Dehşet dengesi
Her yerden saldırıyorlar. Bugün dövizden vurmaya çalışanlar, yarın İran’a yaptıkları gibi nükleer santralden yola çıkarak vurmaya çalışabilirler..
Türkiye’nin nükleer santrale de, nükleer bombaya da, nükleer teknolojiye de sahip olmasını istemezler. “Hayır” diyen bir Türkiye istemiyorlar. “Oltayı yutan balık” olmamızı istiyorlar ki, onların gözünde “Hasta adam” olarak kalalım. BOP’a “evet” diyelim ve “batının ucuz asker deposu”, sıçrama tahtası, tarlası olalım. Onun için, CHP diyorlar, HDP diyorlar, İyi Parti diyorlar, “İnce” diyorlar.
Bugün bu konuyu yazayım dedim.
Dedem 1. Dünya savaşında askerdi, babam 2. Dünya savaşı yıllarında askerdi. Ben 3. Dünya savaşı olan soğuk savaş döneminde askerlik yaptım. Kim bilir, belki benim çocuklarım, yeni bir dünya savaşının şahidi olacaktır. Eğer bugün bu savaş patlamamışsa, bu dehşet dengesindendir. Böyle bir savaşın galibi olmayacağındandır.
Geçtiğimiz günlerde Akkuyu Nükleer santralinin temelleri atıldı. Biz daha nükleer santralle yeni tanışıyoruz. İsrail, Bulgaristan, Ermenistan, dört bir yanımızda bu santraller var. Artık cep nükleer santralleri yapılıyor. Nükleer denizaltılar bu teknikle çalışıyor. Uçak gemileri de.
Türkiye’deki nükleer santral konusunda çevrecilerin pek sesi çıkmıyor. Ama bu ileride çıkmayacağı anlamına gelmiyor. Aslında nükleer santral konusu tek başına çok fazla önemli değil. Nükleer santralle beraber başka bir süreç başlayacak. Mesela uranyum zenginleştireceksiniz bir adım sonra. Bu vesile ile nükleer teknoloji ile tanışacaksınız.. Ardından kirlenmiş uranyumların stok sorunu çıkacak. Zaten bu “atık” dönüştürülünce de “atom bombası”na sahip olmuş oluyorsunuz.
Söz konusu olan savaş tehdidi ise, kimyasal silahlar, biyolojik silahlar, elektro manyetik silahlar, siber silahlar çok daha tehlikeli olabilir. Üstelik çok daha kolay ve kimsenin de farkına varmayacağı bir şekilde bu silahlar üretilebilir.
Bu arada biz kendi radyo izotoplarımızı kendimiz ürettiğimizi de belirtelim. Mikro reaktörlerimiz de var. Hatta “Milli Data Merkezimiz” olduğunda, bunun süper bilgisayarının da yer altındaki mikro nükleer santralden üretilmesi gerekecek.. Bilmem biliyor musunuz, ABD uzun süre, riskli nükleer atıkları uzun süre Türkiye’de stokladı. Bu stoklar hâlâ buralarda bir yerlerde olmalı. Biliyorsunuz ABD’nin nükleer başlıklı füzelerinin Sinop’a yerleştirildiğini Domuzlar Körfezi çıkarması sırasında öğrendik. ABD’nin Akdeniz’deki 6. Filosu’ndaki Polaris grubu denizaltılarındaki nükleer başlıklarının infilak gücünün, 2. Dünya savaşındaki toplam infilak gücünden daha fazla olduğunu biliyor musunuz?
Bu konu ile ilgilenen herkesin bugünlerde Zulfikar Ali Butto’nun hayatını okuması gerekir. Amerika, Rusya, Hindistan, Çin, Fransa, İngiltere, herkes vardı o işin içinde. Ben 1978’de, Ziya-ül Hak’ın darbesinden hemen sonra Butto’nun nükleer timi ile tanıştım.
Zülfikar Ali Butto (5 Ocak 1928 - 4 Nisan 1979) 1971 - 1973 yılları arasında Pakistan cumhurbaşkanı oldu. 1973-1977 yılları arasında da başbakanlık yaptı. Pakistan Halk Partisi›nin kurucusuydu.. 1977 yılında General Ziya ül Hak tarafından yapılan askeri darbe sonucunda devrildi.
Türkiye’nin Kuzey sınırında Rusya var. Hem nükleer santral var, hem nükleer silah. Rusya’nın nükleer enerji ile çalışan gemileri var. Nükleer santral güneyde İsrail hariç, her yerde var. İsrail’de atom başlığı da var. Aslında bizde de var nükleer silah. İncirlik’te ABD’nin onlarca nükleer başlıklı füzesi olduğu iddia ediliyor.
