Döviz kurları bir türlü kontrol edilemiyor! Lira sürekli değer kaybederken döviz de sürekli değer kazanıyor. Ülkemizi yönetenlerin duruma bakışlarının sağlıklı olduğunu söylemek kolay değil.

Çünkü onlardan sadır olan sözler adeta ekonominin temel kuralları ile dalga geçer gibi.

Ya “kurunuz batsın” türünden laflar işitiyoruz ya da “Lira değer kaybetmiyor döviz değer kazanıyor” cinsinden vecizeler duyuyoruz.

Bu arada durumun vahametini kavrayıp, “Sakın dövizle borçlanmayın” diyenler ya da “İnşaattan kazandığınızı imalata yöneltin” diyenler de “ayaklarına kurşun sıkmakla” suçlanıp affedilmeyecekleri dile getiriliyor.

Evet, “Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur” atasözü bir kez daha haklı çıkıyor. Ve doğru söyleyenlere adeta hain muamelesi yapılıyor.

Açık söylememiz gerekirse Mehmet Şimşek bu kabine içinde bize en yabancı, en uzak kişi!

Tanıdığımız ilk günden beri ne içimiz ısındı, ne kanımız kaynadı yani kendisini bir türlü sevemedik gitti.

Ancak O’na karşı olan bu hislerimiz doğru sözlerini kabul etmemiz anlamına gelmiyor.

Ekonomide yaşanan sıkıntılar karşısında en aklı başında lafları kendisinden duyduğumuzu itiraf etmek durumundayız. Şimdi yaklaşan ekonomik fırtınaları sezip iş adamlarına, “Aman dövizle borçlanmayın” çağrısında bulunuyorsa buna itiraz edilebilir mi?

Ya da “İnşaattan kazandığınız yeter artık biraz da imalata yani üretime yönelik yatırımlar yapın” gibisinden dört dörtlük bir uyarıda bulunuyorsa buna niye karşı çıkalım?

Kendisine içimiz ısınmadı diye söylediklerinin doğruluğunu inkâr edecek halimiz yok.

Bırakın orta halli esnaf ve kendi çapında iş adamlarını kocaman holdingler bile döviz borçlarını yeniden yapılandırmak için sıraya girmiş iseler bu noktada Mehmet Şimşek’e kızmak yerine dediklerine kulak vermek gerekmez mi? 

Kocaman holdingler borçlarını niye yeniden yapılandırmak istiyorlar? Hiç kuşkusuz döviz kurlarındaki artışlar yüzünden borçları katlanmış olduğu için böyle bir talepte bulunuyorlar.

Borçların böyle katlandığı ve ödeme güçlüğü söz konusu olduğunda, “Batsın sizin kurunuz” türünden bir yaklaşım ile sorunların altından kalkılabilir mi?

Bu kafa yapısı ile sorunların altından kalkılamayacağı gibi sorunların altında kalmak kaçınılmaz hale gelmez mi?