Suç Patlaması
Son yıllarda ülkemizde korkunç ve dehşet verici bir suç patlaması görülüyor. Bu, acı bir realitedir, inkar edilemez.
Mesela kadınlara, kızlara, çocuklara yapılan tacizler ve tecavüzler toplumu derinden sarsacak şekilde çoğalmıştır.
Hırsızlıkta patlama var… Dolandırıcılıkta… Sahtekarlıkta… Soygunculukta… Her türlü yüz kızartıcı suçta… Kadın satışında… Uyuşturucu üretiminde ve dağıtımında…
Ticaret ahlakı tepetaklak… Müslüman halka evcil domuz, yaban domuzu, eşek eti, lâşe olmuş tavuk yediriliyor. Gıdalarda, içeceklerde genel bir bozukluk ve tağşiş görülüyor. Binlerce kimyasal madde, boya, aroma, koruyucu, tatlandırıcı kullanılıyor. Halkın yarısı hasta.
Halkın yarısı birbiri ile nizalı. Dev adliye binalarındaki savcılar, hakimler ordusu davalara bakmakta zorlanıyor…
Cezaevleri anormal şekilde dolu.
Bir milyon dolar rüşvet karşılığında adam kurtarıldığına dair iddialar var.
Hortumcular… Rantçılar… Efsanevî kara servetler…
Bütün bunlar bir realitedir, neticedir.
Peki, bunların sebepleri nelerdir?
Birincisi: Suçluları, başkalarına ibret olacak şekilde cezalandıramayan Ceza Kanunu.
İkincisi: Genç nesillere ahlak ve karakter terbiyesi veremeyen çağ dışı ideolojik demode eğitim sistemidir.
Ahlaksızlığı teşvik eden, kötülükleri ballandıra ballandıra anlatan, aşırı müstehcen yayın yapan, en önemli konuları magazinleştiren bir kısım büyük ve cıvık gazeteler ve TV’ler.
Suçların, ahlaksızlıkların bazısına karşı tedbirler alınsın denilince, birileri hemen yaygaraya başlıyor, ahlak ve huzur isteyenleri gericilikle suçluyor.
Aşırı çıplaklık önlensin… Toplu taşıma vasıtalarına tahrik edici seksî kısa şort giymiş kadınlar alınmasın demeye kalkmayın, linç edilirsiniz.
Ahlaksızlığın önündeki en büyük engel nedir? Dindir, bizde İslam dinidir. Dinî inançlar ve uygulama gerileyince, zayıflayınca ahlaksızlık genel ve yoğun hale gelir, suç patlaması olur.
Bu ülke Müslümandır ama (Nâdir istisnalar dışında) İslamî sivil toplum kuruluşlarının başkanları, hocaları, üstatları, ağabeyleri, şeyhleri yeterli miktarda emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmıyor.
Ahlaksızlık ve suç patlamasının en büyük âmili ve sebebi Müslüman kesimdeki bana ne, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ben kendi işimi yaparım başka şeylere karışmam diyen zihniyettir.
Ahlaksızlıkla, münkeratla gereği gibi mücadele etmeyen sözde ahlaklılar, suç işleyen ahlaksızlardan daha ahlaksızdır.
Tarih bize gösteriyor ki, hiçbir ahlaksız toplum ebediyyen ayakta kalmaz, günü gelince yıkılır çöker.
Kötü gazeteler ve TV’ler, halkımızı ahlaksız yapmak konusunda sanki seferberlik ilan etmişlerdir.
İçkinin zararlı olduğu ilmî bir gerçektir. Siyasî iktidar içki konusunda herhangi bir kısıtlama getirince sarhoşlar yaygarayı basıyor.
Zina kötü bir şeydir. Bütün semavî dinlerde haramdır. Zina, eskiden olduğu gibi suç sayılsın, cezalandırılsın desek, zinacılar yaygaraya başlıyor, yeri göğü birbirine katıyor.
