“Ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi”
Ağlamak, Resûller Resûlü Efendimiz’in, vefat eden oğlu İbrahim için döktüğü mübarek gözyaşlarıdır…
Allah’tan kuluna bir hediyedir ağlamak. Müminin gözlerinden seccadeye dökülen birkaç damla yaştır. Bizden evvel giden ahbaba ağıt ve hüzündür. Cehenneme giden yolun ateşini söndüren su’dur. Sözün bitip gözlerin dile geldiği vakittir…
Mârifet işidir ağlamak. Mârifetullah’a sahip olanlar, yâni Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilenler ağlamanın ecrini görebilirler ancak.
Ağlamak, Yakub’un gözlerinden akan Yusuf’tur. Yusuf da babası Yakub’dan uzak kaldığı için o kadar ağladı ki, zindandakiler: “Ey Yusuf! Ya geceleri ağla gündüzleri sus veya gündüzleri ağla geceleri sus!” dediler.
BÜTÜN PEYGAMBERLER AĞLAMIŞTIR
Bütün peygamberler ağlamıştır. Ağlamayan câhil ve kalbi kirlidir. İmam-ı Gazâli, Kalplerin Keşfi’nde “Ağlamayan aldanmıştır, ağlarken riyâ yapıyorsa o da aldanmıştır” diyor.
Yaratılmışların en şereflisi insan nasıl ağlamaz? Sahabeler az güler, çok ağlarlardı. Ağlamak, hazret-i insanın vasfı. “Allah’ım, ağlamayan gözlerden sana sığınırım” diye niyaz edenlerden olmak gerek.
HER YÜREK AĞLAYAMAZ
Her yürek ağlayamaz; ağlamak meziyettir. Ağlayabiliyorsak kurtuluruz.
Ağlamasını bilen için gözyaşı şifadır. Mânevî hastalıklarımızın iyileşmesi, dualarımızın yerine ulaşması için ağlayalım. Allah korkusuyla dökülen gözyaşı makbuldür, rahmettir bilene. Hz. Mevlânâ, Mesnevî’sinde (cilt:2) ağlamanın bedelini şöyle hikâye eder:
“Dadı ve annenin çocuk ne zaman ağlayacak diye bahaneler aradığı gibi Allah’da, insanlar ağlasın da süt meydana gelsin diye ağlamayı yarattı. Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar? Bir günlük çocuk bile bu hakikati bilir. Ağlayayım da esirgeyen dadı gelip yetişsin ister. Dadılar dadısı da insan ağlamadıkça sebepsiz bedava sütü pek az verir. Bu yüzden insan, ‘çok ağlayın’ gerçeğine kulak verdi. (…) Allah, yoldan çıkan kavimlerin gözyaşlarına acıdı. Onlar nedamet gösterip ağlayınca kurtuldular. (…)Yunus Peygamberin kavmi gözyaşı ile musibetten kurtulmuş. (…) Hz. Yakup ağlamasının sonunda Yusuf’a kavuştu.”
AĞLAMAYI UNUTMASAYDI MÜSLÜMANLAR…
Müslümanlar birbiriyle savaşıyor. Her yerde acı, kan ve zulüm. Allah’ı ve Resûlünü unuttular da ondan. Gözyaşının kudretli birleştiriciliğini anlayabilseydi, ağlamayı unutmasaydı Müslümanlar birbirlerini öldürürler miydi?
Niye öldürüyorsunuz da hiç ağlamıyorsunuz sordular mı birbirlerine? Ağlamak için kalp gerek, vicdan gerek. Gözünüz ağlasın, kalbiniz ağlasın…
Ey birbirini katleden biz Müslümanlar! Peygamber Efendimiz’in, ümmeti için döktüğü gözyaşlarına hürmeten çokça ağlayalım! Bizi ancak ağlamak kurtarır. Ağlamayı ibadet sayan bir medeniyetin mensubuyuz.
Birbirimizi katletmenin, kâfire muhtaç olmanın utancından Kâbe’ye yüzümüzü dayayıp, Efendimiz aleyhisselâtüvesselâm’ın mübarek kabrine diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlayalım. Dirlik ve birliği sağlamanın en güçlü tâlimi gözyaşı dökmektir.
Katliamlarımızı gözyaşlarımızla temizleyemiyorsak akıbetimiz helâk olan kavimler gibi olacak. Gözyaşı, musibetlerden kurtulmanın şartlarından biridir. Gözyaşlarıyla ıslanmış ümmet olmak gerek yeniden!
Kardeşini düşman bilen kalplerimizin fitneden arınması için, komşumuzun gördüğü zulüm için hep birlikte ağlayalım.
“Ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi” diyor üstad Necip Fâzıl.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.