On Büyük Yanlışımız ve Gafletimiz
BÜYÜK yanlışlarımızdan gafletlerimizden onunu sıralıyorum:
Birincisi: Bir şey olmaz be bir şey olmaz be!.. Trafikte yapılan hatalar konusunda uyarılınca böyle söyleniyor… Abi ben hep yapıyorum ve bir şeycik olmuyor… Doğrudur, 99 keresinde bir şey olmuyor, 100’üncüde öyle bir kaza oluyor ki, adam ya ölüyor yahut ömür boyu sakat kalıyor. Ölenin karısı dul, çocuğu yetim… Bir şey olmaz be felsefesinin acı neticesi… Bu felsefe bizde, her konuda çok yaygındır.
İkincisi: En haklı, en doğru, en lüzumlu, en faydalı, en zarurî, en olumlu uyarıları çoğumuz düşmanlık olarak görüyoruz. Bu da ölümcül bir noksanlıktır.
Üçüncüsü: Bilmediklerimizi bildiğimizi sanmak. Eskiden buna mürekkep cehalet denirdi. Olgun insan pek kolay şekilde bunu bilmiyorum diyebiliyor da, gururlu kibirli bencil noksan ve pişmemiş ham insanlar bu cümleyi sarf edemiyor.
Dördüncüsü: Çok kolay aldatılmak. Son ÇİFTLİK hadisesi bunu bir kere daha gösterdi. Halkın büyük bir kısmı aldatılmaya, tokatlanmaya çok müsait. Kolay kazançları görünce aklımız başımızdan gidiyor ve ardından tokadı yiyoruz. Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) şöyle buyurmuş: “Mü’min, bir delikten çıkan (zararlı zehirli mahlûk) tarafından iki kere sokulmaz.” Biz yüz kere sokuluyoruz, yüz birincisine hazır bekliyoruz.
Beşincisi: Yapacaklarımızı, tutacağız yolu, alacağımız tavrı; ehliyetli, liyakatli ve güvenilir kimselere sormuyoruz, istişâre etmiyoruz. Kendi kafamıza göre paldır küldür iş yaptığımız için de (bazen bir ömür boyu) pişman oluyoruz.
Altıncısı: Vur denilince öldürüyoruz. Âdil ölçülü insaflı olamıyoruz. Ya ifrat, ya tefrit… Ortadan gidemiyoruz.
Yedincisi: Büyük kısmımız gösterişe çok düşkün. İhtiyacımıza uygun otomobil almıyoruz, en lüksünü, en gösterişlisini, en pahalısını almak istiyoruz. Evde, yazlıkta, mobilyada, giyim kuşamda, konaklamada, dışarıda yemek yemede, cep telefonunda çoğumuz böyle. Kanaatin kıymetini, faziletini öğrenip hayata uygulayamıyoruz.
Sekizincisi: Herkes için söylemiyorum, öyle olanları kasd ediyorum. Bir kısmımız devamlı olarak başladığı yerde otlayıp duruyor. Bugünümüzün dünkünden iyi olması kavramına sahip değiliz. Bilgide, ilimde irfanda, bilgelikte, iyilikte, hayır hasenatta ilerlemeyi, tekâmül etmeyi düşünmüyoruz. Öylelerimiz var ki, üniversite bitirmiş olmasına rağmen on beş seneden beri bir tek ciddî, faydalı kültür kitabı okumamıştır. Yerimizde sayıyoruz.
Dokuzuncusu: Yine nicemiz bencillikten kurtulamıyor, imkânlarının bir kısmını paylaşmıyor; Ya Rabbena hep bana hep bana felsefesi bizi bitiriyor.
Onuncusu: Paraya, sanırım gerekenden çok fazla önem veriyor, onu putlaştırıyoruz. Paranın, birinci ana temel değer olunca insanı çok düşüreceğini, alçaltacağını anlayıp idrak edemiyoruz.
**
İslam dünyasında insanı olgunlaştıran kurumlar vardı. Tasavvuf, tarikatlar, Fütüvvet teşkilatı bunlardandı. Tarikatlar 1920’lerde kapatıldı, yasaklandı, büyük bir boşluk oluştu. Nâ ehil kimseler hem dinin, hem tasavvufun içini büyük ölçüde boşalttılar.
