner. Eve gelince bir daha kitap almamaya tövbe eder.
Fakat ertesi gün yine kitapların peşindedir. Bu zaafından dolayı her gelmesine epeyce kitap satan kitapçı, buna vesile olan onun dostlarına cep harçlığı ve çorba parası da verir. “En pahalı kitap, bulunmayan kitaptır” ve “Almayıp pişman olacağıma, alıp da pişman olurum” vecizelerini onun meşhur ettiği söylenir.
Hâsıl-ı kelâm, çevrenizde tanıdığınız böylesine saf bir kitap delisi varsa gidip bunları anlatın.
--------------------------------------
BÂZI ALPERENLERİN SOSYAL MEDYADA TALÂT PAŞA’YI YÂD ETMESİ ÜZÜCÜ…
Dâva adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisinde particilik yapan ve ocaklarında alperen reisi olan bâzı kimselerin “facebook” sayfalarında üzülerek belirtelim ki yanlış iktibaslar var. Meselâ en son “Talât Paşa” değerli bir milliyetçi olarak yâd ediliyor. Dikkatsizlik ve üstünkörü bir milliyetçi hamasetle ölçüp biçmeden bir takım ulusalcı ve seküler şahısların sözleri “millî” mefahir nâmına face sayfalarında paylaşılıyor… Üzülüyoruz. Ne diyelim; Bizim oğlan bina okur döner döner yine okur…
İşte Talât Paşa’nın zihniyet röntgeni… Sadaret makamındayken Ermeni örgütleriyle mücadelesi elbette inkâr edilemez. Doğru mânasıyla milliyetçiliği tartışmalıdır. Gayesi İslâm zeminli bir devlet ve millet değildi. M. Kemal gibi, latin harf taraftarı ve Batılı ölçülerle sözde güçlü bir Türk devleti düşüncesindeydi. Abdülhamid Han’a karşı Selanik’te Türk ve Müslüman düşmanı azılı mason ve pozitivist Jön Türkleri örgütleyen birisidir. İttihat ve Terakki’nin en mason liderlerinden… Selanik’te mason locasına girerek masonların ve onlar arasındaki Yahudi ve Sabetaycı dönmeleri İttihad ve Terakki örgütlenmesi için kullandı. İttihad ve Terakki kışkırtıcılığını yayanların en başındadır. Sözü uzatmadan, en sahih kaynaklardaki bilgilerin hülâsası şöyle:
Türkiye Büyük Locası'nın ilk Büyük Üstadı olan Talât Paşa, Masonluğa, İttihat ve Terakki hareketinin başladığı ve kurucuları ile üyelerinin büyük kısmının bulunduğu Selanik'teki Macedonia Risorta Locası'nda 1903 yılında başlar. Bir sene sonra, Veritas Locası'na geçer ve burada II. Nazırlık görevinde bulunur. Veritas Locası, 23 Temmuz 1909'da İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Selanik'te yapılan kutlamalara regalyalarıyla katılmış bir locadır.
1909 yılında, 33.dereceye yükseltilir ve Türkiye Yüksek Şurası'nın başına getirilir. Bu esnada İstanbul'da çalışan Vatan Locası'nın kurucuları arasında yer alır. Aynı yıl içinde kurulan Türkiye Büyük Locası'nın Büyük Üstatlığına da getirilen Talat Paşa, bu görevini artan siyasi görevleri ve hazırlandığı Sadrazamlık vazifesi sebebiyle 1910 yılında devreder.
Sadrazam olduğu dönemde kendisine Mason olduğu yönünde yapılan sataşmalara, kürsüden şöyle yanıt vermiştir:
"... Şahsım hakkında bir itham da Mason olduğumdur. Evet, Masonum. Nasıl Bektaşiliği, milli bir tercih yolu olarak kucakladımsa, Masonluğu da âlem şümûl bir beşeri muhabbet ve uhuvvetin bütün insanlık için saadet ve huzuru temin ve tesis edecek yolun, daha çok fikri irşat membalarından telakki ve kabul ettim. Böylesine alem şümul muhabbet ve uhuvvete milletimi layık ve bu faziletin onun zatında mündemiç olduğuna inanarak, Osmanlı Masonluğu'nun Maşrık-ı âzamlığını kemal-i fahr ile kabul ve ifa ettim...”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.