Kongre’ye bağlı Araştırma Servisi’nde görevli nükleer politika uzmanı Amy Woolf, İncirlik’te 50 adet B61 modeli termonükleer silah bulunduğunu söylemişti. Ve devam etmişti: “Toplamda Avrupa’nın çeşitli kentlerinde saklı 200 kadar B61 var. Bu silahlar yalnızca caydırıcı etkiye sahip değil, aynı zamanda NATO üyelerini de birbirine kenetleyen bir öneme sahip.”
İsrail “Popeye Turba füzeleri”ni Hind okyanusunda denemişti. Aradan 18 yıl geçti. Kimsenin “gık”ı çıkmadı. Sözkonusu İsrail olunca birileri susmayı tercih ediyor.
Nükleer silahların ilki ABD tarafından Japonya üzerinde kullanıldı. 1945 yılında yaşanan bu nükleer trajedinin ardından Soğuk Savaş başladı. Caydırı amaçlı Sınırlı Nükleer Güç kullanımı için ABD, “Barış için Atom” projesi Küba Krizi ile Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkeleri nükleer bir savaşın eşiğine getirdi. Sinop’taki başlıklarla Küba’daki ABD ve Rus nükleer silahları takas edildi. 1968 yılında “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” imzaya açıldı. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın 4. maddesi ile antlaşmaya taraf ülkeler olarak nükleer silaha sahip olmamak yönünde kesin bir taahhüt altına girmiş olan ülkelerin, barışçıl amaçlı kullanımlar için nükleer teknolojiye sahip olmalarını ve geliştirmelerini engelleyecek unsurları ortadan kaldırmayı öngörmektedir. “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması”nı 1969 yılında imzalayıp 1980 yılında onaylayarak “Nükleer Silaha Sahip Olmayan Devlet” statüsü ile andlaşmaya taraf ülke konumuna geldiğinden dolayı biz de nükleer silaha sahip olmayacaktık. Ama İsrail taraf olmadığı için olabilecekti. Pakistan, İran gibi Müslüman ülkeler nükleer silaha sahip olmamalıydı. İlginçtir, andlaşmaya göre “müttefiklik ilişkisi sonucu başka ülkelere ait nükleer silahların, nükleer silaha sahip olmayan devletlerin topraklarına konuşlandırılmasını engelleyici bir hüküm bulunmamaktadır.” Bu boşluktan yararlanan ABD 1959 yılında Roma’da yapılan NATO devlet başkanları zirvesi sırasında bazı ittifak üyesi ülkelerde nükleer silahlar konuşlandırılması için bu çerçevede öncelikle Türkiye ve İtalya’ya nükleer silahlar yerleştirilmiştir. Mesela biz, atom felaketini en üst seviyede yaşayan Japonya ile 2. bir nükleer santral yapacağız. Türkiye enerji olarak %75 oranında dışa bağlı ve bütçede en büyük yük de bu alanla ilgili. Bunu görmemiz gerekiyor.
ABD ve Rusya’nın elinde kaç atom başlığı bulunduğunu bilmiyoruz.Üçüncü sırada ise 300 nükleer başlıkla Fransa var. Fransa’yı 250 nükleer başlıkla Çin ve 215›le İngiltere izliyor. Pakistan›ın 100 ila 120 arasında, Hindistan›ın ise 90 ile 110 arasında nükleer savaş başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor. Ardından 80 nükleer başlıkla İsrail geliyor. Independent gazetesinin Statista’nın yayınladığı istatistiklerden derlediği bilgilere göre Rusya 7 bin 500 nükleer başlıkla listenin en başında. Rusya’yı 7 bin nükleer başlıkla ABD izliyor. Kuzey Kore’de en az 10 nükleer başlık olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamın 60 olduğunu söyleyenler de var. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Colin Powell’a göre İsrail›in sahip olduğu nükleer başlık sayısı tahmin edilenden iki kat fazla. Bu rakam 200 civarında olabilir. 2011 yılı resmi verilerine göre, dünyada halen 30 ülkede 438 nükleer santral reaktörü enerji üretiminde kullanılırken, 42 nükleer santral inşa aşamasında bulunuyor. Bu teknolojiye sahip ülkeler, potansiyel olarak atom bombası yapabilirler. Zaten artık endüstride ve tıbbi ihtiyaç olarak kamu ve özel sektör tarafından radyoizotop üretimi devam etmektedir. ABD ve Rusya dışındaki ülkelerin sahip oldukları nükleer başlıkların dünyadaki toplamı ABD’nin sahip olduğu başlığın dörtte biri bile değil.
Hemen şunu da ifade edelim. Bugün sivil alanda 14 AB ülkesinde toplam 126 nükleer reaktör bulunmaktadır. İlk 5 sırada, sırası ile Fransa, İngiltere, İsveç, Almanya ve Belçika gelmektedir. AB ülkelerindeki nükleer santrallerin yaklaşık yarısı tek başına Fransa’da bulunmaktadır.
Dünya 5’ten büyüktür. Sahi İsrail için serbest olan niçin Türkiye, İran, Mısır için yasak olsun ki! Hem daha atom bombasını değil, nükleer enerjiyi konuşuyoruz. Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.