Doğu’da din iste... Batı’da kin besle!
Bir "atasözü" ile başlayalım... Atalarımız; "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" diyerek; herhangi bir söylem veya eylemin "olabilirlilik" ihtimaline vurgu yapmışlardır... Yani; ortalıkta "söz" veya "olay"la ilgili söylentiler dolaşıyorsa, o söz veya olayın "olma ihtimali" büyüktür... Sen istediğin kadar "yalan" de, istediğin kadar "yok öyle bir şey" de!.. Öyle ya; "ateş" yok ise, "duman" niye çıkıyor?.. "Duman çıkıyor" ise, demek ki "ateş var"dır!..
Bu girizgâhtan sonra, bir "haber"i dikkatlerinize sunmak istiyorum... Malûm; 27 Ekim Pazartesi günü, belki de "Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk" defa; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, Bakanlar Kurulu'na brifing verdi...
TERÖRE KARŞI DİNİN ÖNEMİ!
O brifingte neler konuşulduğunu, "terörle mücadele" için hangi tekliflerin sunulduğunu elbette bilemiyoruz...
Ancak, "Genelkurmay'dan akredite gazeteler"de yayınlanan haberlere bakılırsa, Org. İlker Başbuğ, o brifingte "ezber bozan teklifler" sunmuş!..
Akredite gazetelerin verdiği haberlere göre;
"TSK Hükümet'e karşı, hükümet de Meclis'e karşı sorumludur... Bu, Anayasal bir gerekliliktir" diye söze başlayan Org. Başbuğ;
"Kültürel açılımların sürmesini!.. Kürtçe Televizyon çalışmalarına hız verilmesini!.. Terörün bitirilmesi için her türlü teklifi önyargısız değerlendirmeye hazır olduklarını!.. Barzani ile görüşmeye karşı olmadıklarını..." belirtip, bir teklif daha yapmış;
"Terör örgütüne destek ve dağa çıkmanın önüne geçmede din çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu'daki imam eksiklikleri giderilmeli, imamsız camilere atama yapılmalıdır."
Bunlar, gerçekten de "ezber bozan" teklifler... Özellikle de son teklif, hayli ilginç geldi bana;
"İmamsız camilere atama yapılmalı!"
Nerede?..
"Doğu"da ve "Güneydoğu"da!..
Niçin?..
"Dağa çıkmaları önlemek için!"
Dedim ya, bu "teklif"leri okuyunca; "Bunları asker mi söylüyor!" demekten kendimi alamadım!..
Şaşkınlığım devam ediyordu ki; "akredite gazeteler"de yer alan haberler "Başbakanlık" tarafından yalanlanıp; "Brifingte böyle öneriler yapılmadı!.. Yazılanlar hayâl mahsûlüdür" denildi!..
Ancak; "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" atasözünün doğruluğuna yürekten inanan ben, kendi kendime sordum;
"Brifingte bunlar konuşulmadıysa, bu haberler nereden çıktı?.. Hem de, böylesine ayrıntılı olarak!.. Akredite gazeteler, Genelkurmay'ı zor durumda bırakmak istemeyeceklerine göre, demek oluyor ki; bu konular gündeme geldi!.."
DİN, BİR MAYMUNCUK DEĞİLDİR!
Başbakanlık tarafından "yalanlama" yapılmış olmasına rağmen; hâlâ "ateş olmayan yerden duman tütmeyeceğini" düşündüğümü belirtmek istiyorum...
Bu düşüncemi pekiştiren bir husus da, yalanlamanın Genelkurmay tarafından yapılmaması!.. Bu teklifler yapılmamış olsaydı, Genelkurmay çoktaan açıklama yapar ve haberi veren gazeteleri çoktaan "asker düşmanı" ilân ederdi!..
Böyle bir yalanlama yapılmadığına göre; Org. Başbuğ'un "Doğu ve Güneydoğu'da imamsız cami kalmasın" önerisi üzerinde durmak ve bu önerinin ne kadar "samimi" veya ne kadar "pragmatist" olduğunu sorgulamak istiyorum.
Her şeyden önce şunu söylemek durumundayım:
"Din niyete göre soyulan ve niyete göre yenilen bir muz değildir!.. Ve tabiî; camiler ve imamlar da!"
Şunu da söyleyeyim: Din, kapıları açmada kullanılacak bir "maymuncuk" da değildir!..
Tamam; "Terör örgütüne desteği ve gençlerin dağa çıkmasını önlemek" için, Doğu ve Güneydoğu'da "din, cami ve imamları kullanacaksın!" da, Güney, Kuzey veya Batı'da ne yapacaksın?..
