Akil baliğ olmak, ya da “70'lik yaşlı kurda 20'lik eş!”
Milliyet'te dün çıkan bir haber: 70'LİK YAŞLI KURDA 20'LİK EŞ! İngiltere'nin gözde çapkınlarından ünlü gece kulübü sahibi Peter Stringfellow, kendisinden tam 41 yaş genç eşiyle kelimenin tam anlamıyla yeniden gençlik yıllarına döndü. 68 yaşındaki Stringfellow ile 27 yaşındaki eşi Kraliyet Balesi'nin eski dansçılarından Bella Wright, bir yandan birbirleriyle aşk tazeleyip bir yandan da denizin ve güneşin tadını çıkarırken objektiflere takıldılar. Stringfellow ile Wright, aralarındaki yaş farkını umursamayan tek çift değil kuşkusuz. Özellikle de gösteri dünyasında. İşte 'aşkın yaşı mı olur' diyen ünlü çiftler.
Bu haberi Üzmez’e uyarlayalım: Türkiye'nin tanınmış isimlerinden, ünlü yazarlarından Hüseyin Üzmez, kendisinden tam 41 yaş genç eşiyle kelimenin tam anlamıyla yeniden gençlik yıllarına döndü.
Burada malum media tamamen ikiyüzlü ve çifte standartlı.. Üzmez davasının sonuna gelinsin, o zaman sonucu hep birlikte göreceğiz.. Hani birileri bu tartışmalara girerken önce kendine bakması gerekir!
Malum media, Üzmez olayına böyle mi yaklaşıyor? Tabii kızın yaşı yukarıdaki örnekte 14 değil 27.. Buradaki fark, kızın akil baliğ olup olmaması ile ilgili. Bir Müslüman için kız akil baliğ olsa da ayrıca ahlakilik ölçüsü vardır..
Hüseyin Üzmez çıktı ve konu yeniden tartışılmaya başladı..
Tartışmanın bir boyutu “Lolita” ile ilgili.. Buna “çocuk pornosu”nu da ekleyebilirsiniz..
Beni asıl ilgilendiren bu konudaki tartışmanın İslâm üzerinden yapılıyor olması..
Bu tartışmalara bir de kasklı tenor katıldı..
Kasklı tenor olayından nasıl laiklere, Atatürkçülere, sanatçılara doğrudan bir pay çıkarılamayacaksa, bir başka olay üzerinden Müslümanlara gönderme yapmak mümkün değildir..
Bakın, İslâm geleneğinde evlenecek kişilerle ilgili 4 kriter vardır.. Akil olmak, baliğ olmak, örfe uygunluk ve sağlık şartı.
Halk arasında “akilbaliğ” diye geçiştiriliyor..
Burada iki şart var; “Akil” olmak, aklı başında, hak ile batılı tefrik edecek düzeyde olmak şartı vardır. Tek başına belli bir yaş ya da biyolojik olgunluğa sahip olmak yeter şart değildir.. Akli ve ruhi olgunluk, ya da zeka yaşı yeterli değilse, yaşı 44 de olsa yeterli değil.. Zeka yaşı yüksek de olsa biyolojik olgunluk da ikinci şarttır.. Bu şartlar yerine gelse bile sağlık şartı vardır. Çünki neslin tereddisine ya da kişinin sağlığı, bulaşıcı hastalıklar açısından bu konu önemli..
Bir diğer şart ise, “örf ve anane”. Kuşkusuz örf ve anane farzı tebdil etmez. Nas ile sabit bir konuda içtihad da olmaz.. Ama mübahata giren bir konuda, sizin ne yaptığınız kadar, insanların bu işten ne anladığı da önemli.. İslâm geleneğindeki genel kabul, insanların öbür dünyada birbirlerine şahit tutulacakları yönünde. Hatta cenaze namazında bile şahidlik vardır.. Mü’minler birbirlerinin velisidirler. Onların duygu ve düşüncelerini dikkate almak, onların rızasını almak şartı aranır.. Yani “ben yaptım oldu” olmaz.. “İstişare” bu anlamda alimlere, bilenlere danışmak; “şûra” ise, yaptığınız işten yarar ya da zarar görecek kişilerle konuşarak onların görüşlerini alma zorunluluğu vardır.. Bu farzdır!