**
Camie giden, orada gürültü patırtı çıkartan, imamın hemen arkasında erkeklerin önünde namaz kılmak isteyen, tartışma yapan, erkeklerle karışık saf tutmaya yeltenen, eşitlik istiyoruz diye ciyak ciyak bağıran aşırı Feminist kadınlara dikkat ediniz. Bunları kimler, hangi kurumlar, hangi derin güçler kışkırtıyor, sahneye çıkartıyor?
**
Ramazan yaklaşıyor… Bizimkiler, ses çok yüksek çıksın diye hoparlörleri ince yağla yağlıyor… Ramazan pideleri susamlı mı olsun çörekotlu mu?.. Öpüşmekle oruç bozulur mu? Maksat ve niyet fetva sormak değil, dini alaya almak… İçkili, fuhuşlu lüks otel ve restoranlarda lüks, israflı iftar ziyafetleri… Camiye yardım, cemaate yardım, tarikata yardım, din baronuna yardım… Siyasî iftarlar… İftarlarda patrikler, hahamlar, keşişler, monsenyörler, kıssisler, zangoçlar… Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı zekât toplamalar… Ah Ramazan vah Ramazan…
**
15 Temmuz darbesinden önceki on yıl boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı; Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü, Üç ibrahimî hak din vardır sapıklıklarını red ve cerh etse, halkı uyarsaydı bunca kötülük olmayacaktı.
**
Geçen Ramazanda önemli bir kuruluştan iftar davetiyesi gelmişti. “Yaşlandım, tek başıma sokağa çıkamıyorum. Hele Ramazanda akşama doğru başım dönüyor. İzniniz olursa bir refakatçi ile birlikte gelebilir miyim?” diye sormuştum. Cevap vermeye bile tenezzül etmemişlerdi. Hepsi için söylemem ama Müslüman kesimdeki bazı şahıslar ve kurumlar medenî görgü kurallarına riayet etmiyor.
**
BAZI SORULAR:
İçkisiz mekânlar varken, içkili mekânlarda iftar ziyafeti vermek caiz midir?
Kur’an’a, Sünnete, İslam ahlakına göre israf yol açan lüks iftar ziyafetleri caiz midir?
Benim iftarım senin iftarından daha muhteşem oldu havaları Müslüman’a yakışır mı?
Belediyenin iftar çadırının kapısına, bu akşamki iftar on bir kere umreye gitmiş, Zam Zam Tower’in üst katındaki en lüks süit daireden Kâbe’ye bakmış kıymetli maden taciri Hacı Çok Zengin tarafından verilmektedir, duyduk duymadık demeyin ey fakirler gelin gelin levhası koymak caiz midir?
İftar sofrasında beş kişilik yemek yiyerek israf etmek caiz midir?
Bakalım bu sene Ramazanda Diyanet ne gibi işe yarar, dişe dokunur, faydalı, hayatî hizmet ve faaliyetler yapacak?
**
Birine: O zat kimdir, iyi bir kimse midir, kötü müdür gibi sorular yöneltmişsiniz. İsim vererek, kimlik belirterek kimseyi değerlendirmek istemem. İslam’a Kur’an’a Sünnete Şeriata Tasavvufa göre iyiliğin ve kötülüğün açık seçik kesin zahirî ölçütleri (kıstas, kriter) vardır. Onlara vurursunuz, irfan nazarıyla bakar görür ve o adamın kim olduğunu anlarsınız. Bu fakir savcı değilim, hâkim değilim, hele infaz memuru ve cellât hiç değilim.
**
İSTİRHAM: Mazeretimin kabul buyurularak, Ramazanda iftar ziyafetlerine çağrılmamamı en derin hürmetlerimle istirham ediyorum. İnşaallahü Teala oruç tutacağım ama iftarları izninizle evimde yapmak istiyorum.
**
MÜTEVAZI İFTAR YEMEĞİ: Ramazanda on beş kadar liseli ve üniversiteli öğrenciye, Süleymaniye camii karşısındaki Beydağı lokantasında mütevazı (Çorba fasulye pilav salata tatlı iyi çay) iftar yemeği vereceğim. Davetliler abdestli gelecek, ceplerinde namaz takkesi olacak. Önce akşam namazı camide kılınacak, yemek ondan sonra. Tafsilâtını bilahare yazacağım.