"Din, Doğu ve Güneydoğu'da gereklidir" de, Batı'da "vicdanlara hapsedilecek bir gereç" midir?..
BİR GÜNDE YAŞANAN 3 OLAY
Bu soruyu özellikle soruyorum... Çünkü; 29 Ekim'de gerçekleşen "Cumhuriyet'in 85. yılı törenleri"nde yaşanan 3 olay; "Doğu'da din" isteyenlerin, "Batı'da kin" dolu davrandıklarını gözler önüne serdi.
Buyurun, o "üç olay"a bakalım:
- 1) Niğde'de dün gerçekleştirilen Cumhuriyet kutlamaları töreninde büyük bir rezalet yaşandı... Hükümet Meydanı'nda esnafın il protokolü önünden geçiş yaptığı sırada bir sürücü kursuna ait 3 araç Zeynep Şahin, Emine Şahin ve Neslihan Şahin adlı başörtülü hanımlar tarafından kullanılıyor diye ‘Başörtüsü ile protokolün önünden geçemezsiniz’ denilerek konvoydan çıkarıldı.
- 2) Ayvalık'taki "Cumhuriyet Bayramı" töreninde Garnizon Komutanı Albay Gürsel Işık, düzenlenen yarışmada dereceye girerek kürsüye çıkan öğrencilerden lise mezunu Nuriye Memiş'i görünce; "Bu ne rezalet!" diyerek "Başörtülü" öğrenciye ödül vermeyi reddetti... CHP'li belediye yetkilileri de bu tavra alkış tuttu.
- 3) Manisa Belediye Başkanı Bülent Kır, başörtülü avukat eşi Selma Kır ile resepsiyona gelince Manisa Birinci Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı ile İl Jandarma Alay Komutanlığı'ndan Cumhuriyet balosuna katılan üst düzey rütbeliler, eşleri ile birlikte salonu aşamalı bir şekilde terk ettiler. 1. Er Eğitim Tugay Komutanı Tuğeneral Naim Babüroğlu ile birlikte İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Mürsel Şahin ve 1. Er Eğitim Tugay Komutanı ile İl Jandarma Alay Komutanlığı'ndan oluşan 15 kişilik grup, saat 19.55'te salona Belediye Başkanı Bülent Kır'ın başörtülü eşi Av. Selma Kır ile birlikte girince birbirinin yüzlerine bakan askeri erkânda hareket görüldü... Önce alt kademedeki albay, yarbay ve binbaşı seviyesinde askeri erkân eşleri ile birlikte kapıdan ayrılırken, daha sonra da komutanlar salonu terk etti!
CUMHUR’DAN KAÇARAK CUMHURİYET KORUNMAZ!
İşte bu "3 olay" yüzündendir ki; Org. İlker Başbuğ'un önerilerini pek "samimi" bulmadım... Her şeyden önce; "Din, cami ve imam" kavramına "lazım olduğu yerde kullanılacak bir malzeme" gözüyle baktığı için samimi bulmadım...
Çünkü; din, bir "yaşam biçimi"dir!.. "Terörü engelleme"de "kullanılan" ve fakat "Balo'da yasaklanan" bir aygıt değil!..
Bir yandan "Doğu'ya din lâzım" deyip, öte yandan da, o dinin mensuplarına karşı "kin" duyar gibi davranmak ve "inançları gereği örtünen hanımlar"dan, sanki "öcü"lermiş, sanki "cüzzamlı"larmış gibi kaçmak, sorarım size; neye ve kime hizmet eder?..
Söyleyin Allah aşkına;
"Cumhur"dan kaçarak, hiç "Cumhuriyet"e sahip çıkılır mı?.. Cumhur'dan kaça kaça "Anadolu"dan uzaklaştığınızı, "sosyete semtlerine sıkışıp kaldığınızı" görmüyor musunuz?..
Manisa Belediye Başkanı Bülent Kır; çok, çok, çok doğru söylemiş;
"Manisa Valisi Sayın Celalettin Güvenç tarafından düzenlenen baloya, eşli davet edildim. Dolayısıyla baloya ben de eşimle birlikte katıldım. Bu ilk defa olan bir şey değil. Bu tür resepsiyonlara eşimle birlikte katılmaya özen gösteriyorum. Bundan sonra da eşimle birlikte katılacağım. Böyle bir davete tek başıma gitmenin davet sahibine karşı uygun olmayacağını düşünüyorum.
