Bekleyen Frankfurt Notları
Frankfurt Kitap Fuarının üzerinden epey zaman geçti. Dönünce bir hayli yazdım ama üç notum vardı ki, gündemin ses hızıyla değişmesi ve MÜSİAD fuarının devreye girmesi sebebiyle yazamamıştım.
Türkiye’den fuara katılan davetlilerin büyük bölümü, Kültür Bakanlığı'nın herhangi bir yetkilisini bulamadığı için sabah fuar açılınca ister istemez İstanbul Ticaret Odası’nın standına uğruyor, buluşacağı ve görüşeceği arkadaşı varsa, onunla buluşup fuarı geziyordu.
Bir sabah yine herkes gibi İTO’nun standına uğrayıp, yön ve saat belirleyerek gezmeye çıkacaktık ki, Türkçe konuşan bir adam gelip, ortalık yere bir laf etti. “Alt katta Kuzey Irak’tan katılan yayınevinde Kürdistan haritası asılı ama neredeyse Türkiye’nin dörtte üçünü içine almış, akşama doğru saat 17’de haritayı yırtmaya gelecekler” diyordu. Bu haberin geldiğinde saat henüz öğle saat 11.30 civarıydı.
Kimi endişeyle baktı, kimi inanmadı, kimi de inanarak alt kattaki ilgili standa ziyarete gidip, haritayı gördü. Bu meraklıların başında elbet ben de geliyordum. Hemen oraya intikal ettik, bir baktık ki, Kürdistan haritasının dışında kalan dört vilayet vardı. Kırıkkale, Yozgat ve Kırşehir, bir de Hatay.” Bu dört vilayetin dışında her yer Kürdistan haritasındaydı.
Bu arada “yırtılacak haberini” getireni de takip etmeyi ihmal etmedik. Adam nerede Türkçe bir yazı görse oraya dalıyor ve aynı haberi veriyordu. Belli ki, ortalıkta bir tezgâh vardı. Arkadaşlarla birbirimizi uyarıp, kimsenin dolmuşa gelmemesini, bu işin içinde büyük bir pislik döndüğünü konuşup işimize baktık.
Tabii akşam 17 sularında hadisenin meydana geleceği alandaydık. Birileri bağırıyor, çağırıyor, haritayı yırtmaya çalışıyor ama nedense bağırıp çağıranlar, birbirlerine herhangi bir güç kullanmıyordu. Sanki şakalaşıyor gibiydiler. Elinde haritayı tutan adam seyircilere dönüp; “Ne duruyorsunuz, yırtın şu haritayı, niye bakıyorsunuz” diye bağırınca, seyircilerden biri de “Harita senin elinde sen yırtsana” diye seslendi ve tabii oyun bozuldu.
Alanda bulunan vatandaşlarımız sağduyulu davranıp, Ergenekoncuların tezgâhına düşmediler. Meğer terör örgütü üyeliğinden yargılanan Perinçek adındaki şahsın Almanya’da yaşayan adamlarıymış. Onları tanıyan birkaç kişi öyle bilgi verdi. Tabii bu bilgiyi verenlerin de daha sonra onlarla birlikte fuarı terk ettiklerini görenler olmuş.
Bir başka notum da şu. Bir akşam otelin lobisinde oturuyoruz, kalabalık bir gurubuz ama kimse kimseyle pek tanışmıyor, tanışmadan ortalık sohbetleri sürüp gidiyor. Oturanlardan birini tanıyan eli kameralı bir adam gelip kendisini boş koltuğa bıraktıktan sonra tanıdığına dönerek; “İş mi bu ya, İstanbul’dan fırça yedik” diye dert yandı.
Arkadaşı “Hayrola” diye sordu: Eli kameralı adam cevap verdi: “İstanbul’dan arıyorlar, diyorlar ki, ‘Fuardan hükümetin işine yarayacak haber ve görüntü geçmeyin, biz burada zor durumda kalıyoruz, haberi yayınlayamıyoruz” diyorlar. Ben ne yapayım abi, aleyhte görüntü var da çekmiyor muyum, haber var da yazmıyor muyum?”
Bunları işitenler önce bir sus pus oldular, sonra hiçbir şey yokmuş gibi herkes kendi mevzuuna döndü. Eli kameralı adam da pot kırdığını anladı fakat iş işten geçmişti. Şimdi aklınıza bu adamın, “Hangi medya kuruluşuna ait olduğu” geldi değil mi? Belli değil mi?
Üçüncü bekleyen notumda İstanbul dönüşüne ait. THY uçağına biniyoruz. Uçak görevlileri yolculara ulusal gazeteleri dağıtıyor, insanlar da okumak istediği gazeteleri alarak yerine geçiyor ve kemerlerini bağlayarak, gazetelerini okumaya başlıyorlar.
Benim arka koltuğumda da Cemal Uşşak oturuyordu. Bir müddet sonra Cemal Uşşak omzuma dokundu ve Reha Muhtar adındaki kişinin o günkü yazısını gösterdi. İlgili kişi; kendi yazdığı gazete başta olmak üzere, Doğan medyası ve diğer kartelci gazetelerin, THY yurtdışı seferlerinde dağıtılmadığını yazıyordu.
Yazıyı hostesler de gördü, pilot da gördü. “Dağıtılmıyor” diye yazılan bütün gazeteler yolcuların elindeydi. Ama yazıyı yazan malum şahıs olunca normal karşılandı. Çünkü bu şahıs, araba bagajına kilitlenen bir kişiye; “İçeride ne görüyordunuz” diye sorup haber sunan biriymiş ve bu yazısı da normalmiş. Türkiye’ye dönünceye kadar epey bir komedi malzemesi oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.