Fransa yeniden Suriye’de
Trump’ın Suriye’den çıkacaklarına ilişkin açıklamasıyla eşzamanlı olarak Fransa Devlet Başkanı Macron önce PKK’yı Elysee Sarayı’nda ağırladı, ardından da Fransa’nın Suriye’de PKK ile işbirliği yapacağı açıklaması geldi.
Halihazırda Fransa Suriye’nin kuzeyindeki 5 askeri üs’te PKK ile işbirliği halinde. Fransa, PKK lehine olmak üzere Suriye kuzeyinde etkinliğini daha da artırmayı planlıyor. Yeni Şafak dün duyurdu: Fransız birlikleri, Suriye’nin kuzeyinde Ayn İsa bölgesinde Esed rejiminden kalan 93. Tugay bölgesine yerleştiler.
Bölgemizde yaşananları büyük bir naiflikle ya da “savaşa hayır” gibi boş sloganlarla değerlendirmeye çalışanlara kısa bir tarih bilgisi vermekte fayda var. Zira Ortadoğu’da “yeni” hiçbir şey yok. Suriye’deki çatışma “durduk yere” çıkmış bir çatışma değil. 100 yıl önce Birinci Dünya Savaşı’nı kazananlar hala bölgeyi paylaşma derdindeler ve bütün yaşananların kökeni de 100 yıl öncesine dayanıyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşıp Osmanlı’ya isyan ettiğinde oğlu Faysal’a bugünkü Suriye toprakları vadedilmişti. Ne var ki, İngilizler bir yandan Şerif Hüseyin’e bol keseden vaadde bulunurken, bir yandan da Fransa, Rusya ve İtalya ile gizli antlaşmalar yapıyor, İslam coğrafyası masa üzerindeki haritalarda parçalara ayrılıp peşkeş çekiliyordu.
Meşhur Sykes-Picot gizli antlaşması İngiltere ve Fransa’nın bölgeyi paylaşma planıydı. Antlaşma masasında Dışişleri Müsteşarı Sir Mark Sykes İngiltere’yi, Eski Beyrut Konsolosu Georges Picot da Fransa’yı temsil ediyorlardı. Antlaşma gereğince Suriye, Türkiye’nin güneyi ve güneydoğusu Fransa’ya bırakılıyordu.
1919 yılının Aralık ayında Fransa Sykes-Picot Antlaşmasının gereği olarak Suriye’yi İngilizlerden istedi. Yoğun baskılar neticesinde İngiltere Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı yüzüstü bırakarak Suriye’yi Fransızlara teslim etti. Faysal Suriye’de Fransızlara direnmek istedi ama Fransa, 1920’de havadan ve karadan Suriye’yi bombalayarak 6 bin kişiyi katletti. Direnişin bastırılmasıyla birlikte Fransa Lübnan ve Suriye toprakları üzerinde kendi mandası altında devletçikler kurdu. Lübnan’da Hristiyan Büyük Lübnan Devleti, Lazkiye ve çevresinde Alevi devleti, Lübnan dağlarında Dürzi Devleti, Şam ve Halep’te de iki ayrı devlet kuruldu.
Fransa’nın Suriye’deki acımasız işgali 1947 yılına kadar sürdü. 1947’ye kadar Fransızlar Suriye’de binlerce insanı katlettiler, işkenceden geçirdiler, kadın ve çocuklara kıydılar. Tartus’taki Arvad Adası Fransızların toplama kampı olarak kullanıldı. Yine bu süreçte Suriye’nin yeraltı ve üstü tüm varlıkları Fransa tarafından sömürüldü. Fransızca Suriye’de Arapçanın önüne geçirildi.
Fransa sadece katliam yapmakla ya da sömürmekle kalmadı. Suriye içindeki farklı etnik ve dini unsurlar birbiriyle çatıştırıldı ve aralarına bugün de devam eden düşmanlık tohumları saçıldı. Suriye devleti ve ordusunda Nusayri azınlık etkin hale getirildi. Suriye’de hiç dinmeyecek sorunların, çatışmaların, isyanların temeli Fransa tarafından atıldı.
Şimdi Fransa, 1947’de çıktığı Suriye’ye yeniden dönüyor.
Fransa’nın meselesi ne DAEŞ, ne de Kürtler. Fransa, tadı damağında kalmış bir işgali yeniden başlatmak, Suriye’de yeniden kan dökmek, Suriye içindeki etnik ve dini farklılıklar üzerinden yeniden fitneyi beslemek istiyor. İkinci Dünya Savaşı’nın maliyeti yüzünden çıkmak zorunda kaldığı Suriye’ye ve bölgeye dönüp, konsolosları Geoges Picot’nun imzaladığı antlaşmanın dirilmesi için hayaller kuruyor. Fransa, 1919 işgali ve sonrasında Suriye Kürtlerini fitne ve ihanete ortak edememişti. Kürtler, o sağlam imanlarıyla İngiltere ve Fransa’nın kirli tuzaklarına düşmemişlerdi. Şimdi, PKK/PYD gibi Kürt kanı ile semiren faşist ve emperyalizm maşası örgüt üzerinden Fransa Kürtleri de kan banyosuna sokmak için geliyor.
Başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere “Suriye’de ne işimiz var” diyenlerin yakın tarih bilgisinden ne derece yoksun oldukları ve meseleye ne kadar sığ baktıkları ortada değil mi?
Bölgede, yanı başımızda, Sykes-Picot gibi, Saint Jean de Maurienne gibi, Sevr gibi gizli paylaşım antlaşmaları yeniden diriltilmeye çalışılırken ve bu antlaşmaların tamamı Türkiye topraklarına da göz dikerken “Suriye’de ne işimiz var” demek, eğer gaflet değilse, tamamen işbirlikçiliktir.
ABD’nin binlerce kilometre öteden gelip Suriye’de terör devleti kurdurma çabasından ibret alamayanlar, inşallah, Fransa’nın Suriye’ye dönüşüyle uyanır ve kendilerine gelirler.
Bugün işgalciyi Münbiç’te durduramazsanız, yarın gelir Maraş’ta inancımıza el uzatır. Denklem işte bu kadar basit.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.