Aile, toplumun temelidir denilip duruluyor. Yeni laik Medenî Kanun, dolaylı şekilde aileyi sarsıyor. Eski İsviçre Medenî Kanunu’nda ailenin reisi erkekti. Şu anda ailenin reisi yok. Bir koca karısına yeter artık diye bağırmaya görsün, kadın ertesi gün mahkemeye gidiyor, kocayı evden uzaklaştırıyor.
Kötü gazeteler, kötü TV’ler lüksü, ihtişamı, israfı, sefahati (beyinsizliği) teşvik ediyor.
Kötü medya parayı ana değer, put haline getirmiştir. Paralanmak için her halt yeniliyor.
Kötü medyada ahlakın, faziletin zerresi yok.
Türkiye’de akılları apış arasına inmiş yığınlar oluşturulmak isteniyor.
Kötü medya bütün azgınlıkları teşvik ediyor.
Kötü medya, aklı işkembesinde olan insanlar üretiyor.
Kim dinler, kim takar bilmem ama yüksek sesle söylüyorum, bu gidişin sonu kesinlikle iyi değildir.
Ahlaksız bir toplum çok zengin olsa da, sonunda batar.
Bilgeliğin pabucu dama atılınca krizler, sarsıntılar, huzursuzluk ortalığı istila eder.
1940’da Fransa ile Almanya’nın askerî güçleri, orduları, silahları, tankları, uçakları eşitti. Hattâ birincisinin donanması çok üstündü. Savaş başlayınca Almanya Fransa’yı birkaç hafta içinde yenmiş, perişan etmişti. Çünkü Fransa içten çürümüştü, ahlakını ve faziletini yitirmişti. Almanlar ise onlardan daha ahlaklı, daha disiplinli, daha mazbut, daha faziletli idi.
Türkiye’deki suç patlamasında, genel ve yoğun ahlaksızlıkta din sömürücüsü İslamcıların büyük rolü vardır. Bu realiteyi de hiç unutmamak gerekir.
Ülkemizi, devletimizi, milletimizi ayakta tutmak, korumak, kurtarmak istiyorsak ahlak ve fazilet seferberliği açmak zorundayız. Lafla, edebiyatla, demagoji ile değil…
Namus, ahlak, fazilet taraftarları; namussuzlardan daha cesur olmazlarsa başarılı olamazlar.
Ülkemizdeki binlerce irili ufaklı İslamî sivil toplum kuruluşunun sorumluları; topyekun ve ortak bir ahlak ve fazilet seferberliği başlatmazlarsa, ileride enkazın altında onlar da kalacaktır.
Bu ahlak ve fazilet seferberliğinin ana sıfatları şunlar olmalıdır:
ORTAK olacak… Yani fraksiyon adına değil, ÜMMET adına yapılacak.
PLANLI programlı olacak.
Şu veya bu tarikat, grup, hizip, fırka, cemaat, tarikat tek başına bunu yapamaz.
Türkiye Müslümanları birleşip, tek bir Ümmet olamazlarsa gelecekleri çok karanlıktır.
Bu Ümmetin başında mutlaka, kendisine biat ve itaat edilen bir İmam olmalıdır.
Bu İmamın sıfatları: Râşid, kâmil, sâlih, zâhid, âbid, muhlis (ihlaslı), muslih (ıslah edici), muktedir, mürüvvetli, firasetli, dirayetli, kifayetli, müdebbir, işleri ehil ve mu’temen danışmanlarla istişare ederek gören, duhattan… (On altı sıfat saydım…)
Bu kaçıncı tekrarım?.. Türkiye Müslümanları; Allah’ın, Resulullahın (Salat ve selam olsun ona), Kur’an’ın, Sünnetin, İslam hikmetinin, akl-ı selimin kesin emri olan birleşmeyi, ittihadı, uhuvveti, tesanüdü hayata geçirmezler, tek bir Ümmet olmazlar, Ümmetin başındaki İmam’a biat ve itaat etmezler, güçlerini enerjilerini imkanlarını bir araya getirmezlerse Suriye Müslümanlarının akıbetine uğrarlar. Seçim, sorumluluk vebal başlara aittir. Ayakların avammın sorumluluğu azdır.