Aydın Ünal

Aydın Ünal

Hülâgû gelmeden…

Hülâgû gelmeden…

​Başbakan Sayın Binali Yıldırım başkanlığında Moğolistan ve Afganistan’ı kapsayan resmi ziyaretlerimize başlamadan hemen önce Eskişehir’den acı bir haber, deyim yerindeyse katliam haberi aldık. Bir öğretim görevlisi üniversitede 4 kişiyi katletmişti. Katilin önüne gelene FETÖ’cü iftirası attığı, bazılarının tutuklanmasına bile sebep olduğu, kendisine iftiralarından dolayı soruşturma açılınca silahına sarılıp katliamı gerçekleştirdiği ilk gelen bilgilerdi.

Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’da resmi temaslarımızı yaparken bir yandan da Eskişehir’deki gelişmeleri takip ediyorduk.

Moğolistan denildiğinde bütün dünyada akla ilk gelen isim Cengiz Han. Cengiz Han, tarihte toprakları en geniş imparatorluğu kurmuştu. Acımasızdı, zalimdi. Girdiği şehirde kelimenin tam anlamıyla taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmazdı. Teslim aldığı şehirlerde hiç kimseyi affetmediği, cesetleri bir dağ gibi üst üste yığdığı, ceset kokusunun kilometrelerce öteden hissedildiği söylenir. “Ben Tanrı’nın cezasıyım” derdi Cengiz Han; “kim bilir ne günah işlediniz ki, Tanrı beni size ceza olarak gönderdi…”

Cengiz Han’ın yarım bıraktığı “yıkım” işini torunu Hülâgû tamamlamıştı. 1257’de Bağdat’a yürüyen Hülâgâ, Abbasi devletine son vermiş, halifeyi işkenceyle öldürmüş, Bağdat’ı, Basra’yı, Şam’ı ve nice İslâm mülkünü kitaplarına, kütüphanelerine kadar yakmış, harabeye çevirmişti. Büyük Selçuklu Devletini yıkan Moğol ordusu Hülâgû komutasında Anadolu Selçuklu Devleti’ni de yıkmış, Anadolu’da beylikler dönemi başlamıştı.

Hülâgû’nun insanlığa belki de tek hayrı, bütün bu tahribat içerisinde Haşhaşileri de ortadan kaldırması, Alamut Kalesini ve diğer tüm Haşhaşi kalelerini bizzat yıkmasıdır. Haşhaşiler, Büyük Selçuklu Devleti’ni zehirlemiş, devletin varlığını tehdit eder hale gelmişlerdi. Hızla dünyaya yayılıyorlardı. Hülâgû bu tehlikeli örgütü yok ederek belki de dünyayı kurtardı.

Modern Haşhaşiler, yani FETÖ ile mücadeleyle ilgili bir süredir bu sütunda kaygılarımı dile getirmeye çalışıyorum. FETÖ gibi bir örgütle mücadelenin çok boyutlu olması gerektiğini, siyasal, sosyal, iktisadi, adli, idari, psikolojik ve hatta felsefi mücadeleye ihtiyaç olduğunu, tıpkı PKK örneğinde olduğu gibi, örgütü yok etmek için kullanılan bazı yöntemlerin örgütü daha da büyütebileceğini anlatmaya çalıştım.

Eskişehir’deki katliam, FETÖ ile mücadeledeki eksiklerin ve aksaklıkların bir neticesi değil de nedir?

Cumhurbaşkanımızın deyimiyle “at izi it izine karışırken” böyle cinnetlerin, böyle katliamların yaşanması şaşırtıcı olabilir mi?

FETÖ ile korkaklar mücadele edemezler. Skor peşinde koşanlar FETÖ ile mücadele edemezler. Kendi FETÖ’cülüğünü örtmek için avazı çıktığı kadar ve abartıyla bağıranlar, kendi küçük hırsları için sağa sola pislik atanlar, rakibinin ayağını kaydırmak için aşağılık iftiralara başvuranlar, kendilerini kemikle besleyen efendilerinin talimatıyla sosyal medyada terör estirip önüne geleni FETÖ’cü diye damgalayanlar, hastalıklı troller, FETÖ ile mücadeleyi şantajla, tehditle geçim kapısına dönüştürenler, adaletin terazisindeki ibreyle oynayanlar, hakkaniyetten sapanlar, FETÖ ile mücadele gerekçesiyle Müslüman’a, dindara zulmedenler, ahlâksızlar, ilkesizler, karanlık ve çukurlar FETÖ ile mücadele edemez, tam tersine FETÖ’yü daha büyük soruna dönüştürürler.

Nitekim daha büyük bir soruna dönüşmüyor mu?

Bu sorunu daha ne kadar görmezden geleceğiz? Gittikçe büyüyen bir meselenin holiganlar, çığırtkanlar, soytarılar, ucuz kuklalar tarafından perdelenmesine karşı daha ne kadar sessiz kalacağız?

Her meseleyle Cumhurbaşkanı mı ilgilenmek zorunda? Koskoca FETÖ belâsını Adalet Bakanlığı’na sevk etmekle mesele çözülüyor mu, konu kapanıyor mu?

Gözlerimizin önünde, tehlikeli bir örgüt, mücadele ediliyor görüntüsü altında farkında olsak da olmasak da büyüyor ve toplumu daha fazla zehirleme riskine doğru hızla ilerliyor.

Eskişehir katliamının üzerini örtmeyelim. Komplo teorileri üreterek büyüyen bir sorunu perdelemeyelim. Toplumun bütün fertleri biraz cesur olalım, Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, Adalet Bakanı’ndan yük alalım.

FETÖ belâsından, modern Haşhaşilerden kurtulmak için illâ Hülâgû’nun mu gelmesi gerekiyor? Hülâgû, evet, Haşhaşileri bitirir ama taş üstünde taş bırakır mı?

Kendisini Cengiz Han’ın halefi ilan eden ve Ankara’da Beyazıd’ı yenip Başkent Bursa’yı işgal eden Timur, bugün Taşkent’teki devasa heykelinin altına Osmanlıca yazıldığı gibi “Güç adalettedir” demişti.

Adalet yoksa güç olmaz; güç yoksa birlik olmaz. Birlik bozulunca ya Cengiz, ya Hülâgû, ya Timur gelir.

Sayın Başbakan’la Moğolistan’da Orhon Vadisi’ne gittik ve TİKA’nın inşa ettiği yoldan geçerek yine TİKA’nın yaptığı müzede Bilge Kaan ve Kültigin yazıtlarını ziyaret ettik. Tarihimizin en eski yazılı kayıtlarındaki Bilge Kaan’ın o meşhur uyarısını bir kez daha hatırlatalım: “Ey Türk budunu! Titre ve kendine gel…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Ünal Arşivi