Mesela Çerkezler arasında genel olarak kuzenler kardeş hükmündedir. Evlenmezler. Bu şer’i değil, genel kabul görmüş, örfi bir tutumdur. Yoksa Hz. Ali, Hz. Fatıma ile evlenmedi mi? Bu örfe aykırı bir fiil toplumda fitneye, aile içinde huzursuzluklara yol açabilir.. Onun için ve bu anlamda “örf ve anane“ edille-i şeriyeden kabul edilmiştir.. Bu bir yerde yaşanılan ülkedeki halkın örfü ve hukuk düzeni ile de ilgilidir.. Uluslararası sözleşmelerde bu durum, “genel ahlaka aykırılık” olarak tesbit edilmiştir..
Bugün bu şartlarda, İslâm hukukunun bu seviyede ve somut örnekleri meşrulaştırma ya da mahkûm etme gayreti ile tartışılması beni ciddi olarak yaralıyor. Rahatsız oluyorum!.
Bu tartışmaya Peygamberimiz'in hayatı da konu ediliyor..
Bu bana aşağılık bir komplo gibi geliyor..
Hz. Aişe evlendiğinde akil ve baliğ olduğunu biliyoruz.. O dönemde örfi olarak akil baliğ şartı evlilik için yeterli idi. Hz. Aişe'nin evlilik gerçekleştiğinde 17, 19, hatta 24 yaşında olduğunu söyleyenler de var.
Yine örfte olan, bizde “beşik kertmesi” olarak bilinen bir evlilik şekli var.. Burada birbirine çok yakın iki aile, küçük çocuklarını ileride büyüdüklerinde evlendirmek üzere ahitleşirler. Buna “beşik kertmesi” denir.. Bu gerçek bir evlilik değildir.. Bu aileler arası bir ahitleşme, niyet beyanıdır.. Çocuklar akil ve baliğ hale geldiklerinde, kız isteme ve görme işi gerçekleşmeden taraflara evlilik teklif edilir. Taraflar rıza gösterirse evlilik gerçekleşir..
Beşik kertmesinin daha önceki döneme ilişkin hukuku, 3. şahısların kız ve oğlan için görücü istemeye gitmemesidir. Çünki o beşik kertmesidir.. Onun muhtemel eşi bellidir..
Bana kalırsa, Üzmez bu tartışmayı kesinlikle “İslâm” üzerinden sürdürmemesi gerekir. Özellikle kasklı tenor olayı ile aynı zamanda bu tartışmanın sürdürülmesinin kimseye faydası yok.. Babası emniyetçi tacizci, ya da asker bir tacizcinin nasıl olup da bu işi bu kadar kolay yaptığı önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacak.. İster misiniz onun da Ergenekon'la bağı bulunsun!?. En son hangi proje üzerinde çalışıyordu acaba!.. Birileri Üzmez olayını bu şekilde tartıştırarak sakın yeni irtica senaryoları için konuyu başka mecralara çekmek istiyor olmasın? Hani kanallardaki bu konuya yaklaşımlarına bakıyorum da, kuşkulanıyorum.. Bizim ne yaptığımız kadar, birilerinin bunu nasıl kullandığına da dikkat etmemiz gerekiyor..
Bu tartışmaların bu seviyede sürdürülmesinden rahatsızlık duyuyorum.
Bu işler bu seviyeye geldi ya, birileri siyaset, bürokrasi, iş dünyasından başka örnekler bularak ortalığı daha da kızıştırmaya çalışacaklarından kuşku yok. Aman dikkat!
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.