O gün orada yaşanan olay, bizim dışımızda geçekleşmiştir. Bu problem, bizim sorunumuz değildir. Benim bir eşim var. Eşim, evlendiğimde de başörtülüydü... Ve ben, bundan sonraki resepsiyonlara da farklı bir eş ile gidecek değilim? Bu konudaki bu önyargının artık kırılması gerekmektedir. Herkesin bir başkasının kılık kıyafetine, inançlarına saygı göstermesi gerekmektedir."
Benim anlayamadığım şu:
"Başkan'ın başörtülü eşi" ile aynı ortamda olmamak için salonu terk eden komutanlar, "Cumhuriyet törenleri"nin sabahki faslında, acaba "kime selâm durduklarını" biliyorlar mı?..
Evet, kime selâm durdular?.. “Resmi geçit” törenine kimler katıldı?..
O SELÂM DURDUKLARI KİM?
Şu hâle bakın;
İzmir’de olduğu gibi; Garnizon Komutanı’nın önünden “İşçi Partililer” geçiyor, Tuncay Özkan’ın kurduğu “Biz Kaç Kişiyiz Platformu” üyeleri geçiyor, “Cumhuriyet Okurları Kulübü” geçiyor ve Garnizon Komutanı bunlar geçerken “selâm” duruyor!..
Oysa, o resmî geçide katılan “oluşum”ların hemen hepsinin tepesinde “Ergenekon Terör Örgütü”nden sanık veya tutuklu yöneticiler var!..
Komutan, onları görünce; “Aaa bu ne rezalet!.. Ben bunlara selâm vermem” demiyor...
“Selâm durmaya” devam ediyor!..
Ama Manisa’da!.. Ama Ayvalık’ta!.. Ama Niğde’de, başörtülü hanımlara karşı neredeyse “terörist” muamelesi yapılıyor!..
Sonra da kalkılıp; “Din, çok önemli bir yere sahiptir” deniliyor ki; ben, işte bu sözün “samimiyet”inden kuşkuluyum!..
Hele de, “İzmir’deki selâm durma” ve “esas duruş fotoğrafı”ndan sonra!..
NE İDÜĞÜ BELİRSİZ BİR ADAM!
İzmir’de Garnizon Komutanı, “Ergenekon Terör Örgütü Sempatizanları”na karşı selâm dururken, biliyorsunuz Tuğgeneral Ferhat Özgen’in “Ergenekon Terör Örgütü sanığı Durmuş Ali Özoğlu” önünde “esas duruş”a geçtiğini gösteren fotoğrafı dün yayınlamıştık!..
Şimdi sormak hakkım değil mi;
“Terör örgütü sanıkları”na karşı böylesine “sempati” duyan ve “ne idüğü belirsiz” adamlar önünde “Hazırol”a geçen komutanlar, acaba “başörtülü”lere karşı, niye “kin” derecesinde öfke duyuyor!..
Daha açık soralım:
“Doğu’da din, Batı’da kin” niye?!?
=================
Karanlık ilişkiler!
Önceki gün, “32. Gün”de yine Tuncay Güney vardı... Tuncay Güney; bir dönem Türkiye’de yaşamış, şu anda “Ergenekon Terör Örgütü tutuklusu olan bir polis müdürü”nden gördüğü “işkence” dolayısıyla ABD’ye gitmiş, orada “din” değiştirip “Musevi” olmuş bir vatandaş!..
Her nasıl olmuşsa olmuş; Türkiye’de ne kadar “kirli iş ve kirli ilişki” varsa, Tuncay Güney’in hepsinden haberi var...
Meselâ; benim ve birçok gazetecinin “ilk defa” gördüğü Hüseyin Karanlık diye bir adam vardı aynı programda... Tuncay Güney, Aydınlık’ın Genel Yayın Yönetmeni olan işte bu Karanlık’ın “çok karanlık işler” çevirdiğini iddia etti...
Hüseyin Karanlık, bir ara itiraz edecek gibi olunca; öyle “isim”ler ve öyle “adres”ler sıraladı ki; hani neredeyse “Hüseyin Karanlık’ın donunun rengi”ni de söyleyecek sandım!..
Diyorlar ki; “Ergenekon nasıl bir örgüt?.. Birbirleriyle ortak noktası olmayan insanlar örgüt kurabilir mi?”
Doğrusu, Tuncay Güney’in söylediklerini dinleyince; Perinçek ve Aydınlık’la ilgili “Karanlık” noktaları nasıl bilebildiğini çok merak ettim... Demek oluyor ki; “kapalı kapılar” ardında, “çok gizli” işler dönüyor!..