M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Kendisini hiç övmezdi

Kendisini hiç övmezdi

Kendisini yakından tanıdığım o zat gerçekten vasıflı bir Müslümandı, fazilet sahibi bir insandı. Uzun yıllar ona mülazemet ettim, bir kere bile kendisini övdüğünü duymadım. Mevla garik-i rahmet eyleye.

***

O kişinin ilmi, kültürü vardı ama yeterli irfanı yoktu.  Kendine iman etmişti. Beğenmediği kimselere eşek muamelesi yapardı.  Adaleti ve insafı yoktu. Allah taksiratını afvetsin.

***

1950’li yıllarda, merhum Üstad Hasan Basri Çantay’ın, Beyazıt Derin Kuyu sokağındaki mütevazı evi bir şûra meclisi gibiydi. Müslümanların dertleri, meseleleri orada müzakere edilirdi.  Ankara’da on kişilik bir grup, aylık bir dergi çıkartmaya karar vermiştik ama sermayemiz yoktu.  Muallim Mahir İz beye yazmıştım. O,  hazine avukatı Ahmet Vehbi Çıkrıkçıoğlu’na yönlendirmişti.  Hasan Basri Çantay’ın evinde bir gece toplanmıştık. İslam mecmuasının sermayesini (on bin lira) o gece karz-ı hasen olarak temin etmiştik.  Mecmua çıkınca, ilk önce biz kurucular abone olmuştuk.

***

O geceki toplantıda,  o zaman Hukuk Fakültesinde okuyan Kadir Mısıroğlu da vardı.

***

İslam mecmuasının sekreterliğini, ücret almamak şartıyla bendeniz deruhde etmiştim. Ankarada bir yerde sekreter olarak çalışıyor,  o para ile geçiniyordum. Sonra işi bırakmak zorunda kaldım. Kalacak yer, yemek parası ve biraz da cep harçlığı bulamazsam, dergi çıkmayacaktı. İki ay kadar az bir ücret almak zorunda kaldım. Sonra birisi o paraların makbuzlarını bulmuş, bir kitaba basmış. Neymiş, Şevket Eygi para karşılığında çalışıyormuş, paracı imiş... Hakkım haram olsun!

***

1960’lar. Haftalık Yeni İstiklal gazetesini çıkartıyorum.  Saf zavallı bir Müslüman vardı, her hafta bir miktar gazete alıp sokaklarda meydanlarda cami kapılarında satar, hem hizmet eder, hem üç beş kuruş ekmek parası kazanırdı. Onu birkaç hafta (belki birkaç ay) göremedik.

Bir akşam kapı çalındı, açtık o gelmiş. Yahu nerelerdeydin sorumuza, ağabey Eminönünde gazete satarken beni yakaladılar, Emniyete götürdüler, sonra adliyeye, tutuklandım, bugün tahliye ettiler, size geldim... Yanımda part time gelip giden bir lise öğrencisi vardı. O gün harçlık vermiştim. Bendeniz hapisten yeni çıkan zavallıya 15 lira verdim. Yanımdaki lise çocuğu gencin gözleri yaşarmıştı. Zaman geçti, ona, hatırımda kaldığına göre 75 lira vermiştim. Çıkardı, 25 lirasını hapisten yeni tahliye olmuş o zavallıya verdi, beni geride bıraktı... Şimdiki genç kuşaklar, yakın tarihlerde Müslümanların neler çektiklerini bilmezler. Evinde çay sohbeti yapıp dinî kitap okumak bile suçtu. Geceleyin böyle sohbetler basılır, namaz takkesi, tesbih, cüppe, seccade, din kitabı, Risale-i Nurlar, hattâ Kur’an-ı Kerimler suç aleti olarak, müsadere edilir, Müslümanlar polise, oradan adliyeye götürülür ve tutuklanırdı.

***

Bulgaristanlı Ahmed Davudoğlu hocaefendi, önce Şumnu Nüvvab lisesinde, sonra Ezher’de okumuş mücahid bir Ehl-i Sünnet alimi idi. Şeyhülislam Mustafa Sabrilerin, Düzceli Muhammed Zahid el-Kevserîlerin yolundan giderdi.  Zalim Bulgar rejimi onu zindana atmış, idam cezasıyla muhakeme edilmiş, hoca canını zor kurtarmıştı. Türkiyeye döndükten sonra da, başı dertten kurtulmadı. Konyada yaptığı bir konuşma dolayısıyla ağır ceza mahkemesine verilmiş, zindana atılmıştı.  “Dinî Tâmir Dâvasında Din Tahripçileri” adlı kitabını her Ehl-i Sünnet Müslümanı okumalıdır.  Bu tavsiyeyi, kitap satmak için yaptığımı zannedenler almasınlar. (Bedir Yayınevi.)

***

Bazı Müslüman pabucu büyüklere:  Müslüman halkı ve gençliği ilim ve irfan nurlarıyla aydınlatmadığınız, uyarmadığınız, bilgilendirmediğiniz, onlara (her Müslümanın öğrenip bilmesi farz olan) ilmihal bilgilerini öğretmediğiniz, Ehl-i Sünneti savunmadığınız için vebaliniz çok büyüktür.

***

Zavallı köpek yavrusunun dört ayağını ve kuyruğunu kesmişler, ormana atmışlar, Hayvan bulundu, yaraları sarıldı ama yaşamadı. Bu canavarlığı bir kepçe işçisinin üzerine attılar, kimse buna inanmadı. Bunu yapan veya yapanlar insan olamaz. Asıl suçlu onlar değildir; devlettir, eğitim sistemidir, toplumdur, ailelerdir.  Vahşet olur ama bu kadarı da olmaz. Gün gelir başımıza taş yağar, sille inerse kimse şaşmasın.

***

Taksim civarındaki Talimhane semti, geceleyin uluslararası açık hava umumhanesine dönüyor, çeşitli ülkelerden gelen karılar serbestçe satılıyormuş. Çağdaşlığın, uygarlığın, hoşgörünün, ilericiliğin bu kadarı fazla olmuyor mu?

***

O Müslümanın bir elinde yağ, bir elinde bal, gel keyfim gel, yan gelmiş yatıyor.  Yurt içinde ve yurt dışında, İslam aleminde üzülüp ağlanacak bunca kötülük, facia ve zulüm varken hiç umurunda değil. Ne katı kalpli, vicdansız bir Müslümandır o.

***

İçki kadehi elinde kalakaldı... Firavun gibi tıkınırken lokmalar boğazında dizildi... Bir fahişe ile cilveleşirken ansızın neye uğradığını şaşırdı...  Biriktirdiği haram paralar özel gizli kasalarda kilitli kaldı... Gök başına yıkıldı, yer ayaklarının altında göçtü... Korumaları onun imdadına yetişemedi... Gökten kavuran bir duman indi... Mamureler harabeye döndü... Ben diyecekti, b dedi, sonuna getiremedi...  Nükleer melhame-i kübra onu şiddetle vurdu, yere attı.

***

Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke nebat

Mütevazı olanı  Rahmet-i  Rahman  büyütür.

***

Sultan Kanunî Süleyman aleyhirrahmeti velgufran Hanın dünyevî saltanatı sona erdi ama mimarbaşı Sinan’ın saltanatı devam ediyor.

***

Günümüzde beş vakit namazın, Ramazan orucunun, zekatın farz olmadığını,  bunların tarihsel olduğunu iddia eden kişi, zaruriyat-ı diniyeyi inkar ettiği için dinden çıkar.

***

Camilere gidip ciyak ciyak yaygara kopartarak eşitlik istiyoruz,  erkeklerle birlikte ön safta imamın ardında saf tutmak istiyoruz diye ortalığı velveleye veren kadınların arkasında hangi derin güçler vardır?

***

Sabah namazlarında İstanbul camilerini dolaşınız. Bir tek siyasal İslamcı, bir tek İmam-Hatip, İlahiyat öğrencisi görürseniz lütfen haber veriniz. Bu mübarekler, mübarek fecir vakitlerinde neredeler, camilerde hiç görünmüyorlar.

***

Vazifeli melekler, kendi lisanlarıyla mü’minleri salaha ve felaha çağırıyorlar ama kulakları tıkalı olanlar bunları hiç duymuyor.

***

Adam uyuyordu, uykusu çok derindi. Bağırdık çağırdık, omuzundan tutup silkeledik, uyanmadı. Birimiz avucuna iki altın sikke koydu, kulağının dibinde bunları şıngırdattı. Herif hemen uyandı, doğruldu, gözleri fincan gibi açıldı, paralar nerde, altınlar nerede diye bağırdı.

***

Zenginlere: Ziyafet sofralarınıza mutlaka temiz bir fakir çağırınız. Fakirsiz ziyafet sofrasında hayır yoktur.

***

Lütfen lütfen lütfen... Ekselans hapşırdı, bu, gerçekten şahane tarihî bir hapşırış idi, böyle sultanî hapşırış bin senede bir görülür edebiyatını bırakınız...

***

Lafı bırak, iyi bir Müslüman olduğunu işinle göster. Allahın sana verdiği nimetleri paylaşıyor musun?

***

Öldükten sonra uyanmanın faydası olmaz. Sen ölmeden önce uyanmaya bak.

***

Ekmek azizdir, Allahın ulu nimetidir. Ekmek yemeyenler, bu nimeti hor görenler, ekmek yerine iki porsiyon ana yemek, iki porsiyon kaymaklı tatlı yiyen pisboğazlar soframıza oturmasınlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi